Röportaj: ‘Ayak İşleri’nin Yaratıcıları Caner Özyurtlu & Volkan Öge & Deniz Alnıtemiz
Bu röportaj, Episode’un 47. sayısı için yapılmış ve bu sayıda yayımlanmıştır.
2022’nin son haftasında, kafamda binlerce yeni yıl hesaplaşması varken röportaj sabahına uyandım. Favori komedi dizim GAİN’deki Ayak İşleri’nin yaratıcılarıyla yapacağım röportaj hem önemli hem de biraz gerilimliydi aslında. Ülkemizdeki kara komedinin dizi formatındaki en başarılı örneğini ortaya koyan Caner Özyurtlu, Volkan Öge ve Deniz Alnıtemiz’in karşısında olmaktı işi gerilimli kılan. Röportaj sabahı o kadar umutsuz bir sabahtı ki benim için, sanki espriyle karışık dalga geçmek için bir şey söyleseler, yer yarılacak ve içine girecektim. Zaten koktuğun başına gelirmiş hesabı Zoom konuşmasının ses kaydını almak üzere laptopun üzerine koyduğum telefon kayarak konuşmayı kapattı. Hem de iki kez! En çekindiğim konukların önünde Mr. Bean’e dönmek yaraladı beni tabii ama çaktırmamaya çalıştım. Neyse üçü birden aşırı coollar da konuşmayı utanç içinde bitirmeme izin vermediler.
Caner Özyurtlu’nun sürekli bir arayış içindeki asi ruhu, sistemle derdi her zaman ilgimi çekerdi. Genelin gittiği yoldan değil de deneye deneye kendi doğrularını bulması aşırı çekici. “Biri Bizi Gözetliyor” evinde yaşanan terörü konu aldığı Ev filmi bu anlamda bütünün içinde sıyrılan bir çalışmaydı. Hayalet Dayı ve Yok Artık serisiyle devam eden yolculuğuyla sinema dünyasında hep ayrı bir yeri oldu. Benim gibi, annesi ve arkadaşları yüzünden altın günü travması yaşayan tüm çocukları mutlu eden Maide’nin Altın Günü de fazlasıyla komikti.
Volkan Öge ise YouTube’un hayatımıza soktuğu ilk jön diyebiliriz. Caner’in deyimiyle, “YouTube yokken YouTube videoları çeken biri!” Videolarını yüklediği kanalı Bates Motel’i ajansa dönüştürüp üretime devam eden Öge, bir kere dinleyince kulağınızdan bir türlü gitmeyen “Ov Yeah” ve “Volkan Öge Geliyor” gibi işlerle milyon üzeri izlenmelere sahip. Deniz Alnıtemiz ile reklam senaryoları yazmaları da şaşırtıcı değil. Ekibin en sakin görüneni diyebileceğimiz Deniz Alnıtemiz stand-up gösterileriyle herkesin bildiği bir isim. “Sizin Gününüz Nasıl Geçti” adı altında topladığı podcast serisinde nasıl iyi bir anlatıcı olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Bu üç sağlam beyni bir arada bulmuşken Ayak İşleri merkezli bir konuşma yapmadan olmazdı.
Yeni sezon az önce elime geçti, sabahın erken saatinde komedi dizisi izleyip güldüğüm hiç olmamıştı, bir ilki yaşattınız, teşekkür ederim. Vedat ve Evren’in birbirini darlamasına bayılıyorum cidden. Harikulade bir giriş olmuş yeni sezona. İlk bölümleri yazmak biraz daha gerilimli oluyor mu?
Caner: İlk ve son bölümler biraz zor oluyor. Genelde bölümü yazıp son anda bir fikir bularak kendimizi bir yere getiriyoruz. Ardından bir sonraki bölüm nasıl çözeceğiz diye kendi kendimize uğraşıyoruz gibi kısa bir özet var aslında.
Deniz: Evet, ilkler genelde zorlandığımız bölümlerdir.
Volkan: Ama bu sezon yazdığımız en kolay bölüm ilk bölümdü bence. Çünkü daha önce yazdığımız bir şeyi ilk bölüm yapmaya karar verdik. Proje içinde ilk bölüm-son bölüm diye baktığın zaman inanılmaz zor bir şeye dönüşüyor. Üzerinde çalıştığımız bölümlerden birini ilk bölüm yaptık ve daha iyi oldu bence.
