Karantina Günlerinde Ghibli Animasyonlarına Sarılmak I N. Levent Tanıl
[highlight]Studio Ghibli’nin insanın kalp atışlarını hızlandıran, tuhaf ve duygulandırmadan asla bırakmayan filmlerle dolu bir dünyası var. Şahsen canımın sıkkın olduğu çoğu dönem bu dünyadan bir film seçip saklanmayı çok severim. Hayao Miyazaki ve Isao Takahata önderliğinde kurulan bu özel stüdyodan çıkan animasyonlar, sinemanın sanat olduğunu kanıtlayan güzide eserlerdir.[/highlight]
Stüdyonun çoğu filmi insan ruhuna dokunan, sadece çocuklarla değil yetişkinlerle de temasa geçebilen evrensel büyülere sahip. Bu büyülü dünyanın evlere kapanmak zorunda olduğumuz şu günlerde az da olsa hepimize iyi geleceğini, endişeli ruh hallerimize tebessüm kazandıracağını düşünüyorum. Üstelik Netflix’ten de erişimi mümkün olmaya başlayan Ghibli eserleri, çocuklarıyla daha fazla vakit geçirecek ebeveynler açısından da iyi bir seçenek olabilir.
Sihirli Kedi – The Cat Returns (2002)
Bolca fantastik figürle desteklenen, Harikalar Diyarı’ndaki Alice’in bir nevi kediler diyarına yaptığı olağanüstü bir yolculuk filmi.
İlk önce bu filmden bahsetmek istememdeki etmense, Ghibli’nin hayal dünyasında gezintiye çıkan çoğu film karakterine kıyasla çok daha gerçekçi adımlarla ilerlemesi. Yönetmenlik görevini üstlenen Hiroyuki Morita, manga formülüyle beslediği Sihirli Kedi’de ortaya keyif verici bir ergenlik hikâyesi çıkarmış.
Film, bir kedinin hayatını kurtardıktan sonra Kediler Krallığı tarafından zorla kaçırılan ve ödül olarak Kedi Kral’ın oğluyla evlendirilmeye çalışılan Haru’nun macerasına odaklanıyor. İlk bakışta benimsemekte zorlanabilirsiniz ama filmin öyküsüne yerinde zamanlamalarla dahil olan karizmatik karakterler ortaya çocuksu tebessümlerle dolu hoş bir iş çıkarmış.
Prenses Kaguya Masalı – The Tale of The Princess Kaguya (2013)
Yeryüzündeki varoluş ve yok olma evrelerini özgün metaforlarla anlatan muhteşem bir eser Prenses Kaguya Masalı. Yönetmen Isao Takahata, yaşam döngüsünü kız çocukları aracılığıyla yansıtmayı seven özel bir sanatçıydı. Ateşböceklerinin Mezarı (1988)’nda savaşın saf gerçekliğini ağır bir dille anlatmış, Dün Gibi (1991)’de ise çocukluğuna saplanıp kalmış genç bir kadının kafa karışıklığını yansıtmıştı. Kaguya’nın sulu boya tarzındaki işçiliğe sahip bu öyküsüyse rotasını mucizevi bir varoluşçuluğa çeviriyor.
2015 yılında En İyi Animasyon dalında Annie Ödülü’ne aday gösterilen film, bir bambu filizinden doğan ve mucizevi şekilde büyüyen sihirli bir peri ile ona vurgun taliplerinin hikayesini anlatıyor. 16 yaş altı çocukların pek anlamlandırması mümkün olmasa da hassas dünyası ve unutulmaz final sekansı bu filmi hem Ghibli hem de animasyon tarihinin en başarılı öykülerinden biri yapıyor.
Komşum Totoro – My Neigbor Totoro (1988)
Ghibli ya da Miyazaki’nin adının geçtiği bir cümlede Totoro’nun anılmaması imkansızdır. Stüdyonun bütün filmlerinin açılış logosunda da bulunan Totoro’yu merkezine alan bu film, insana umut aşılıyor.
