“Çukur”un Karaca’sı: Ece Yaşar | Özel Röportaj

 “Çukur”un Karaca’sı: Ece Yaşar | Özel Röportaj

Ece Yaşar; empatisi yüksek, gözlemci, kibar, naif cümlelere sahip, vücut dilini suyun içinde dans eder gibi kullanan ve en önemlisi kendiden emin biri. Canlandırdığı Karaca karakteriyle bir şekilde anlaşmış. Bazı hırsların ne kadar boş olduğunu ondan öğrendiğini söylüyor. Ankara’nın soğuk ayazlarından, İstanbul’un sabaha karşı biten setlerine kadar bütün hikayesini, genç bir kadın olmanın her halini bize ışıl ışıl kara gözleriyle anlatıyor. Müziğe olan tutkusu, hayalleri ve kahramanların hep erkek olmasının verdiği serzenişiyle Ece Yaşar tüm yalınlığıyla karşınızda!

Röportaj: Sevtap Tuzcu

Fotoğraf: Ozan Balta

Makyaj: Yasin Şefik

Saç: Murat Yıldırım

Art Director: Sevtap Tuzcu

Mekan: Hyatt Centric Istanbul/Levent

Çukur’da olmak nasıl bir şey?

Çukur’da olmak, kişisel yolculuğum açısından çok talihli bir olay. Geri kalan bütün psikolojik süreçte de kimi zaman fazla empati kurduğum bir karakteri canlandırıyorum. Hepimiz sevgisizlik ve aile bağları konusunda düşünüyoruz hatta kimi zaman sınanıyoruz. Bizim işlerimizde de bunlar iç içe ilerlediği için bu konulardan tamamen kopmak mümkün olmuyor. Hayatın bir yerinde muhakkak kalıyor tabii ki. O yüzden zaman zaman sarsıcı olabiliyor. Ama genel olarak çok keyifli bir set ve her daim yeni şeyler öğrenip gelişimime katkı sağladığını düşünüyorum. Her seferinde yeni bir şey yaşıyorum sette.

Çukur şüphesiz Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinden biri, testesteron ağırlıklı bir kadro ve içeriğe sahip olmakla da eleştiriliyor. Kadın olarak bu konuda senin fikrini merak ediyorum.

Aslında her türlü ayrımcılığın eylemden önce sözden başladığını unutmamak gerek. “Erkek işi” deyip kadınların varlığını yadsıyamayız Çukur’da da her yerde olduğu gibi. Çok geniş bir ailenin hikâyesi bu; kadınlar ve erkekler bir aradayız.

Karaca Koçovalı’yı nasıl tanımlarsın? Ve ondan ne öğrendin? 

Karaca, anne ve babasından başlarda sevgi görmediği için hırçındı. Sevdiği bir şey ya da biri varsa onu elde etmek için her türlü oyuna başvuruyordu. Ancak Koçovalı Ailesi’nin yaşadığı ilk yıkımın ardından sevgi ve merhamete sahip olmanın, bu duyguları içimizde yeşertebilmenin sadece bizim elimizde olduğunu gördü. Dişi ve baskınlığını korudu ama büyüdükçe merhameti çok daha fazla hissetti. Bu da çok güzel bir değişim. 

Aşkı sebep oldu biraz da sanki bu değişimine, ne dersin?

Ben öyle düşünmedim ya da Gökhan (Horzum) Abi de öyle yazmadı senaryoda. Sahip olamadığı bir şeyi isteyen bir kız olarak başladı Karaca’nın yolculuğu. Oradan tabii ki aşka da evrilmiş olabilir, yaşadığı onca olayla birlikte. Aile olarak dibe çakılınca hiçbir şeyin önemi kalmadığını hırslarının boşa çıkmasıyla anladı.

Birinci sezonun sonunda yaşanan trajik gelişme sonrasında Koçovalıların küllerinden doğmaları ve birleşmeleri gerekiyordu. Bu noktada Karaca da bütün varlığıyla iyi olmaya çalıştı. Benim de en çok sevdiğim tarafı o. Karaca’dan ne öğrendiğime gelirsek kimi hırslarımızın yeri geldiğinde çok boş olabileceğini öğrendim. İnsanın kendini ve başına gelenleri kabul edip inatlaşmaması gerektiğini de. 

KAHRAMANLAR HEP ERKEK

Kara Sevda ve Çukur’dan halk arasında tanınır hale geldin. Hepimiz gibi senin de toplu taşıma kullandığını biliyorum. Bir toplu taşıma anekdotun var mı bizimle paylaşmak isteyebileceğin?

