Those About to Die‘da Cala’yı canlandıran Sara Martins, göçmenlik deneyiminin dizideki karakterine nasıl ilham verdiğini anlatıyor.
Those About to Die röportajları için buraya tıklayın.
Başlangıç olarak sizi Those About to Die‘a çeken şey neydi?
Benim için her şey rüya gibiydi. Bu devasa destansı hikâyenin bir parçası olmak için her şeyden etkilendim. Tabii ki oraya gitmek istiyorum. Elbette Roma’ya gidip filmde çalışmak istedim. Tabii ki dâhi Roland Emmerich’le çalışma fikri de inanılmazdı. Sonra senaryoyu okudum ve karakterime âşık oldum. O muhteşem bir kadın; zeki, anneliğin özü. Ee, daha ne olsun!
Cala kızını kölelikten, oğlunu da gladyatör olarak satılmaktan kurtarmaya çalışan güçlü bir kadın. Annelik süper güçleri olan bir kahraman gibi sanki, değil mi?
Cala anneliğin özü bence. O yalnızca çocuklarını kurtarma arayışıyla hareket ediyor. O kadını tanıyormuşum gibi hissettim çünkü ailemde onun gibi pek çok kadın tanıyordum; göç deneyimi yaşayan güçlü kadınlar. Farklı bir ülkeden gelen Cala, zekâsını çocukları için yeni bir kültüre uyum sağlamak için kullanıyor. Bu, her göçmenin hikâyesidir.
Dönem kıyafetleri, dekor, müsabakalar derken sette neler hissediyordunuz?
Elbette Antik Roma’yı canlandırmaya yönelik pek çok araştırma yapıldı. Ben araştırmamı yapmıştım ve sanat yönetmenleri de kendi araştırmalarını yapmıştı. Bu yüzden sete ilk girdiğimde başımı kaldırıp defalarca, “Ah, o zamanlar da vardı!” dedim. Dürüst olmak gerekirse 2000 yıl öncesine göre çok fazla değişmedik. Evler, sokaklar, hepsi hemen hemen aynı görünüyor. Bazı şeyler kesinlikle daha iyiye doğru değişti. Her zaman en şiddetli dönemde yaşadığımızı söylüyoruz. Ama Antik Roma ile karşılaştırıldığında o kadar da şiddetli bir dünyamız yok.
Siz Fransa’da çok ünlü bir oyuncusunuz, şimdi tüm dünyada aynı anda vizyona giren bir işin içinde olmak nasıl hissettiriyor? Devler ligi nasılmış?
Onu henüz bilmiyorum, dizi daha yeni yayına girdi. Kendimi çok ünlü gibi hissetmiyorum. Bu diziden sonra göreceğim. Şöhret çok da peşinde olduğum bir şey değil. Ama uluslararası bir işin içinde olmaktan bahsedecek olursam İngilizce çalışmak benim için zaten zorluydu. Aynı zamanda zaten Roma’ya yabancı olan karakterle ilişki kurmama da yardımcı oldu. Onun daha kesik kesik konuşmasına, daha fazla zaman ayırmasına karar verdim ve bu, karakterimin ağırlığını bulmamda bana yardımcı oldu.
