Ridley Scott’ın mirasına saygı duruşunda bulunan ama kendi yolunu da cesurca çizen Alien: Earth, türün hayranlarını hem nostaljiyle hem de varoluşsal sorularla yüzleştiriyor. Dizinin yaratıcısı ve yürütücü yapımcısı Noah Hawley ile yapımcı David W. Zucker’la bir araya gelip, 13 Ağustos’ta Disney+’ta yayınlanacak yeni Alien dünyasını konuştuk.
Çocukluğundan beri Alien hayranı olanlar için, Prometheus’tan Alien vs Predator’a savrulan serinin zaman çizelgesi iyice karmaşıklaşmıştı. Özellikle 2017’de İKSV galasında izlediğim Alien: Covenant, orijinal filmin 40 yıl öncesi, Prometheus’un 5 yıl sonrası ve başka bir gelecekten bölümlerle kafamı karıştırmıştı. Yine de Fassbender, James Franco, Noomi Rapace ve Guy Pearce gibi isimlerle dolu film gönlümü almıştı.
İşte tam da bu nedenle, büyük umutlarla değil ama eski günlerin hatırına merakla başladım Alien: Earth’e. Serinin her bölümünü izlemiş biri olarak İtiraf etmeliyim, o korkunç yaratıkların dünyamıza gelmesi fikri oldukça çekici. Ve yapım ekibi sizi ekrana kilitlemek için müthiş bir kurgu yapmış.
Yazar-yönetmen Noah Hawley, Fargo filmini son on yılın en iyi televizyon dizilerinden birine dönüştürerek beklentileri fazlasıyla karşılamış biri. Coen Kardeşler’in ruhunu özümseyip, üç Emmy ödüllü bir TV şaheserine imza atmasının ardından şimdi gözler Alien Earth’le birlikte Ridley Scott’un gölgesinden çıkıp çıkamayacağında. Kendisi ise bu konuda çok iddialı. “Her bölümden, ‘Hadi canım!’ diyerek çıkmanızı istiyorum,” diyor Noah, gülümseyerek.
Alien evrenini dizi formatına taşıma fikri, 2018’de Legion’ın başarısının ardından FX’in “Acaba bir Alien dizisi mümkün mü?” sorusunu sormasıyla şekillenmeye başlamış. İyi ki de başlamış. Yeni dizi, 46 yıllık Alien film külliyatını ilk kez televizyona taşıyor ve 1979 yapımı orijinal filmden iki yıl önce geçen bir ön bölümle hikâyeyi genişletiyor. Alien: Earth, Dünya’ya acil iniş yapan bir uzay gemisinden kaçan farklı yaşam formlarını ve bu yaratıkları durdurmaya çalışan bir grup askeri konu alıyor. Ana karakterlerden biri, insan-sentetik melezi Wendy (Sydney Chandler).
Peki ya Ridley Scott bu işin neresinde? Noah, sürecin başında Scott’la görüşmüş ama kendi hikâyesini anlatmak istediğini açıkça ifade etmiş. Zaten başka projelerle meşgul olan Scott, Alien: Earth‘ü serbest bırakmış. David Zucker’a göre ise Scott zaman zaman destekleyici tavsiyelerde bulunmuş ama asıl hedef, Noah’ın kendi orijinal anlatısını ortaya koyması olmuş.


Korkuyu Yeniden Tanımlamak
Xenomorph gibi tanıdık korkuların yanına yeni yaratıklar eklemek Hawley için kolay olmamış. “Amaç, izleyicinin Alien’ı ilk kez izliyormuş gibi hissetmesiydi,” diyor. Baktığında 3 metrelik bir yaratığa karşı bir insan ne yapabilir ki diyorsunuz ama Hawley’nin hayrete düşüren zekası sayesinde her bölümden ayrı bir zevkle çıkıyorsunuz. Zaten öyle şeyler yazmış ki senaryo ekibi ilk taslağın neredeyse “çekilemez” olduğunu düşünmüş. Konu hakkında ortağına çok güvenen Zucker: “Geriye dönüp baktığımızda, Noah sadece başardı diyemem, fazlasını da yaptı.” diyerek arkasında duruyor.