Caner: Mesela “David Bowie paspası”nı Volkan yazmıştı ama sadece David Bowie yazıyordu, tiradı ben ekledim gibi. “Küller” bölümü gibi hepsini birlikte yazdığımız bölümler de var.
Birlikte yazma olayını açabilir misiniz rica etsem? Masa başına toplanıp bu benden olsun, şu senden olsun diye fikir sunumlarına girdiğinizi zannetmiyorum ama üç kişi bir arada nasıl senaryo yazılıyor?
Caner: Sezonların başında beraber geçirdiğimiz bir süreç oluyor, 15- 20 gün kadar. Biri bir fikir ortaya atıyor, diğeri şöyle bir diyalog yazalım bunun üzerine diyor. Aklımıza gelen hikâyenin çalışıp çalışmadığına bakıyoruz. Bazen üçümüzün yükseldiği bir fikir ortaya çıkıyor, beraber yazıyoruz. Aslında net bir formülü yok. Her bölüm, her sezon psikolojimize bağlı olarak değişiyor.
Volkan: Yazma sürecinde aslında hiç ara verilmiyor. Mesela bir gece Caner geldi ve dışarı çıkıp tuhaf bir kalabalığın içinde çay içtik ve o sırada aklında olanları anlatmaya başladı. Birlikteyken de çalışıyorsun, ayrıyken de. Sürekli birbirimizi arayıp böyle bir şey geldi aklıma diye konuşuyoruz. Kimi zaman iyi gidiyor. Bence ilk başlarda daha rahat aktık. Sonlara doğru, insanoğlu kendi tembelliğinden ötürü, “Bu da böyle olsun,” diyebiliyor. Orada birbirimizi tuttuk. Hayır, burada öyle bir şey olmasın, başka bir şey olsun diye gaza getirdik birbirimizi.
Caner: İkinci sezon yeni sezona göre daha rahattı. 11 tane hikâyemiz vardı, 10’unu yazdık. Üçüncü sezonu ise 25 hikâye içinden seçtik. Deniz, 2. sezonda bize dahil olduğu için yeni sezon sürecinde birbirimizi daha iyi anlamaya başladık. Ama birbirini anlamak da her zaman iyi olmuyor. Beklenti yükseldiği için birbirimize sert davrandığımız anlar da oluyor. 3. sezon bizi en zorlayan sezon oldu.
Ruh hallerinizden konuşalım mı biraz? Aranızdan en çok Caner’i takip ediyorum diyebilirim. Sistemle derdi olup bunu açıkça belirten insanlara bayılıyorum. Doğruyu söyleyenler genelde gıcık olarak tanımlanır ama kimin umurunda tabii. Volkan hakkında araştırma yaparken bir YouTube videosuna denk geldim, yetişkin bir insanın 35’ine geldikten sonra insanlardan soğumaya başladığını söylüyordu. Deniz hakkında bu tarz negatif şeyler bulamadım ama yine de sormak istiyorum, üçünüzü bir arada tutan dinamik hepinizin insanlardan soğumuş olması mı? Asosyal olduğunuzu düşünmüyorum ama insanlardan hoşlanmama gibi bir ortak özelliğiniz var galiba.
Caner: Bizi arkadaş olarak bir araya getiren şey bu olabilir. Ben asosyalim, asosyal olmayan var mı içinizde arkadaşlar? Kimin daha asosyal olduğunu bulmak zaman alabilir ama şöyle özetleyeyim, işimiz olmadıkça dışarı çıkan insanlar değiliz. Genelde birinin evinde bu toplantılar yapılır.
Deniz Alnıtemiz nasıl dahil oldu bu projeye?
