‘Guardians of the Galaxy 3’: Rocket’in Orijin Hikayesi ve Son Yılların En İyi MCU Filmi
Doğrusu Guardians of the Galaxy (GOTG) serisi çizgi roman ve MCU (Marvel Cinematic Universe) severler açısından farklı bir köşede durur. Kendine ait bir hayran kitlesine sahip olan seri, galaksiler arasındaki kozmik hikayesi, kanun kaçaklarından oluşan antikahraman karakterleri ve mizahı dolayısıyla hayli ilgi çekicidir.
Aslında ilk olarak 1969’da ortaya çıkan Guardians of the Galaxy serisi, farklı bir ekiple Earth-691 diye adlandırılan alternatif bir evrende geçer. 70’li ve 80’li yıllarda Marvel’ın yan hikayelerinin uzantısı olarak varlığını sürdüren seri, esas olarak 90’larda tanınır hale gelir.
2000’lere gelindiğinde ise Guardians of the Galaxy serisi giderek öne çıkmaya başlar. Marvel’ın 2005-2006 yılları arasındaki makro kozmik hikayesi Annihilation’u takip eden Annihilation Conquest ile birlikte 2008’de modernize edilen seri; Star Lord, Rocket Raccoon, Groot gibi karakterlerle yeni bir çizgi roman macerasına atılır.
Bu macera ise Marvel’ın birincil evreni olarak bilinen “Earth-616” evreninde geçer ve bu defa Iron Man, Avengers gibi serilerle kesişmeler yaşanır. Bu kesişmelerle birlikte Guardians of the Galaxy‘nin popülerliği dünya çapında artar, beyazperdeye taşınmasına da karar verilir.
Böylece seri MCU’nun bir parçası haline gelir ve proje James Gunn’a verilir. Gunn’ın hem yazarlığını yaptığı hem de yönettiği ilk film de 2014’te vizyona girer. Film vizyona girer girmez sevilir, olumlu eleştiriler alır ve MCU’nun da önemli bir halkası haline gelir.
Kısa süre içerisinde devam filmi için de onay alan Gunn, Guardians of the Galaxy‘i bir film serisine dönüştürme şansı yakalar. Aynı zamanda kendisi de bir çizgi roman sevdalısı olan Gunn, Guardians of the Galaxy‘i kariyeri için bir sıçrama tahtası olarak kullanmayı da başarır.
Ancak bütün bu gelişmelere rağmen serinin merakla beklenen üçüncü filminin yapım aşamasında birçok sıkıntı yaşandı ve süreç uzadı. Zamanında twitter’dan yaptığı ofansif esprilerin ortaya çıkmasından sonra Disney’den kovulan Gunn, DC’ye transfer oldu.
James Gunn’ın Değiştirdiği Formüller: ‘The Suicide Squad’ ve ‘Peacemaker’ ile DC Evrenine Kattıkları
Doğrusu Gunn, DC’ye transfer olur olmaz MCU’da kendisine başarı getiren ezber bozan anlayışı uygulamaya başladı. İlk olarak da The Suicide Squad ile DC’nin “Deadpool”unu yarattı. DC’nin modası geçen, Zack Snyder formüllerine sıkışan ve sıkıcı hale gelen evreninin ihtiyaç duyduğu işaret fişeği buydu.
Gunn’ın The Suicide Squad sonrasında yarattığı Peacemaker spin-off’u da DC evrenine yeni bir pencere açtı ve seri 2022’nin en farklı işlerinden birisi oldu. Aslına bakılırsa Amazon Prime’ın The Boys serisi, süper kahraman anlatılarına yaptığı yapısöküm ve zamanın ruhuna uygun alaycı tavrı ile bir trend yarattı. Süper kahramanları birer ürün halinde sunan seri, şirketokrasi ve sosyal medya çağının harika bir alegorisi olarak dikkat çekti, popüler kültüre attığı faça ve alt metnindeki gücüyle bir ateş yaktı.
Gunn’ın Peacemaker‘ı da The Boys‘un açtığı bu yenilikçi kapıdan girdi ve TV’deki en serseri, en rock ‘n’ roll serilerden birisi olarak parladı. DCEU’nun yıllardır kendini tekrar eden Zack Snyder kodları ve görsel dili de böylece yıkıldı. Deadpool‘un beyazperdeye taşıdığı sarkastik “vigilante” (kanunsuz) tipi, bütün kural tanımazlığı ile Peacemaker’da da kendisini gösterdi.
Tabii bu arada Discovery ile Warner Media tek bir çatı altında birleşti ve yola “Warner Bros. Discovery” ismiyle devam etme kararı aldı. Bu karardan sonra ise James Gunn ile Peter Safran, DC Studios’un başına getirildi.
Buradan MCU tarafına geri dönecek olursak; Disney Gunn’ı kovduktan sonra Gunn’ın Guardians of the Galaxy serisini tamamlaması için hayranlar tarafından birçok kampanya başlatıldı. Hatta oyuncular bile bu konuyla ilgili resmi açıklamalar yaptı.
