Stanislavski Kod Yazsaydı Netflix Onu İşe Alır mıydı?

Editör
Editör
TarafındanEditör
Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...
9 dakikalık okuma

Bu konuya nereden geldik, demeyin. Madem algoritmalar hayatımızın gerçeği, olaya bir de buradan bakalım. 

Stanislavski kod yazsaydı muhtemelen hâlâ duyguların neden hata verdiğini debug ediyordu. Bir sahne çökerdi, o da “exception: human emotion not found” yazardı. Yine de iyi olurdu… Çünkü en azından artık oyuncuların ağlaması için prova değil, pil gerekirdi.

Büyük ihtimalle de işe alınmazdı. Çünkü Stanislavski veri analizine değil, “kalp kırıklığına” inanıyordu. Netflix’te ise kalp kırıklığı, ancak ikinci sezon onayı alırsa değerli sayılıyor. Bir algoritma “izleyici duygusal bağ kurdu” diyene kadar ağlamak bile ticari risk.

Stanislavski sahnede gerçeği arardı, Netflix ise izlenebilir gerçeği.
Aradaki fark mı?
Biri insanı oynatırdı, diğeri autoplay tuşuna basıyor. Yo.. yo… yo… Netflix’i eleştirmiyoruz; yeni dünya düzeninden bahsediyoruz. 

“Kod Prova Almıyor Ama Fena da Oynamıyor”

Tiyatroda her şey bir duyguyla başlar. Bir karakterin içine girmek, onun korkusunu, sevgisini, kaybını hissetmek…Stanislavski için mesele buydu: “Gerçekmiş gibi oyna değil, gerçek ol.”

Ama bugün işler biraz değişti. Artık sahnedeki ışığı ayarlayan bir ışıkçı değil, veritabanı.
Yapay zekâ, bir oyuncunun göz kırpma süresini, yüz kası hareketini, hatta sahnedeki sessizliğin “etkileşim değerini” bile ölçüyor. Eskiden bir yönetmen, “Daha içten söyle,” derdi; şimdi “Sentiment analizi %68 çıktı, biraz daha duygu ekleyelim,” deniyor.

Netflix’in veri ekipleri hangi duygunun ne kadar süre izlenmeye değer olduğunu zaten biliyor. Black Mirror’ın bir bölümünü izlerken hissettiğin o “garip rahatsızlık” var ya, o da ölçülüyor. Bir karakterin ağlaması artık “sahici” olduğu için değil, “ortalama izlenme süresini 37 saniye uzattığı” için var.

Hollywood’da işler daha da ileri gitti.
James Dean, 65 yıl sonra CGI’la başrol aldı; ABBA, kendi hologramlarıyla tıklanma rekoru kırdı. Disney, Harrison Ford’un yüzünü “gençleştirmek” için saatlerce duygusal performans değil, GPU gücü kullandı. Yani sahiciliğin yerini yüksek çözünürlük aldı.

stanislavski

Stanislavski’nin “içsel dürtü” dediği şey, bugünün jargonuyla “kullanıcı davranışı” olarak geçiyor. Bir zamanlar oyuncular “bu sahne çok duygusal oldu” derdi. Şimdi “bu sahne iyi performans aldı” diyorlar. Ve belki de fark etmeden hepimiz aynı sahnedeyiz: duygularımızı prova ediyor, hislerimizi algoritmaya uygun oynuyoruz.
Ama olsun… En azından ışık ayarı artık mükemmel. 

Hissiz Ama HD… 

Yapay zekâ artık kamera arkasında değil, sahnenin tam ortasında.
Hollywood bu işe bir isim bile buldu: AI-actor.
Veriyle eğitilmiş, yüz ifadeleri kopyalanmış, insan duygularını piksel piksel yeniden inşa eden dijital oyuncular. Ve işin komiği, gayet başarılılar. 