Caner: Aslında ilk sezon biz Volkan’la yazmıştık. Sonra ikinci sezon benim kafam durdu. İlk iki bölümü yazdıktan sonra her şey bitti. Bir daha hiç çalışmayacak kadar bitmişti. Bu durum tabii Volkan’ı da dibe çekti. Beraber bir şeyler üreteceğimiz birine daha ihtiyacımız olduğuna o zaman karar verdik. Ben Deniz’in seyircisiyim, Türkiye’de en çok onun stand-up’ını izlemişimdir. Bir ara her gösterisine gidiyordum. Tam o dönemde de Deniz, “Loş Sohbet”e katılmış ve fikir alışverişimize bayılmıştım. Sonra Deniz’e, aklında hiç fikir var mı diye sorunca Deniz hemen olaya dahil oldu. Benim kontrolüme bırakılsaydı korkunç bir ikinci sezonla karşınıza çıkabilirdik.
Volkan: Yani bizi bir araya getiren şey panikti. (Gülüyorlar)
Caner: Ve benim zihnimi yitirmemdi!
Deniz: Aslında bizi bir araya getiren Caner’di. Herkes tabii birbirini tanıyordu. Ben Volkan’la reklam çekmiştim, Caner’le de kesişen kümelerde denk geliyorduk ama onun başlattığı bir girişim oldu.
Ülkemizdeki komedi anlayışından çok sıkılıyorum. Çocukluğumdan beri sıkılıyorum hatta. Filmlerde adamın otobüste üzerine yoğurt dökülürdü ve insanların buna gülmesini o yaşta bile garipserdim. İşin içinde şive olmazsa tutmaz, görgüsüzlük olmazsa gülünmez, taklit tiplemeler olmazsa eğlenilmez gibi hiç anlayamadığım dinamikleri var Türk komedilerinin. Bu anlamda kara komedi işlere çok fırsat tanınmıyor. Dizinin başlarına gidersek, ”Bunu anlarlar mı acaba?” diye tereddüt ettiğiniz anlar oldu mu?
Caner: Seyircinin anlamamasıyla ilgili bir kaygımız olmadı, kanalların anlamamasıyla ilgili kaygılıydık. Biz seyirciye her zaman ulaşabilen insanlar olduk. Bizim tek sorunumuz, “Buna insanlar gülmez,” diyen yetkililerdi. İlk defa GAİN böyle bir şey demedi bize. Ne istiyorsak yapmamıza izin verdi ki bu da seyircide karşılığını buldu.
Volkan: Bu kaygı sadece seyircinin neye gülüp gülmeyeceğine karar veren çalışanlarla yaşandı. Aslına bakarsan bizim, “İnsanların %70’i buna güler,” diyebileceğimiz bir reyting ölçerimiz de yok. Bir kere de hoşumuza giden bir şeyi yapalım, diye çıkılmış bir yol. GAİN de bu anlamda önümüzü çok açtı. Ve artık hiçbir şekilde komedimizi anlamayan insanlara bir şey anlatmak zorunda değiliz gibi bir şey oldu bence. Bu da güzel ilerledi.
Platformlardan bahsetmişken yıllarca ana medyaya ısmarlama işler yapıp tamamen özgür kaldığınız bir mecraya iş yapmanın duygusunu öğrenebilir miyim?
Deniz: Bence daha zor böyle özgür bir yerde var olmak. Daha önce yalandan limitlerle insanda kısıtlanma hissi oluşabiliyor. Ama böyle “sky is the limit” gibi davranılınca, insan kendi sınırlarıyla baş başa kalınca, zorlanıyor. Yaratıcılık anlamında zorluktan bahsediyorum. Pis bir zorluk, kendini kanıtlamak gibi bir zorluğu yok.
Caner: Bahanen kalmıyor.
Deniz: Evet. O yüzden de bence bazen akışta, bazen tartışarak harcanan bir zaman var. Bence özgür kalmak sorumluluğunuzu artıran bir şey.
Peki, hepinizin YouTube aracılığıyla dünya kadar kitleye ulaşan işleriniz varken özel platforma geçince seçili bir kitleye ulaşmayı dert ediyor musunuz?
Volkan: Ben çok mutluyum.
Deniz: Hayır.
Volkan: YouTube son dönemde koyulan içeriğin niteliğine bakmadan kalitesinin önyargılarla belirlendiği bir yere dönüştü. Dünyanın en güzel şeyini yapıp oraya koysan yine aynı şeye dönüşüyor. YouTube’a içerik üretme isteğimi törpülemiştim. Adı bile tatsız; içerik! Açıkçası YouTube’da da birçok fikrimi kabul ettiremedim. Bir tek Caner yanaştı fikirlerime. O yüzden benim için daha kolay ve daha iyi oldu bu taraflar.