Dizinin Kalbinde: Wendy
Görünüşte dizi, Xenomorph’un dünyaya geliş hikâyesini anlatıyor. Ama Noah Hawley’nin ellerinde mesele çok daha derin: İnsanlığın ölümsüzlük arayışı, şirketler arası savaşlar, kardeşlik bağları ve elbette büyük soru: “İnsanlık kurtarılmaya değer mi?” Bu tarz yapımlarda karşılaşılmayacak konular ve soruları merkeze almaları da yapıma derinlik katmış. Varoluşsal soruları da bölümler boyu sıralayan Alien Earth evreninin merkezinde Sigourney Weaver değil, bir android bedende yaşayan bir çocuk var: Wendy. Yarı insan, yarı yapay zekâ olan bu karakter dizinin duygusal yükünü taşıyor. “Alien benim için her zaman kadın anlatısıydı,” diyor Hawley. “Yazmaya başlamadan önce şunu düşündüm: Bir çocuktan daha insan kim olabilir? Korkmuş gibi yapamazlar, kötü yalan söylerler. Onları büyümeye zorladığınızda, izlemek çok çarpıcı bir hal alıyor.”
Dizinin baş kahramanı Wendy’nin varoluşsal sorgulaması da dizinin güçlü sahnelerinden biri. Karakterin “Ben insan değilim… Peki neyim?” dediği an kendinize soracağınız sorulara da hazırlanmanız gerekiyor. Noah bu meseleyle bu kadar yakından çalışmanın nasıl bir deneyim olduğunu sorunca şu yanıtı veriyor: “Harika. Çünkü bana bu hikâyenin uzun anlatılmayı hak ettiğini düşündüren şey bu. Wendy’nin temel ikilemi şu: İnsan bedenine geri dönmek mi, yoksa başka bir şeye dönüşmek mi? Cevap çevresine bağlı. Etrafındaki insanlar iyi ve değerliyse insan kalmayı seçecek. Ama kötülerse… ‘Belki başka bir şeye dönüşmeliyim,’ diyecek. Ve işte dizinin iniş çıkışları böyle başlıyor. Umarım izleyici, Wendy’nin insan kalması için destek versin. Çünkü insan olmak hâlâ değerli olsun istiyoruz.”
“İnsan olmanın ne anlama geldiğini sorguluyoruz.”
Çarpıcı görselleri, sıkı temposu ve potansiyel dolu gizem kurgusuyla Alien: Earth’ü gerçekten çok beğendim. Bir evreni genişletmek ve onu gerçekçi tutmak arasında her zaman bir gerilim vardır. Alien: Earth’te bu dengeyi nasıl sağladınız?
Noah Hawley: Sanırım, bilirsiniz, her zaman izleyicinin hayal gücünü harekete geçirmek istersiniz, değil mi? Ben kurgu yazarı olarak başladım ve bir kitap okuduğumda hikâyenin yarısını kendim yarattığımı bilirim. Çünkü o dünyayı kafamda kuruyorum. Ama bir şeyi izlemek genellikle daha pasif bir deneyimdir, o yüzden izleyicinin tamamen sürece dahil olmasını isterim.
Gizem dediğiniz şey, o varoluşsal soruların gücü… Aslında ekranda gösterilen şeylerde değil. İnsanların asıl korktuğu, kapının ardında ne olduğu, bodrumda neyin saklandığı, değil mi? Hayal gücünüz orada devreye giriyor ve tüm işi yapıyor. Ben de bu korkuyu daha entelektüel bir düzeye taşıyalım istedim: İnsanların birbirine yaptıklarından doğan ahlaki bir dehşetin altını çizdim. Bunu, yaratıklara karşı duyduğumuz genetik tiksintiyle birleştirince bambaşka bir boyut çıkıyor ortaya. Bence bu dizi, izlediğiniz bir saatin ötesinde, zihninizde yaşamaya devam eden bir hikâye.