Hiç yemek molası istemiyorlar, asla kostümden şikâyet etmiyorlar, PR krizine girmiyorlar.
Yalnız küçük bir sorun var: Duygu. 

Stanislavski bir oyuncuya “hisset” derdi. Yapay zekâ için bu komut biraz fazla duygusal kalıyor. O daha çok “hissetmeyi simüle etmek” konusunda iyi. Bir duyguyu yaşamıyor ama ortalama bir insanın hissettiğinden çok daha düzgün render ediyor.
Yani “ağlamıyor” ama “ağlama efekti 4K çözünürlükte.”

Gençler hep beraber sağa kaydırıyoruz:)

Bana göre bu, oyunculuğu teknik olarak mükemmelleştiriyor ama insan olmanın bütün o tatlı karmaşasını da törpülüyor. Hata yok, duraklama yok, yanlış tonlama yok…
Yani tam anlamıyla ruhsuz bir harikalık. 

Yapay zekâ inandırıcı bir sahne yaratabilir, pek tabii evet.  Ama hâlâ inanç yaratamaz.
Çünkü o sahneye çıkarken kalbi değil, işlemcisi ısınıyor. Ve biz, bütün o mükemmel sahnede, en çok insan hatasını özlüyoruz. İçimizde ki romantik serseri ölmedi…

 “Yönetmen Aranıyor: Duygusal Sahnelere Kod Yazabilenler Tercih Sebebi”

Bir zamanlar hikâyeyi senarist yazardı; şimdi veriler yazıyor. Eskiden bir yönetmen “böyle hissettim” derdi, şimdi platform “böyle izlendi” diyor. Anlıyorum tabii ki yüksek bütçeler, sermaye döngüsü izlenebilir şeyleri garanti altına alıyor. Amaa… Koca bir ama işte tam da burada, bağımsızlar için kalbimizi çarptırıyor. 

Netflix ve Prime Video gibi platformlar artık duygularla değil, tablolarla çalışıyor.
Hangi tür, hangi sahnede daha çok izleniyor, hangi karakter ne kadar süre ekranda kalmalı hepsi matematiksel olarak belirleniyor. Romantik komedilerin ortalama öpüşme süresi bile artık “kullanıcı etkileşim oranıyla” optimize ediliyor. Yani uzun bakışmalı dudakların titrediği sahneler kahramanımızın heyecanından kaynaklanmıyor.

Bu, hikâyenin özünü değiştiriyor. Eskiden, farkındayım biraz old school konuşuyorum ama, sanat biraz rastlantısal bir mucize değil miydi?
Bir yönetmen bir sahneyi “öyle hissettiği” için çekerdi. Bugün o sahne, “öyle tıklandığı” için çekiliyor. Ama tabii ki kalbi hâlâ öngörülemeyende atan yönetmenler var. 

Chloé Zhao, Nomadland’de doğayı ve insanın kırılganlığını öyle sahici yakaladı ki kamera sanki rüzgârla nefes aldı. Greta Gerwig, Lady Bird ve Barbie arasında duygusal zekâyı gişe verisiyle barıştırdı. Ruben Östlund, Triangle of Sadness’te toplum eleştirisini öyle soğukkanlı bir mizahla sundu ki, seyirci hem güldü hem utandı. Xavier Dolan, kamerayı bir aynaya çevirdi; sinemayı terapiye dönüştürdü. Ve elbette Nuri Bilge Ceylan hâlâ ışığı sabırla bekleyen, oyuncunun suskunluğunda roman yazan adam.

Buraya bir de gururla arkadaş kıyağını da ekleyeceğim. Yuşa Ebrar Dursunoğlu. Yuşa setlerdeki kablolardan daha enerjik bir yönetmen.
Bir gün Erzurum’da bir sahne çeker, ertesi gün İstanbul’da bir kısa film kurgular ve her seferinde o meşhur “yapmasak da olur ama çok iyi olur” sahnesini mutlaka çeker. Gözcü /Watchman festival başarılarını da bir zahmet stalklayın isterim. 

