The White Lotus üçüncü sezonuyla Tayland’ın mistik atmosferinde bambaşka bir enerjiye bürünüyor. Özgürlüğün ve çılgınlığın iç içe geçtiği bu dünyada, karakterler hem kendileriyle hem de birbirleriyle yeni sınavlara giriyor. Dizide Victoria karakterini canlandıran Parker Posey ile yeni sezonu konuştuk.
The White Lotus özel röportajlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Parker Posey: Yeni sezonunTayland’ın vahşi enerjisinde çekileceğini duyduğumda çok sevindim. Sekiz bölüm okudum, sonunda kimin öldüğünü unuttum. Hikâyeye o kadar kapılmıştım ve bu karakterleri o kadar çok seviyordum ki kimin öldüğünü bilmek istemedim.

Merhaba hoş geldiniz.
Merhaba, ben Türkiye’ye geldim ve İstanbul’a bayıldım, bunu biliyor muydun?
Hayır, kaçırmışım.
Ayasofya inanılmaz bir yer, İstanbul’dan çok etkilendim.
Çok sevindim buna. Ne zaman gelmiştiniz?
2005 olması lazım. Hal Hartly’nin Fay Grim filmini Paris ve İstanbul’da çekmiştik. Büyüleyici zamanlardı, umarım yeniden gelme fırsatı bulurum.
Ben de umarım. Öncelikle sizinle tanışmak çok heyecan verici. Yıllardır çok sevdiğim işleriniz oldu. SiziWhite Lotus üçüncü sezonda izlerken biraz gergin olabilirim. Çünkü ilk iki sezon inanılmazdı. Büyük bir beklentiyle başlıyor insan. Fakat kontrol manyağı, komik ve ilaç bağımlısı Victoria’yı izlerken çok eğlendim. Bu başarılı karakteri hayata geçirmek nasıldı?
Onu hayata geçirmekten gerçekten keyif aldım. Ben Amerika’nın güneyinden geliyorum ve ne zaman dünyayı dolaşsam insanlar Amerika’yı duyunca güney aksanını taklit ediyorlar. The White Lotus’taki Amerikalı, derin güneyli, dramatik, tutkulu bir aile fikri bana eğlenceli geldi. Mesela Victoria’nın dünyanın herhangi bir yerinde olabilmesi beni güldürüyor. Tayland’la pek ilgisi yok. Orada çok güzel vakit geçirecek. Ama onun ailesi onun için çok önemli ve ne zaman o tutkuyu ve sevgiyi hissetsen bu çok sevimli. Bu yüzden onu sevdim. Evet, eğlenceliydi. Komikti. Orada harika replikler ve harika espriler alıyorum. Yani materyali okumak ve bunları söyleyen ve bu şekilde yaşayan züppe bir insanı bulmak gerçekten eğlenceliydi.
Parker Posey: Bazen bir anne kendini neredeyse görünmezmiş gibi hissedebilir ama aynı zamanda hiçbir şey söylemese de anne rolünü üstlenir. Bence Victoria kendi arzularının ve korkusunun çoğunu çocuklarına yansıtıyor.

The White Lotus‘un. 3. sezonun enerjisini daha önceki sezonlara karşı nasıl anlatabilirsiniz?
Birinci sezon mükemmeldi. Sonra ikinci sezon ve insanlar çok beğendi. Ardından üçüncü sezonun yapılması için çok istekli davrandılar. Yeni sezonunTayland’ın vahşi enerjisinde çekileceğini duyduğumda çok sevindim. Sekiz bölüm okudum, sonunda kimin öldüğünü unuttum. Hikâyeye o kadar kapılmıştım ve bu karakterleri o kadar çok seviyordum ki kimin öldüğünü bilmek istemedim. Gerçekten hikâyenin içindesin. Agatha Christie tarzı film ve dizileri çok severim.The White Lotus‘ta herkesin öyle bir üstünlüğü var ki, birini öldürebilirler mi, birine ihanet edebilirler mi? Bir sanatçı olarak bunu oynamak çok eğlenceli.
Victoria güçlü bir kadın. İlk başta biraz bitkin ve kibirli görünüyor ama çok akıllı olduğunu saklıyor sanki. Belki aile içi dinamikler için öyle gerekiyor.
Bir anneyi ve zor bir kadını oynamak çok eğlenceliydi. Gerçek hayatımda anne değilim, çocuklarım yok. Ama ben bir kadınım, annemi seviyorum değil mi? Diğer insanları, arkadaşlarımı, seçilmiş ailemi seviyorum. Bu yüzden anne rolüne girmeye başladığımda beni çok etkiledi. Bu konuyu anne olan arkadaşımla konuşuyordum. Dedim ki, bazen bir anne kendini neredeyse görünmezmiş gibi hissedebilir ama aynı zamanda hiçbir şey söylemese de anne rolünü üstlenir. Bence Victoria kendi arzularının ve korkusunun çoğunu çocuklarına yansıtıyor. Onun ailesini sevgisiyle kontrol ettiğini biliyoruz.

Kesinlikle öyle, peki çekimler nasıldı?
Ratliff Villa’da gerçekten oynayabildiğimiz ve gülebildiğimiz çok eğlenceli vakit geçirdik. Bazı şeyleri birlikte geliştirdik ve işler şekillendi. Yönetmen Mike White da bir aktör, yani karakterlerimizi bize karşı canlandırdı. Çok fazla malzeme vardı. 11 farklı karakterle gördüğünüz şeyden çok fazlası çıktı aslında. Mike White’ın yönetmenliği gerçekten ekstrem bir spora benziyor. Ve bence bu yolculukta oyuncularını ve hikâyesini de beraberinde getiriyor. Bu yüzden gerçekten çok etkilendik. Ayrıca hiç böyle bir çalışma deneyimim olmadı. Ormandaki beş yıldızlı otellerde çalıştığınızı hayal edin, aynen öyleydi. Çok tuhaftı. Çok egzotikti.
Bu işte olmanın sizce en önemli yönü neydi?
Asya’ya hiç gitmemiştim. 7 ay başka bir ülkede yaşamaya başladım. Evden uzaklaşmak ve başka bir ülkenin kültürünü gözlemlemek bir hediye. Bir aktör ve icracı olarak hayatımın bu yönünü seviyorum. Farklı dünyalara ve hikâyelere girebiliyorum. Tayland’ı çok şifalı buldum. Yemekle ilişkilerini, yemek yemelerini ve birbirlerini selamlamalarını çok sevdim. Hikâyemizde Rick’i canlandıran Walton, bir kertenkelenin kurbağa yediğini gördü. Odamın kapısında bir çatlak vardı ve odaya hangi böceklerin gireceğini bilemiyordum.