David W. Zucker: Sanırım sizin de fark ettiğiniz şey şu: Noah burada aslında insanlığımızın farklı uzantılarını ya da çıkarımlarını yaratıyor. Yani cyborg’u, sentetik varlığı, hibriti izlemeye başladığınızda, bunlar sadece bilimkurgu karakterleri değil; kim olduğumuzun ve nasıl davrandığımızın farklı hayvani tezahürleri oluyor.
Ve dizideki bazı insanlar bu yaratıklardan çok daha korkunç! Bu yüzden diziyi tekrar tekrar izlediğinizde, her seferinde başka bir karakterle bağ kurabiliyor ya da ondan uzaklaşabiliyorsunuz.
Sentetik karakterin davranışını belki sevmezsiniz ama çok derin gözlemler yapıyor. Karakterlerle olan özdeşleşme duygumun sürekli değiştiğini fark ediyorum.
Alien: Earth sadece hayatta kalmakla değil, aynı zamanda insan olmanın anlamıyla da ilgileniyor. Seriyi daha derin bir psikolojik alana taşımak baştan karar verilmiş bir şey miydi?
Noah Hawley: Evet, kesinlikle öyleydi. Bu benim bir hikâye anlatıcısı olarak temel yaklaşımım. Eğer izleyiciyi eğlendirebiliyorsanız, sizi daha derine inmeye teşvik ederler. Ben kurgu hikâyelerini, dünyayı ve insanları daha iyi anlamanın bir yolu olarak görüyorum.
Alien filmlerinde beni her zaman çeken şey şu oldu: Hayatta kalmanın ne kadar ahlaklı kalabileceğimiz, ne kadar birlikte hareket edebildiğimize bağlı olabileceği fikri.
James Cameron’ın filmindeki o meşhur repliği hatırlayın: “Hangi tür daha kötü bilmiyorum; ama en azından onlar bir yüzde için birbirlerini satmıyorlar.” İnsanların para uğruna birbirlerine düşman olabileceği gerçeği. İlk ve ikinci film bu yönüyle sınıfsal bir bakış açısı taşıyor. Büyük şirketlerin insafına kalmış işçi sınıfı insanlar… Ve bu hâlâ savaşmak zorunda kaldığımız bir gerçek.
“Alien, milyonlarca yıllık evrim ürünüydü. Ama Prometheus her şeyi değiştirdi.”
Alien evreni çok katmanlı ve karmaşık. Bu dizi, zaman çizelgesinde ilk Alien filminden birkaç yıl öncesinde geçiyor. Bu evrene ne kadar derinlemesine girdiniz? En baştan beri dahil etmek istediğiniz özel bir detay var mıydı?
Noah Hawley: Çizgi romanlara ya da romanlara derin bir dalış yapmadım. Daha amatör bir yaklaşım benimsedim. Tüm filmleri izledim ve zaman çizelgesi hakkında tutarlı bir anlayış geliştirdim. Ama beni en çok zorlayan şey, Ridley Scott’ın Prometheus ve Alien: Covenant’ta Xenomorph’un kökenine dair yaptığı tercihlerdi. Ben 40 yıl boyunca bu yaratıkların, milyonlarca yıllık evrimin ürünü olduğuna inanarak yaşadım. Ama Prometheus, onların aslında yaratılmış biyolojik silahlar olduğunu söylüyordu. Bu, bana çok yapay geldi.
David W. Zucker: Ayrıca Prometheus’un görsel estetiği çok ileri teknolojiliydi. Bizse bu dizide bazı bilinçli tercihler yaptık. Ben retrofütürizmi seçtim. Katot ışınlı monitörlerde akan ASCII metinleri olmadan Alien, Alien değildir bana göre. Ve yaratıklar… Onlar, evrimleşmiş mükemmel organizmalar.

Biz Ridley Scott ve James Cameron’ın temellerine sadık kaldık. Çünkü her yeni yapımcı bir şey eklemeye çalışıyor ve sonunda yapı kontrolden çıkabiliyor. Belli bir noktadan sonra, her şeyi dâhil edemezsiniz. Seçim yapmanız gerekiyor.