Caner: Bir de diğer türlüsü pek mümkün değil Ayak İşleri için. Aksiyon çekiyoruz ve teknik anlamda dünya standardında çekmeye çalışıyoruz. Bu bir dizi ve onu, altına yorum yapılan bir içeriğe dönüştürmeyi ben de istemem. Ben hâlâ dizilere eser gözüyle bakabilen biriyim. Ne bileyim, sanat galerisinde bembeyaz duvara koyuyorsun resmini ve kimse gelip altına yorum yapmıyor. Bir ciddiyeti var işin. Evine gidip yorum yapıyor ya, bunu da öyle yapsın. “Loş Sohbet” ise bana biraz haber programı gibi geliyor, çok seviyorum programımı ve diziyle farklı yerlerde konumlandırıyorum.
Ayak İşleri’ndeki gibi sinsice arabanın içinde bekleyen adamlarla fazlasıyla karşılaşıyoruz İstanbul’da. Dikkat çekmeyecek gibi değiller üstelik. Bu diziden de anlıyorum ki siz de dikkat etmişsiniz o adamlara.
Caner: Evet, ben çok takıntılıyım bu konuda. Bir insana dört saat bakabiliyorum, kim bu, nereye gidecek diye. Volkan da biraz takıntılı bu şekilde. Bir tek Deniz biraz daha farklı, kendi hayatının içinde, daha barışık kendisiyle. Biz Volkan’la başka insanlara tutulan insanlarız.
Hanginizden çıktı fikir?
Caner: Volkan’dan çıktı. Birbiriyle biraz çatışma halinde olan tetikçinin hikâyesini mi yazsak, demişti. Tetikçi bana sert gelmişti. Daha basit işlere gönderilen tipler mi yapsak, dedim. Sonra iş buraya döndü ama dediğin tipleri merak ediyorum ben de.
Baklavacının önünde saatlerce durup sigara içen adamları merak ediyorum ben de. Onlar 3 dakika önce birini mi öldürdü, 20 dakika sonra birini mi şişleyecekler bilmiyoruz ya. Bu “garip duran adamlar” hep dikkatimi çeker. Hatta ilk sezonda sevdiğim bir diyalog var, apartman toplantısında Evren, “Silahımız var diye bizi boş adam mı zannettiniz?” diyor. Benim için o tayfayı özetleyen bir cümle. Dizilerde küfür çoktu azdı tartışmasına sizin dizi de katıldı. Aslında karakterleriniz bir nevi tetikçi ama buna bile laf edenler var değil mi? Televizyon dizilerindeki sahte ortamları her dizide aramaları garip geliyor bana. Gündelik hayatında kim küfretmiyor ki dizilerdekine laf söylüyorlar acaba?
Caner: Kim etmiyor? Evren etmiyor işte. 3 sezon boyunca etmedi. Vedat küfretmese Evren’in etmemesinin bir anlamı kalmaz. Türkiye’de hiç küfretmeyen birini görmüyoruz ya, ama Evren etmeyen biri. Melikşah’la her gün bunun için kavga ediyorum. “Sanatta küfür edilmemeli,” deniyor ama o kadar umurumda değil ki bu görüş!
Başka türlü gerçekçiliği nasıl elde edeceksiniz ki? İstanbul beyefendisi Türkçesiyle konuşsalar garip olurdu sonuçta.
Caner: Vedat’ın bir tiradı yükseliyor yükseliyor ama küfretmeyince eksik kalıyor. Yoksa biz güldürmek için küfür eklemiyoruz. Bazılarını Çağlar ekliyor, bazılarını yazdığımız halde çekerken çıkarıyoruz, yok ya bu fazla oldu, diyoruz. Bazen de buraya küfür istiyor, adamın rahatlaması için çok önemli deyip ekliyoruz.
Volkan: Küfür hakkında yapılan yorumlar, ”Çok fazla a harfi kullanmışsınız!” demek kadar saçma geliyor bana. Bu konuyu neden bu kadar gündeme getirdiler anlamıyorum.