Bu baskıya daha fazla dayanamayan Disney de Gunn’ı projenin başına tekrar getirmek durumunda kaldı. Fakat Guardians of the Galaxy 3‘ün bir veda niteliği taşıdığını söylemek gerekiyor, bu filmin Gunn’ın MCU’daki son işi olması bekleniyor. Buradan Guardians of the Galaxy 3‘e geçelim.
Hayvanseverleri Avucunun İçine Alacak Görkemli Bir Veda
Öncelikle Guardians of the Galaxy 3‘ün temasının evrim ve farklı yaşam formları üzerine olduğunu belirtmeliyim. Filmin bütün makro evren dizaynı ve görsel tasarımı da buna göre şekillendirilmiş. Bundan ötürü filmde oldukça ihtişamlı bir prodüksiyon tasarımı, estetik işçilik ve planlara uygun koreografiler mevcut.
Zaten filmin villain’ı High Evolutionary (Yüksek Evrimci) genetik mutasyonlar konusunda uzmanlaşmış ve evrimleri hızlandıran bir süper kötü. Thanos gibi güçlü bir motivasyona sahip olan High Evolutionary’nin amacı da mükemmel toplumu yaratmak, bir ütopya gerçekleştirmek.
Esasen bir “Sosyal Darwinist” olan High Evolutionary aynı zamanda her şeyden nefret eden bir narsist. Emelleri doğrultusunda da insan-hayvan genetik melezlemeleri yapan ve mutantlar yaratan bir karakter.
O yüzden bu filmde öne çıkan “Galaksinin Koruyucusu” da Rocket Raccoon. Doğrusu Gunn, Rocket’in karakter arkını harika yazmış ve High Evolutionary ile olan bağlantısını flashback’ler üzerinden vurucu şekilde anlatmış. Guardians of the Galaxy 3‘ün en çarpıcı anları, Rocket’ın geçmişine gittiğimiz ve orijin hikayesini öğrendiğimiz anlarda saklı.
Bu açıdan Guardians of the Galaxy 3‘ün dramatik ve karanlık bir tonu olduğunu da ifade etmeliyim. Eğer bir hayvanseverseniz, Rocket’in geçmişini, üzerinde yapılan deneyleri, arkadaşlarını ve ruh eşi Lylla’yı gördükçe gözlerinizin dolmaması mümkün değil. O nedenle Guardians of the Galaxy 3‘ün hayvan hakları ve başka canlılarla yaşama doğrultusunda verdiği önemli mesajlar da bulunuyor.
Bu arada hatırlatmakta yarar var; seri arasında yayınlanan The Guardians of the Galaxy Holiday Special‘ı izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim. O filmde “Knowhere” isimli göksel varlıkta yaşamaya başlayan Galaksinin Koruyucuları‘nın mevcut durumuna dair dikkat çekici ve Guardians of the Galaxy 3 ile ilintili detaylar bulunuyor.
Buradan filme geri dönecek olursam, Gunn’ın Rocket ve High Evolutionary üzerinden kurduğu yüzleşmenin Guardians of the Galaxy 3‘ü taşıdığını söylemeliyim. Filmin omurgasını bu çatışma oluşturuyor. Ancak filmde tüm karakterlerin ışıldadığı anlar da yer alıyor.
Tabii Guardians of the Galaxy serisini çekici kılan unsurların başında Gunn’ın sarkastik mizah anlayışı ve eğlenceli diyalog yazımı gelir. Bu filmde ağır bir drama tonu bulunuyor ama Guardians of the Galaxy mizahının kendisini gösterdiği parlak anlar da bulunuyor.
Örneğin; başka bir zaman çizelgesinden gelen varyant Gamora ile Quill’in, Drax ile Mantis’in diyalogları ya da Nebula’nın gerilimi izleyicilere nefes aldırıyor. Adam Warlock’un kullanımı da keza aynı şekilde. Telekinezi yetenekleri bulunan Sovyet uzay köpeği Cosmo’nun olduğu sahnelerin de çok keyifli olduğunu belirtmeliyim.
Ayrıca filmin soundtrack’lerinin de çok iyi seçildiğini vurgulamak gerekiyor. Radiohead, Heart, Faith No More, Beastie Boys, Alice Cooper ve Bruce Springsteen gibi isimlerden özenle seçilen parçalar duyguları katmerliyor, “mixtape” ruhu damardan enjekte ediliyor.
Sonuç olarak Guardians of the Galaxy 3, MCU’nun son yıllardaki en iyi filmi olarak karşımızda duruyor. Gunn hem dramatik açıdan hem de kurduğu evrenle seriye görkemli bir veda sunuyor. Fakat veda kısmına çok takılmayın, Gunn Marvel Studios’tan ayrılmış olsa bile Guardians of the Galaxy serisi spin-off’lar ile evrimleşerek yaşamaya devam eder.