Özel Röportaj | “The Witcher” Müzikleri: Giona Ostinelli & Sonya Belousova

 Özel Röportaj | “The Witcher” Müzikleri: Giona Ostinelli & Sonya Belousova

Tarihte öyle filmler, diziler vardır ki kendi ne kadar kültse müziği de o kadar külttür. Niçin? Herhalde müziğin tüm sanatlar içinde insan duygusunu yönlendirmeye en müsait sanat olmasından. Bu halde bir filmi ya da diziyi ele alırken onun müziğini es geçmek olmaz.

Şimdi elimizde The Witcher var. Önce roman serisiyle sonra video oyunuyla fantastik kurgunun efsaneleri arasına çoktan adını yazdıran bu seri, şimdi de Netflix dizisi olarak karşımıza geliyor. Dizinin müziklerinin altında ise The Romanoffs‘tan da bildiğimiz İtalyan besteci Giona Ostinelli ile Rus besteci ve piyanist Sonya Belousova’nın imzası var. İkilinin işbirliği artık televizyon ve sinema dünyasında meşhur. Biz de hem bu işbirliğinin detaylarını hem de The Witcher’ın müziklerini kendileriyle konuştuk.

The Witcher birlikte ilk işiniz değil. The Romanoffs, Sacred Lies gibi yapımlarda da birlikte çalıştınız. Bu işbirliği nasıl başladı? Birlikte çalışmanın en heyecan verici yanı ne?

Giona: Yıllar önce David Mamet’in Two-Bit Waltz filminin müziklerini yapıyordum. Çok eklektik bir müzik istiyordu film; bluegrass’tan elektropop’a, virtüoz elinden çıkma piyano sololarına… Ben piyano çalıyorum ama virtüöz değilim. Sonya’nın ise müthiş bir besteci ve piyano virtüözü olduğunu biliyordum…

Sonya: Böylece Giona bir gün bana, filmin müziğini yapmakla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu. İkimiz de bunu tek seferlik bir işbirliği olarak düşünüyorduk ama yaratıcılık açısından çok doyurucu olduğunu fark ettik ve yeni ufuklara da yelken açmaya karar verdik.

Birbirinizin müzikal yaklaşımını ve en ayırt edici müzikal becerilerini nasıl tanımlarsınız?

Giona: Sanırım iş akışımızı en iyi “çılgınlık” kelimesi özetler. Bir tasavvur et; benim İtalyan dramatik hissiyatım, Sonya’nın Rus inatçılığı ve tutkusuyla bir arada. Çarpıştıklarında ortaya bir patlama çıkıyor!

Sonya: Şaka bir yana, birlikte çok iyi çalışıyoruz çünkü farklı müzikal köklerden geliyoruz. Rusya’da büyürken çok güçlü bir klasik müzik eğitimi aldım, ben oradan geliyorum. Giona ise grup müziğinin olduğu bir çevreden geliyor ve kesinlikle benden farklı bir yaklaşımı var. Bu yüzden birbirimizle yarışmaya çalışmıyoruz…

Giona: Aslında gizliden gizliye…

Sonya: Bunun yerine birbirimizin stilini tamamlıyoruz. Televizyon ve sinemaya müzik yapmak için çok yönlü olmanız gerekir. İşte birlikte çalışarak bunu sağlıyoruz. Örneğin Giona bir fikirle çıkageliyor ve ben o fikri alıp bambaşka bir yaklaşımla onun hayal ettiğinden çok başka şekilde tamamlıyor ya da genişletiyorum. Bu, başka türlü aklımıza gelmeyecek yeni yaklaşımlara ve keşiflere yelken açmamızı sağlıyor. Birbirimizin müzikal tutkusunu ve fikirlerini besliyoruz. Birbirimize ilham veriyoruz.

Giona: İşbölümü yapmıyoruz. Stüdyoda hep bir arada, aynı anda çalışıyoruz.

The Witcher bir roman uyarlaması. Bir romanda olmayıp televizyon dizisinde vazgeçilmez olan unsurlardan biri ise kuşkusuz müzik. Sizce bir film/dizi müziği hangi açılardan hikâyeye katkı sunar?

