“Gerçekten bağ kurabiliyor muyum yoksa sadece kısa süreli teması mı seviyorum?” Bunu terapist odasında değil, gecenin üçünde dizi izlerken sorgulamak daha kolay geliyor: Bir yudum şarap, biraz cips, biraz kriz…
Son zamanlarda ekran başında izlediğim karakterler sanki bağ kurma biçimlerinin canlı laboratuvarı: Hacks, Fleabag, The Bear, College Friends, Mozart in the Jungle, Sex and the City ve tabii ki en sonda yerli sahneden İrem Sak’ın kaleminden Modern Kadın.
- “Gerçekten bağ kurabiliyor muyum yoksa sadece kısa süreli teması mı seviyorum?” Bunu terapist odasında değil, gecenin üçünde dizi izlerken sorgulamak daha kolay geliyor: Bir yudum şarap, biraz cips, biraz kriz…
- Hacks: “Yaklaşma, şaka yapar geçerim.”
- Fleabag: “Sabotaj, sen zahmet etme ben bozarım”
- The Bear: “Bir tabak, bin kriz”
- Friends from College: “Geçmişte asılı kalan bağlar”
- Mozart in the Jungle: “Bağ kurma senfonisi”
- Sex and the City & And Just Like That: Bağlanırsalar bağlanırım. Bağlanmazlarsa bağlanmam.
- Girls: “Kırık kalp manifestosu”
- Modern Kadın: “Evde kaldı ama komik”
- Son Perde: Bağ Kurmak Final Değil, Prova
Hacks: “Yaklaşma, şaka yapar geçerim.”
Deborah Vance… Bir yandan alkışlara bağımlı, bir yandan gerçek bağlardan ölümüne kaçan bir sahne kraliçesi.
Ava ise bağ kurmak için orada ama her seferinde alay ederek kendini sabote eder.
İkisi de tipik kaçıngan bağlanma uzmanı; sürekli “seni istiyorum” der, sonra “fazla yaklaştın” deyip kılıçları çeker.
Onlar için bağ kurmak: Bir şaka, bir göz kırpma, bir geçici tirat. Hepimiz ortak bir mizah diline sahip olmanın tadını öyle ya da böyle almışızdır.

Fleabag: “Sabotaj, sen zahmet etme ben bozarım”
Fleabag, aşkı çırılçıplak ister ama yaklaştığında kendi elleriyle kapıyı çarpar. İçinde fırtınalar kopar, dışarıya hep “umursamıyorum” maskesi takar. Açık, dürüst ve komik ama bir o kadar kaotik.
O, düzensiz bağlanma stilinin Londra sokaklarında dolaşan en seksi hali.

The Bear: “Bir tabak, bin kriz”
Carmy, bağ kurmayı mutfakta arar: Kesme tahtası, çelik bıçak, ter, öfke ve sabır.
Birlikte kriz yaşamak, birlikte üretmek… Sevgi, mutfak yangınlarına karışır. Bağ kurmak onun için bir yandan kurtuluş, bir yandan boğulma tehdidi. Travmalarının gölgesinde düzensiz bağlanma dansı yapar. The Bear’de Carmy’nin mutfakta kurduğu bağ aslında en samimi bağlanma yöntemlerinden biri olsa da özel hayatına bunu aktaramaz olmakla birlikte travmaları ve içsel fırtınalarıyla düzensiz bağlanmanın modern bir sembolü.

Friends from College: “Geçmişte asılı kalan bağlar”
Eski dostlar, eski sevgililer, eski hatalar…
Birlikte büyümek yerine eski anıları kucaklar, yeni krizler yaratırlar. Bağ kurmaya çalışırken birbirlerine tutunur ama elleri hep kaygıyla titrer.
Kendine karşı bile samimi olamazken en yakın dostları Tipik bir kaygılı-bağımlı bağlanma panayırı.

Mozart in the Jungle: “Bağ kurma senfonisi”
Rodrigo… Tutkulu, yaratıcı, kaotik.
Bağ kurmak ister ama yaratıcı özgürlüğüne zarar gelmesinden korkar.
Hailey… Bir yandan “ben de varım” demek ister, bir yandan bağımsızlığından ödün vermemeye çalışır. İkisi de müziğin ortasında bağ kurmaya çalışır, sonra kaçış melodisi çalarlar.
Burası tam bir kaygılı + kaçıngan bağlanma orkestrası.

Sex and the City & And Just Like That: Bağlanırsalar bağlanırım. Bağlanmazlarsa bağlanmam.
Carrie… Bir türlü tam bağlanamayan, bağlandığında da “Acaba bir şeyler mi eksik?” diye düşünen bir kadının sonsuz hikâyesi.
Big’e bağlanmak isterken aslında Manhattan’a, tasarım stilettolara, brunch masalarına ve gittiği her davette karşılaştığı aşina simalara bağlanır.
Bağ kurmaktan korkarken bile bağlanmaya çalışır. Bunlar bir nevi çekingen-kaçıngan bağlanma danslarıdır ve topuklular üstünde “Dikkat kaygan zemin” ibaresini görmezlikten gelmektir.
Girls: “Kırık kalp manifestosu”
Hannah ve arkadaşları bağ kurmanın, kopmanın ve geri dönmenin sayısız versiyonunu yaşar.
Bir sabah birinin yatağında uyanırlar, akşam bir başka kişiden kaçarken bulurlar kendilerini. Bağ kurma denemeleri, içsel “Ben kimim?” krizlerinin bir parçasıdır.
Orada bağ kurmak bazen bir şiir, bazen bir rezillik, bazen de sadece bir Instagram postudur.

Modern Kadın: “Evde kaldı ama komik”
Pınar… Hem kendini “bağımsız” ilan eder hem de annesinin “Evde kaldı ama komik!” cümlesinin gölgesinde dolanır. Ne annesinin, ne patronunun ne de iş arkadaşlarının onay pususundan çıkabilir. Alain de Botton’un “kişisel hikâyeyi kolektif onay için nasıl maskelediğimiz“ üzerine yaptığı analizlere çok uyar.
Ayna karşısında kendisiyle yaptığı konuşmalarda bile her daim toplumun yargılayıcı yankısı yer alır.
“Türkiye’de bağlanmak, ailelerin gözünde ‘evde kalmış’ olmaktan korkarken kendi içimizde de hep bir yerlerde kaybolmaktan korkmaktır.”

Hepimiz Pınar, Biraz Carrie, Biraz Deborah’ız
Kimimiz mizahın arkasına saklanır, kimimiz şehirde kendini kaybeder, kimimiz bir mutfakta bağ kurmaya çalışır.
Ama hepimiz, bağlanmayı bir tür kişisel evrim olarak yaşarız.
Son Perde: Bağ Kurmak Final Değil, Prova
Tüm bu diziler bize aynı şeyi fısıldıyor:
Bağ kurmak bir son durak değil, sonsuz bir prova. Belki bir gün, bağ kurmayı bir ilişki “başarısı” olarak değil; bir içsel keşif, bir yolculuk, bir “kendini yavaş yavaş sevmek” olarak görürüz.
Bağ kurma şekillerin nedir? Gerçek anlamda bağlanabiliyor musun yoksa sadece geçici duraklara mı sığınıyorsun? En önemlisi kendinle kurduğun bağın ne kadar sağlıklı olduğudur.
“Çünkü belki de asıl bağ, kendimizle kurduğumuz bağdır. Ve bu bağ her şeyin perdesini açar.”
Bu yazı, Episode Dergi’nin 60. sayısında yayımlanmıştır.