Öyle çok anımsayacağım bir şey gelmedi başıma. Ama bu çekime gelirken Marmaray’da karşımda bir hanımefendi oturuyordu. Ben de ister istemez gözlemliyorum etrafımdakileri. Kimler var, insanlar ne yapıyor, iki insan göreyim peşindeyim. Bu kadın da duruşuyla çok hoşuma gitmişti, çok hoş görünümlüydü. Hiç bakmadı, tanıdı mı tanımadı mı belli değildi. Benim de kulağımda kulaklıklar vardı. Durağa yaklaşırken inmeye hazırlandı, yanıma geldi,  kulaklığı çıkardım. “Ekrandakinden çok daha güzelsin” dedi sevgi dolu gülümseyerek. Şaşırdım kaldım, çok hoşuma gitti. Böylesine güzel bir enerji paylaşımı tabii ki çok mutlu etti beni. Günüme renk kattı.

Bu mesleki bir deformasyon değil mi? Gözlem yapmak, insanların arasında oturup, görünmez olup onları incelemek…

Mesleki de tabii ki, insanları gözlemlemenin, empati kurmanın oyunculuğumuza değer kattığına inanıyorum. Gözlem önemlidir. Hepimiz bir şekilde gözlem yapıyoruz. İlk etapta hayatta kalmak için tabii ki. Ama buna takıntılı olduğumu itiraf ediyorum. Belki de biraz fazla yapıyorum. Eğer bir şekilde ilgimi çeken biriyse “Nasıl bir insan acaba, nasıl bir hayatı var, nasıl hissediyor şu an?” gibi sorular geçiyor aklımdan. İnsan sadece kendiyle meşgul olmamalı, biraz da başka başkalarıyla ilgilenmeli. Empati önemlidir.

Çukur’dan sonra nasıl bir hayalin var? Oynamak istediğin bir rol var mı?

Çukur’dan sonra olmasına gerek yok şu anda da hayal kuruyorum. Ama şöyle bir rol gelse de oynayayım dediğim bir rol yok. Çünkü yaratıcılığın sınırı yok. Her an biri güzel bir film yazabilir, ben de yazabilirim. Tabii ki güzel, insanı heyecanlandıran, kaşıyan, oyuncu olarak heveslendiren çok katmanlı bir karakter oynamak isterim. Geçen şeyi düşündüm; gerçekten kahramanlar hep erkek ve…

Bu noktada Duygu Asena’ya el sallıyoruz buradan.

Ah evet. Güzel bir kadın hikâyesinin içinde yer almak isterim. İllaki başrolü oynayayım gibi bir dilek değil bu; yaratım sürecinde de olabilir, devamındaki süreçte de olabilir. Bir kadın hikâyesindeki bir ses olmak isterim.

Var mı şu an aklına gelen bir kadın hikâyesi “ Şu filmde ya da dizideki karakteri canlandırmak isterdim” dediğin?

Şu an hemen aklıma öyle bir şey gelmiyor ama en son Amazon Prime’da izlediğim bir dizi var; Fleabag. Phoebe Waller-Bridge hem yaratıcısı hem de oynuyor. İngiliz yapımı. Kendi içinde çok karışık bir kadın hikâyesini anlatıyor. Tam bir metropol draması. Şehirde tek kalmak, kadın olmak, tutunmaya çalışmak… bunlarla mücadelesini vermeye çalışıyor; ben de benzer şeyler yaşadığım için böyle bir hikâyede yer almak isterim. Özellikle Waller-Bridge’in yazdığı herhangi bir şeyde yer almak isterdim.

Çukur sonrası için herhangi bir kaygın korkun var mı? Varsa da bununla nasıl başa çıkıyorsun?

Var. Çıkamıyorum… Yaptığım işi, zaman zaman hevesim kırılsa da, çok sevdiğimi hatırlatıyorum kendime. Yaptığım her şeyi tüm varlığımla içinde olarak ve sonuna kadar yapmaya çalışıyorum. Kendimi endişelere bırakırsam çökerim çünkü. Şuna inandım: Endişelenmeye çok da gerek yok galiba. Endişe doğal güdümüz aslında ama insanın özellikle İstanbul gibi bir yerde bunu kendine hatırlatıyor olması gerekir hayatta kalmak için, çünkü bazı şeyler vakti gelince çözülüyor.

Oldukça yoğun bir tempoya sahipsin. Şarj olmak için ne yapıyorsun?

Dizi izliyorum sakin kalmak istediğimde. Arkadaşlarıma yemek yapıyorum. Yürüyüş, yoga yapıyorum ve ukulele çalıp şarkı söylüyorum.

Hangi parçaya odaklandın bu aralar, ne çalışıyorsun? 