Caner: Olayı ulvi bir yerde tutmak isteyen bir tayfa var, sanat bu değildir demeye getiriyorlar. Gerçekten de sanat bu değil, Ayak İşleri öyle bir eser değil. Halka verdiği mesajı önemsemekten çok, eğleniyoruz biz!
Volkan: Küfretmeden ancak heykel yapabilirsin.
Deniz: Kesin orada da küfrediyorsundur, yanlışlıkla eline vurabilirsin ve yamulabilir. Yapım aşamasında her aksaklıkta küfür geliyordur bence, heykeldeki hatayı düzeltmek de zordur.
Dizinizde iyi ya da kötü diye bir tarafı övmek yok. Önyargı yok, sadece durumu anlatıyorsunuz, haksız mıyım?
Caner: Hepimizde var o özellik. İlk başta Volkan’la benim çatışmalarım daha fazla vardı bence. Volkan bir şey yazdığında ben şimdi buna nasıl karşılık veririm diye etkilendiğim yerler de oluyordu. Ama aslında hepimiz çok yargılı insanlar değiliz, bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz bu hayattan. Volkan en önyargılımızdır.
Volkan: Ben yargılıyım, evet.
Caner: Ben karakterlerin ya da hikâyelerin insanlara mesaj vermesini düşünmüyorum. Soru sorması gerek bence. Hayatta da herkes haklı gibi geliyor bana.
Deniz: Aslına bakarsan mesaj vermemeye çalıştığımız bile oluyor. Bu yaptığımızı yanlış anlarlarsa ya da bir anlam çıkarırlarsa diye düşündüğümüz oluyor. Çoğunlukla dalga geçme üzerine yazılıyor çünkü. O yüzden tam tersi bir durum var. Belki de kesin bir yargı, didaktizm olmaması insanlara güzel geliyor olabilir.
Caner: Didaktik bir yere giderse diğer karakter onu yıksın istiyoruz. Evren bir tirada girerse onun haksız olduğunu ortaya çıkaracak bir eylem de metne girsin istiyoruz. Ciddi bir tartışma varsa, işte erkeklik, mülkiyet gibi diyelim, onunla ilgili bir sonuca varmak değil de onunla ilgili bütün olasılıkları senaryoya katmaya çalışıyoruz. Özellikle bu sezon onu daha çok yaptık. Kimin ne sonuç çıkaracağını bilmiyoruz ama bizim amacımız biraz eğlenmekti! Volkan Abi daha iyi bilir, her şeyi daha iyi bildiği gibi bunu da iyi biliyordur. (Gülüyor)
Volkan: Benim düşüncelerim farklı! Bazen birazcık dizi matematiğinden dolayı öyle oluyor. Ama oturup konuşurken Caner’in savunduğu bir şeye sırf uyuzluk olsun diye itişmek, güreşmek istiyorum. Sonuçta bu kendi içinde komik bir şeye gidiyor. Bir bakıyorsun ki aptalca bir şey söylemene rağmen içinde doğruluk payı var. Bir de karakterler de taşıyor yazılanı.
Peki, hepinizin oyunculuk geçmişi var, nasıl kendinize bir rol uydurmadınız, hayret ettim. Caner bir kere oynadı ama onun hikâyesini de röportajlarınızdan okudum. Oyuncu konusunda bir sorun çıkmış ve Caner oynamak zorunda kalmış.
Volkan: Ben çok istiyorum ama Caner Hocam oynatmıyor. Bu çok kaliteli bir iş diyor, senin bu anki durumunla bunu tartamıyorum diyor. (Gülüyor) Daha doğrusu bu işin başka bir tavrı var. Komedyen olarak yaklaştığım bir işte onu kendim oynamak isterim ama biz burada karakteri yazıyoruz. Bu da benim için yeni ve zevkli bir şey oldu. İlk sezon biraz stresliydi tabii, daha önümüzde bir şey yokken havaya yazıyorduk. Daha karakterlerimiz oturmamıştı. Ama özellikle 2. sezonda Çağlar’ı Vedat olarak hayal ederek yazınca benim için de yeni bir kol açıldı. Bu kadar iyi oyunculara senaryo yazmışlığım yok. Bu başka bir mod ama komediyi oynayarak da icra etmek istediğim bir tarafım var tabii. Ama Ayak İşleri’nde oynama fikri beni bile geriyor. Şimdi rezil etmeyeyim diziyi, ne güzel gidiyor, diye düşünüyorum.