Giona: Müzik hikâyedeki bir başka önemli karakterdir. Bazen ön plana çıkar, bazen görünmez olur. Ancak her zaman onun varlığını hissedersin. Hikâyeye çok fazla katkısı vardır. İzleyicileri güldürebilir de ağlatabilir de, birçok farklı duyguyu anımsatabilir. The Witcher çok tematik bir dizi müziği. Sezon boyunca karakterler ve hikâye gelişirken tematik malzemeleri de gelişiyor.

The Witcher serisinin bir de oyunu var. Hem roman hem de oyun, fantastik kurgunun efsaneleri arasına girdi bile. Peki, müzikleri bestelerken sizi etkiledi mi bunlar?

Sonya: Yeni bir projeye başladığımızda başka müziklerden ya da kaynaklardan ilham aramayız. Aksi halde yeni bir şey yaratıyor gibi değil, bir şeyleri taklit ediyor gibi hissederiz. The Witcher özelinde ilham, hikâyenin ve sunduğu sonsuz yaratıcılığın kendisinden geldi.

Sizin açınızdan The Witcher‘ın en iyi yanı ne? Neden bu projede yer almak istediniz?

Sonya: The Witcher’ın en iyi yanı, sunduğu sonsuz ve sürekli yaratıcılık olanakları. Çok iyi sanatçılar ve söz yazarlarıyla çalışma, tarihi enstrümanlar kaydetme, kendine özgü enstrümanlar kullanma fırsatı yakaladık. Yeni bir ses paleti, yeni motifler, temalar geliştirmek her zaman heyecan vericidir. Her adımda yeni bir şeyler keşfedersiniz. Senaryoyu okur okumaz bu eşsiz evrenin içinde bulmuştuk kendimizi ve bunun bir parçası olmak istedik.

The Witcher‘ın evreni hayali bir evren. Gerçekte olmayan bir dünyanın müziğini üretmek zorlayıcı değil mi?

Giona: Aslında tam tersine daha kolay; çünkü hayal gücünüzü özgürce kullanabiliyor ve gerçekten özel bir şeyler yaratıyorsunuz. Yeni müzik evrenleri keşfetmeyi, bilinmeyen dünyalara dalmayı ve o çevreyi yansıtacak ses manzaraları yaratmayı seviyoruz. İster gerçek olsun ister hayali, her bir belirli dünya için ses paleti hayal etmek ve yaratmak biz bestecilere kalmış bir şey. Ve The Witcher’ın dünyasının günümüz dünyasında olup bitenleri resmettiği de düşünülürse aslında çok daha gerçek oluyor. Bu yaratıcı bir noktadan bu projeyi çok daha heyecan verici kılıyor.

Geçmiş işlerinize baktığımda ikinizin de elektronik müzik unsurlarını, dijital sesleri kullanmayı sevdiğinizi görüyorum. Ancak The Withcer gibi epik ve büyülü bir “masal”da bestenizi elektronik bir temel üzerine inşa etmek riskli bir iş bence. Çünkü çok çağdaş tınlayabilir. Bu riski nasıl atlattınız?

Sonya: Geçen yıl Amazon’da yayınlanan Matt Weiner’ın The Romanoffs dizisinin müziklerini yaptık. Sofistike bir orkestral palet kullandık ve bir orkestrayla harika solocularla domra ve balalayka gibi geleneksel Rus enstrümanlarıyla kaydettik. Aslında bir domra konçertosu yazdık. Matthew, Rus klasik müziğini çok takdir ediyor. Bir sahnede bilhassa Rus müzikal yaklaşımına ihtiyacımız vardı. O sahne için bir piyano konçertosu yazdık ve bir gecede öğrenip öbür gün kaydettim. O dizi için bir piyano konçertosu yazıp bestelemek benim gibi bir konser piyanisti için hayallerimin gerçeğe dönüşmesiydi! Bir bakmalısınız mutlaka, çok özel bir iş!

Giona: Aynı zamanda Sacred Lies‘a film müziği yapmak da bir albüm kaydetmekten farksızdı. Hem film müziğini hem de şarkıları besteleyip kaydettik. Şarkı sözleri dahil. Tüm vokalleri de Sonya kaydetti.