Her şey çalıyorum (coşku içinde). Kolay akorlu ne varsa çalıyorum. Şu an mesela Google’da 38 tane sekme açık. Her biri ukulele akorları. (Telefon ekranını uzatır) 

Katie Melua, Justin’den “Cry me a River” görüyorum orada. “Gel Ey Seher” var. “Mamak Türküsü” var. Sesinin güzel ve terbiyeli olduğunu varsayarak, şarkı söylemen gereken bir rol çıktığında, rahatlıkla bunun üstesinden gelebilirsin diye düşünüyorum.

Şarkı söylemeyi gerçekten çok seviyorum ve böyle bir durumda tabii ki çok heyecanlanırdım. Mesleğim insanın kendini ve yeteneklerini keşfedebilmesi için çok uygun. Ben de tabii ki bunu deneyimlemek isterim.

Hayat duruşundan ötürü ilham aldığın kadınlar kimdir?

Her fırsatta söylüyoru: Annem, anneannem.  İkisi de hayattaki duruşlarıyla çok güçlü kadınlar. Toplumsal karakter olarak da şair Furuğ Ferruhzad ve Didem Madak’ı çok seviyorum.

Doğma büyüme Ankaralısın. Kaç sene oldu İstanbul’a taşınalı? İstanbul deneyiminden bahseder misin? 

Bir kere bütün çevremden koptum İstanbul’a taşınırken. Okul bitti, yazın tatile çıkmıştık, tek bir sırt çantasıyla. Sonra ani bir audition geldi Kara Sevda dizisi için. Apar topar İstanbul’a geldim. Gece uçaktan indim, hemen audition’a gittim. Ertesi gün “Hayırlı olsun, setin var ertesi gün” dediler. Uyuyamadım tabii ki. Gece ezber yaptım, iki üç saat uykuyla sete gittim.

Çekimlerden dolayı da bir daha Ankara’ya gidemedim. Sonra havalar bozdu, ben de kaldım yazlık kıyafetlerimle burada. İşte o süreçte de Ankara’dan arkadaşım Hazal Türesan bana gerçekten her konuda destek oldu. Hiçbir zaman hakkını ödeyemeyeceğim, harika bir kadındır. Hatta okula bile Hazal hazırlamıştı beni. Kendi çevremi yani seçilmiş aile dediğimiz emniyet alanımı ve evimi kurdum. Şimdi mutlu mesut yaşıyoruz.

Ankara’yı çok özlememin nedenlerinden biri arkadaşlarımı özlememdi. Zaten buradaki arkadaşlarım da genelde Ankaralı oldu nedense. Bir nevi küçük Ankara’mı kurdum burada. Belki de hâlâ bir nevi geçiş sürecindeyimdir…

Çukur’da aile kavramı ön planda. Peki senin için aile nedir? 

Karşılıksız sevgidir aile. İşimi inşa edebilmek adına ailemden ayrılıp İstanbul’a yerleşince aile bağlarımızın daha da güçlendiğini düşünüyorum. Elbette birlikte yaşarken hissediyorduk birbirimizin desteğini üzerimizde ama uzaklaşınca daha belirgin hissedilir oldu çekirdek aile içinde. Şimdi uzaktalar ama her daim yakınımda hissediyorum onları.

Çukur’da her daim karşımıza çıkan duvar yazıları, hayatlarımızın bir taraflarına dokunuyor. Graffitisi olması gerektiğini düşündüğün bir cümle verir misin bize?

ARAMA. HATIRLA!

Peki ne ifade ediyor senin için?

Dışarıdan beklemek, çareyi başka yerlerde, başka insanlarda aramak yerine kendi gücümü hissetmek her zaman iyi geliyor bana.

Ece Yaşar Öneriyor: 

Favori Instagram hesapları:

  • Magnumphotos
  • İçkiliydibilmemne
  • Formlessarts
  • muzlankivi

Playlist – Türkçe

  • Palmiyeler- Derine
  • Büyük Ev Ablukada- En Güzel Yerinde Evin
  • Sevinç Tevs- Ve Ben Yalnız
  • Al’york- River
  • Feyyaz Yiğit- Samsunlu Değilim

Playlist-Yabancı 

  • Babe Ruth- Mexican
  • Frank Oceac- Pink Matter
  • Bodies of Water- Open Rhythms
  • Dead Combo – Esse Olhar Que Era So Teu
  • D’Angelo- Really Love

Favori Youtube kanalları?

  • Kalt
  • Sanayiciler
  • Daire

Son dönemlerde izlediği diziler…

  • The End of the Fucking World (2017 – 2019) – Netflix
  • The Kominsky Method (2018 – ) – Netflix
  • After Life (2019 – ) – Netflix
  • Patrick Melrose (2018 – ) – BluTV
  • The Handmaid’s Tale (2017 – ) – BluTV

Episode’un 17. sayısında yayınlanmıştır. 

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post