Orijinal bir başarıyı alıp, bambaşka bir kültürde yeniden zirveye taşımak… Beni Sev‘in yönetmeni Giorgos Papavassiliou Türk dizisi Siyah Kalp‘i Yunanistan’a uyarlarken aldığı ilk yaratıcı kararı, projenin en büyük meydan okumalarını ve seyirciye sunduğu o modern Odysseia yolculuğunun perde arkasını anlattı.
Beni Sev oyuncularıyla yaptığımız özel röportajlara buradan ulaşabilirsiniz.
Bir uyarlamayı yönetmenin, orijinal bir hikâye üzerinde çalışmaktan daha kolay mı yoksa daha zorlayıcı mı olduğunu düşünüyorsunuz? Bu dizinin özelinde, sizin için en meşakkatli yön neydi?
Giorgos Papavassiliou: Bir uyarlamayı yönetmek, çoğu zaman orijinal bir hikâye üzerinde çalışmaktan daha zor ve meşakkatlidir. TV kanalı, yapımcı ve bazen de (orijinal diziyi bilen) izleyici, uyarlama işini her zaman orijinal diziyle kıyaslayacaktır ki bu, özellikle orijinal dizi çok yüksek bir kalite seviyesindeyse oldukça zorlayıcıdır. Benim için en meşakkatli yön, uyarlama için daha az bir bütçeye sahipken, orijinal Türk dizisinin kalite standartlarını ve seviyesini yakalayarak, orijinal diziyi çok seven Alpha TV’nin beklentilerini karşılamaktı. Bunun yanı sıra, Türk ve Yunan kültürünün pek çok ortak noktası olmasına rağmen, Yunan izleyicisi için farklı bir şekilde uyarlanması gereken bazı dramaturjik unsurlar vardı. Bu unsurların nasıl değiştirileceğine dair kararları vermek de zorlayıcıydı.
Türk versiyonunu izledikten sonra, hangi noktada kendinize “Bu hikâyeye işte bu şekilde yaklaşmalıyım” dediniz? Yunan versiyonunu tanımlayan ilk yaratıcı kararınız ne oldu?
Giorgos Papavassiliou: Öncelikle, Türk dizisini Yunan televizyonu için uyarlamam istendiğinde ve Türk meslektaşlarımın yaptığı gerçekten harika işi izledikten sonra, bu uyarlamanın Yunan piyasası için de büyük bir hit ve başarı olabileceğine ikna oldum. Uyarlamanın yapımına yaklaşımımı tanımlayan ilk yaratıcı kararım, güçlü ve duygusal bir aile dramasına kök salmış orijinal Türk kültürel unsurlarını, Yunan arketipik ve psikolojik yönleriyle harmanlamak oldu.
Aile bağlarına dayanan bu kadar yoğun duygusal bir hikâyeyi anlatırken, görsel ve anlatı dili açısından nelere dikkat ettiniz? İlk bölümde izleyiciye nasıl bir dünya vaat etmek istediniz?
Giorgos Papavassiliou: Aile bağlarıyla ilgili orijinal Türk kültürel ve duygusal unsurlarını, ki bunlar elbette dünya çapında tüm insanlara hitap eder, Yunan arketipik ve psikolojik yönleriyle harmanlamanın yanı sıra asıl vurgum; kahramanlar, özellikle de ikiz kardeşler için görsel ve anlatısal olarak hem içsel hem de dışsal, Homeros’a özgü bir Odysseia yaratmaktı.
Oyuncularla karakterleri üzerine nasıl çalıştınız? Onlara özgün kalmaları için özgürlük mü tanıdınız, yoksa belirli bir çizgide ilerlemeleri için onları yönlendirmeyi mi tercih ettiniz?
Giorgos Papavassiliou: Her zaman, dizinin görsel ve anlatısal ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda, oyunculara önceden kesin bir psikolojik ve dramaturjik bir kılavuz sunmayı tercih ederim. Oyuncularla olan çalışmamın geri kalanını ise “demokratik bir diktatör” olmak olarak tanımlayabilirim.
Bu hikâyenin Yunan izleyicisinde nasıl bir yankı bulacağını düşünüyorsunuz? Hikâyeyi yerel bağlama uyarlarken, özellikle hangi temaları vurgulamak istediniz?
Giorgos Papavassiliou: Vurgum, orijinal Türk dizisiyle aynı: güçlü ve çok duygusal bir aile draması; ancak biraz daha psikolojik derinlik ekleyerek. Yunanistan’da harika sonuçlar alacağımıza ve dizinin bir hit olacağına eminim.