Caner: Ayak İşleri’nin teatral bir yanı var ya, iki başrolümüz de tiyatro oyuncusu. Ve çok sağlam bir ezber matematiği üzerine kurulu. Benim de kafamda hep tiyatrocular canlanıyor ve içine girecek doğal oyunculuk ama tiyatro matematiğinden uzak biri olmuyor. Volkan’la da hep bu şekilde tripleşiyoruz geyiğine. Yazdığımız karakterlerden sonra, “Buna da mı olmuyorum?” diyor arada. Ama olmuyor. Ayıp aslında evet ama nepotizme de karşıyız sonuçta!
Volkan: Çok istesem arkadan geçerdim, onu da söyleyeyim. (Gülüşmeler)
Caner: Yeni bir iş çektik mesela, başka bir proje, Volkan orada oynadı. Ayak İşleri’nde oynadığım rolse biraz zorla oldu. Bir gün sonra çekmemiz gerekiyordu, oyuncu arkadaşları aradık ama herkes doluydu. Bir de kötü filmlerin yönetmenini yanağından vurma olayını oynama fikri de hoşuma gitti.
Deniz: Az kalsın oynuyordum ben de. Stand-up’lı sahnelerin olacağı bir bölüm yazıyorduk ama olmadı. Sonra Güven Murat’ın iğne yapılan kolu olacaktım, tek plan kol! Ama o da direkten döndü.
Caner siz, bir röportajınızda artık oyunculuk yapmak istemediğinizi söylemişsiniz. Yapımcılık ya da yönetmen olmak daha zor değil mi? Bütün setin milyonlarca soru sorduğu adam olmak biraz delice değil mi?
Caner: Biraz delice ama benim karakterime daha uygun. Oyunculuğu beceremedim. Çok kısa bir cevabım var bu konuda.
Şaşırdım buna çünkü oynadığınız filmlere değerini katan yine sizdiniz, yazdıklarınızın haricinde.
Caner: İyi hissetmiyorum oyunculuk yaparken. Herkesin bana bakması… Oyunculuğuma, bedenime, sesime laf söylemesi… Fikirlerime daha çok güveniyorum, soru sorulan kişi olmaya tamamım o yüzden. Caner burası hiç komik olmadı, burada sesin ne biçim gibi şeylerle büyüdüğüm için oyuncu olarak artık onu kaldıramıyorum galiba. O gün iyi görünmek, enerjik olmak, duygu dünyamı sabit tutabilmek becerebildiğim şeyler değil. Bunu tercih ediyorum.
Şu sıralar üzerinde çalıştığınız neler var? Az önce Caner bahsetti, Volkan’la birlikte yazdığınız bir iş daha var sanırım.
Caner: Çok yakında fragmanı çıkacak bir iş. Volkan’ın geliştirdiği, benim sadece yapımcı olduğum yeni bir dizi. Gibi’nin yönetmeni Ömer Sinir’in yönettiği yeni bir iş. İki ay içinde yayına girecek.
Deniz: Benim şovlar, podcastler devam. Caner’le yeni bir format deniyoruz.
Volkan: Yeni dizimizin yayınlanmasını bekliyorum, yazdık ettik ama bir şeylerin yayınlanmasına ihtiyacım var. Kafamızda sürekli bir şeyler geliştiriyoruz tabii ama insanın özgüvenini de yenilemesi lazım. Kötüyse kötü yorumu alıp gaza gelmek lazım. İyiyse de gururunu yaşayıp bir daha dolmak lazım. 2022 biterken ben de tükenmiş gibiydim şahsen. Biraz yeni işlerden beslenip yine çalışmaya başlarız gibi geliyor bana. Çünkü stand-up yaparken farklı, aklına bir şaka geliyor çıkıp yapıyorsun, ardından gelen reaksiyona bakıyorsun. Dizi yazarken öyle değil, yayınlanana kadar reaksiyon ne olacak bilmiyorsun.