Filmin doğayla ve mucizelerle bezeli çok özel bir dokusu var. Hasta annelerine daha yakın olmak adına babalarıyla birlikte kırsala yerleşen iki kız kardeşin geçirmiş olduğu yaz mevsimini anlatıyor. Genel anlamda bir çatışma hali ya da kötü bir karakter bulunmamasına karşın Komşum Totoro’yu bu denli sevdiren en önemli etmen ise çocuksu kabusların güzel hayallerle yok olabileceğini gösteriyor oluşu.
Totoro, kırsala yerleşen iki kız kardeşin gördüğü tavşan ile rakun karışımı gizemli bir yaratık. İki kardeşin genellikle zorda kaldıkları anlarda karşısına çıkan bu ilginç yaratık filmin bütününde kendisini göstermese de kardeşlerin hayallerindeki yer edişi unutulmaz. Özellikle müzikleri, kardeşlerin birbirleriyle kurduğu bağ ve duygu yüklü finali sayesinde Komşum Totoro’ya sımsıkı sarılmak isteyeceksiniz.
Kırmızı Kanatlar – Porco Rosso (1992)
Birçok açıdan Hayao Miyazaki’in en kişisel filmi diyebiliriz Kızıl Domuz için. Yönetmenin çocukluğundan bu yana uçaklara özel bir ilgisi olduğunu bilinir. Gökteki Kale (1986), Rüzgar Yükseliyor (2013) filmlerinde de fazlasıyla ortaya çıkan bu ilgi, Kızıl Domuz’da ise yönetmenin kendi tasarımlarıyla desteklediği görsel şölenlere vesile olmuştur.
Kızıl Domuz’un ilerleyişinde Miyazaki’nin hayalleri çok ön plandadır. Gizemli bir olay sonucunda domuza dönüşen savaş pilotu Porco Rosso, hayatını hava korsanları tarafından kaçırılan insanları kurtararak kazanmaya çalışır. 1930’ların İtalya’sında geçen film, çoğu yönüyle ilginçtir. Rosso’nun bir domuza dönüşmüş olması ya da öykünün büyük bir kısmının gökyüzünde geçmesi de değildir filmi ilginç kılan. Burada ilginç olan şey, izleyicinin, ana kahraman ile diğer kahramanlar arasında kurulan bağı sıradan bir olaymış gibi kısa sürede benimsemesi.
Porco Rosso için Miyazaki’nin en anlaşılmaz karakterlerinden biri demek de doğru olur. Eski savaş pilotunun ‘’Bir faşist olmaktansa bir domuz olmayı yeğlerim’’ sözü ve ruhunu hapseden domuz bedeni, insanlığın tarih boyunca savaşın baskın gelen acımasızlığı karşısındaki kişisel tutumlarındaki değişkenliğinin özetidir. Bu yüzden 1992 yapımı bu çılgın Miyazaki animasyonunu mutlaka izlemelisiniz.
Mütevazı Kahramanlar – Modest Hereos (2018)
Bir Ghibli filmi olmamasına rağmen Ghibli çıkışlı yapımcı Yoshiaki Nishimura’nın kurduğu Studio Ponoc’un çektiği Mütevazı Kahramanlar, Ghibli esintileri yansıtmasından dolayı listede olmayı hak ediyor.
Studio Ponoc’un Netflix’le çeşitlı kısa filmler için yapmış olduğu anlaşmanın ilk projesi olan yapım, üç kısa filmde gündelik hayatları içerisinde kahramanlaşan üç farklı karaktere odaklanıyor. Özellikle üçüncü film Görünmez’in etkisinin diğerlerine kıyasla çok daha dolgun olduğu söylenebilir. Hayatını hacimsiz ve görünmez olarak yaşamak zorunda kalan bir adamın fırtınalı bir günde hayatta kalma mücadelesine odaklanan film, atmosferi ve karakterin melankolisiyle tam bir Ghibli animasyonu hissi uyandırıyor. Hatta bana kalsa bir an önce bu öykünün uzun metraj projesi oluşturulmalı.