Sonya: Stephen King romanından uyarlama The Mist için de bir piyanonun yaratabileceği, başka dünyaya ait en tuhaf sesleri yaratan piyanoları kaydedebilmek için stüdyoda birkaç hafta geçirdik. Sonra da müziğin temelini bu eşsiz materyal kıldık. Ayrıca ben üç de bale yazdım: “The House of Bernarda Alba”, “Orchis” ve “Surrogate”. Başyapımcılığı Stan Lee’nin yaptığı “Player Piano”nun da virtüözite içeren solo piyano parçalarını ben besteledim ve kaydettim.

Giona: Yani işin özü şu; her proje başka bir yaklaşım gerektirir. Onları özel kılmak besteci olarak senin işindir. Çok yönlü geçmişlerimizden dolayı Sonya da ben de hangi müzik tarzında çalışırsak çalışalım kendimizi rahat hissediyoruz.

Kayıtlarda çalıştığınız müzisyenlerden de biraz bahseder misiniz?

Sonya: The Witcher‘ın kayıtları için birçok müzisyenle çalıştık. Kayıtların birçoğu da burada, stüdyomuzda yapıldı. Sinema ve televizyon için müzik üretmenin gitgide albüm yapmaya benzemeye başladığını düşünüyoruz. Stüdyoda birçok enstrümanımız var, daha yazarken birçoğunu kaydetmiş oluyoruz. Yazmayı bitirince kaydetmiyoruz,  aslında kayıt ile yazma süreci iç içe geçiyor. Kaydetmek bizim için yazmanın doğal bir parçası.

The Witcher için birçok kayıt yaptık ve harika müzisyenler dizi müzikleri için müzikal ailemize katıldı. Bütün çılgın keman sololarında ve elektrikli keman partisyonlarında harika keman virtüözü Lindsay Deutsch’la çalıştık. Lindsay’in yeteneği insanın aklını başından alıyor. Onun büyülü kemanına çalışmamızda yer vermekten onur duyduk.

Giona: Declan De Barra’yla çalıştığımız için çok şanslıyız. O dizide sadece yazar değil, aynı zamanda eşsiz bir müzisyen ve şarkıcı. Verimli işbirliğimizden dizi için yazıp Declan’ın vokalleriyle kaydettiğimiz üç şarkı çıktı. Sezon finalinde “The Song of The White Wolf”, 6. bölümde “The Last Rose of Cintra” ve ilk bölümde “Don’t Ever Come Back To Blaviken”. Declan, müziklerin geri kalanına da vokaliyle zaman zaman katkıda bulundu.

Sonya: Bütün obualarda ve düdük sololarda da Rodion Belousov’la çalıştık. İpeksi bir tonu, incelikli bir çalışı var. Bu dizinin müzikleri için Rodion’la çalışmak istediğimizi daha en başından biliyorduk. Sezon boyunca Yennefer’ın temasında çalan da onun obuası aslında.

Giona: Arngeir Hauksson 4 ve 5 telli Rönesans gitarı, lute, Rönesans mandolini ve diğer telli ortaçağ enstrümanlarını kaydetti. Yeri gelmişken, başka geleneksel enstrümanlar da kullandık. Laterna mesela. Blok flütler kullandık, Amerikan yerlilerinin flütlerinden kullandık, santur, ağız mızıkası ve daha birçok çalgı…

Sonya: Dizide Jaskier’i canlandıran Joey Batey’le de yakın çalıştık. Jaskier için dört şarkı yazdık ve kaydettik. İkinci bölümde “Toss A Coin To Your Witcher”, 6. bölümde “Her Sweet Kiss”, 4. bölümde “The Fishmonger’s Daughter” ve 2. bölümde “You Think You’re Safe”. Şarkıları yazdık ve sözler konusunda Declan De Barra, Jenny Klein ve Haily Hall ile çekimlerden önce birlikte çalıştık. Sonra da Londra’da Joey ile kaydettik. Prodüksiyonun kalanı burada, Los Angeles’taki stüdyomuzda tamamlandı.

Giona: Bir de Burak Beşir var, harika bir flütçü. Onunla The Romanoffs‘ta da birlikte çalışmıştık.

Geldik son soruya… Klişe olacak ama en sevdiğiniz film/dizi müziği besteleri ve bestecileri kimler?

Giona: The Witcher‘ın müziklerini yapan ekip çok havalı! Netflix’te, harika bir proje, kaçırmayın.

*Özel röportaj, Episode derginin 17. sayısında yayımlanmıştır.

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post