Kafanızı boşaltmak adına yardım aldığınız çerezlik dizilerinizi öğrenebilir miyim?
Caner: Ben röportajı beklerken Monthy Pyton’s Flying Circus izliyordum. Yani geçmişe gidip kısa çizgi filmler izliyorum. South Park, Brooklyn 911, Seinfeld’in sevdiğim bölümlerine dönüp bakıyorum. Türkiye’den Gibi’yi izliyorum. Var Bunlar’a başladım, Doğu’yu izledim. Türkiye’den çıkan bütün komedileri izliyorum aslında, ne oluyor diye merak ediyorum. Dramaları çok izlemem açıkçası. Beni rahatlatan şey, 70’ler, 80’ler komedisi oluyor.
Deniz: Ben Atlanta’ya başladım. Yatmadan önce onu izlemeyi seviyorum. Ama genel olarak söylemem gerekirse meslek icabı bir bakmak gerekiyor. Bir de Star Trek seven bir insanım. Star Trek Voyager kafamı dağıtmak için kullandığım bir şey. YouTube’da da çok fazla içerik izlerim.
Volkan: Ben hiçbir şey izlemiyorum. “God of War” oynuyorum. Hem içimdeki öfkeyi atıyor hem de bir şey izlemek zorunda kalmıyorum. Dizi izleyebilecek modum olmadığı için oyuna döndüm bu aralar. Yerli yapımları çok seyretmiyorum. Sektörden haberdar olayım derken kafamın içi bir sürü şeyle doluyor. Bu yüzden kafa boşaltmanın en iyi yolu oyunlar, anime edilmiş şiddet.
Son olarak Ayak İşleri ile ilgili kişisel meraklarımı sayabilir miyim? Alevli bir patlama sahnesinin önünde poz vermek kimin fantezisiydi?
Caner ve Deniz: Volkan’ın!
Caner: Dizinin erkeklik dozunu genelde Volkan karşılıyor. Erkekçe, adam gibi bir şey yapılacaksa onu Volkan yazmıştır!
Volkan: Çok teşekkür ediyorum.
Peki, apartman toplantısını bu kadar iyi gözlemleyen hanginizdi?
Caner: Volkan Öge!
Yine bir erkek olarak apartman toplantısına katılmış tabii.
Deniz: Ben hep kaçtım o toplantılardan, haberim yok.
Volkan: Ama aslında Caner’in çok şey çıkarabileceği bir ortam var apartman toplantılarında. Saçma ortamlarda bulunup gözlemlemekten sapıkça bir keyif aldığını düşünüyorum.
Caner: Evet ama ben müdahale etmeden duramıyorum. En son katıldığım apartman toplantısında kapıcıyı yönetici yaptım. Bu adam yapsın işte, bu adamdan çok iyi yönetici olur dedim ve iki sene kapıcı, yönetici oldu.
Eşitlik, güç dağılımı böyle olmalı! Peki, karakterlerinizden hangisi daha deli sizce? En fazla takıntılı olan kim?
Deniz: Takıntı dersek Volkan öne çıkar ama her ikisinin de ruh sağlığında çeşitli bozukluklar var. Zaten akıl sağlığı iyi olan insan kalmadı. Düşününce aklıma bile getiremiyorum öyle birini.
Caner: Evet ya, örnek alabileceğimiz bir insan kalmadı!
Volkan: Şu adam ne kadar akıllı diyebileceğim biri kalmadı. Herkes gibi, Vedat ve Evren’in de garip garip şeyleri var. Ama hiçbir zaman bu herifler deli denebilecek yere getirmiyoruz.
Çok iyi toparlıyorlar doğru. Bireysel olarak en güldüğünüz bölüm hangisiydi?
Volkan: Benim “Pide”! Bildiğim bir bölümü izlerken kahkaha attım, çok anlamlıydı bizim için.
Caner: O bölüm bizim için çok özel, evet. Üçümüz birlikte çalışmayı en iyi o bölümde çözmüştük çünkü.
Deniz: Birinci sezon ilk bölümü de çok beğeniyorum. Her şeyin özü ya.