Sonuç: Hikâyeler daha güvenli, daha öngörülebilir, daha test edilmiş ama çok daha az canlı. Hiçbir karakter düşmüyor, kimse hata yapmıyor, herkes tam zamanında ağlıyor.
Mükemmel… Ama çok sıkıcı be Olric. Bir anlamda algoritmalar sinemayı mükemmelleştirdi ve o mükemmellik, hikâyeyi biraz öldürdü. Çünkü bazen bir filmin en iyi sahnesi, yönetmenin kahvesinin soğuduğu andır.

“Casting: Ctrl+C, Ctrl+V”

Bugünün oyuncusu sadece metni değil, teknolojiyi de ezberlemek zorunda.
Green screen, motion capture, dijital yüz tarama, sanal gerçeklik setleri… Daha oralara gelmeden günlüğümüze yazdığımız bazı sorunlardan da bahsetmek isterim. Aynı hikâyeyi üç farklı platformda, aynı beş oyuncuyla izliyoruz. Birinde âşıklar, öbüründe kardeşler, üçüncüsünde birbirinin avukatı. Senaryolar değişiyor ama yüzler sabit:
Bir nevi “Türk sineması 2.0 – güncelleme var ama cast aynı.”

Artık oyunculuk “karakter çalışması” değil, dizi evreni rotasyonu. Bir sezon ağlayan adam, öbür sezon aynı ağlama efektiyle mafya babası. Bir oyuncunun duygusal sahnesi viral olunca yapımcı hemen spin-off çıkarıyor: “Bu kez aynı sahne, farklı ışıkla.”

Bu tekrarın arasında bir şey eksiliyor: Keşif. Eskiden bir film, hiç tanımadığımız bir yüzle başlar, o yüzün duygusuna inanırdık. Bugün o duyguyu tahmin ediyoruz çünkü oyuncuyu zaten üç ayrı diziden biliyoruz. Yeni yüzler değil, tanıdık mimikler izliyoruz.

Oysa bazen tek bir yeni yüz, bir sektörün dengesini değiştirir. Mesela Bir Başkadır‘daki Öykü Karayel’in o “sessiz patlaması” hikâyeyi gerçekliğe yaklaştırdı çünkü izleyici o ifadeyi önceden ezberlememişti. Ya da Mubi’nin genç yönetmenleri; kendi hikâyelerini anlatırken “rol kesmiyor,” gerçekten yaşıyorlar. Netflix’in Polonya’dan çıkardığı genç sinemacılar gibi, Türkiye’de de “görünmeyen mahalleleri” anlatan yeni hikâyeciler, sahneyi tekrar insana çevirdi. Sen seversin sevmezsin ama bu örneğim Nemlizade’ye gidiyor. Yine de umut var.

Her yeni yüz, sistemin küçük bir hatası gibi başlıyor ama sonra o hata hikâyeyi kurtarıyor. Bazen gerçek duygu, sektördeki en güzel “glitch”tir.

İnsan Hâlâ En İyi Hikâye

Bütün bu teknolojik devrimin ortasında, insan hâlâ en karmaşık veri seti. Bir sahnede gözyaşı döküldüğünde algoritma o anı ölçebilir ama neden döküldüğünü hâlâ anlayamaz.
Duyguyu tanıyabilir ama hissedemez. İyi haber, işte bu yüzden tiyatro hâlâ bize ait.
Çünkü tiyatroda hata yapmak bile bir sanattır. Oyuncu repliği unutur, ışık yanlış açılır, seyirci öksürür ama sahne yaşar.

Yapay zekâ ise böyle şeylere tahammül edemez; onun için “doğaçlama”, sistem hatası demek. Tutarsız, öngörülemez, irrasyonel ama canlı. Yapay zekâ sanatın sahnesini yeniden kuruyor olabilir ama duygunun prototipi hâlâ biziz. Stanislavski yaşasaydı belki kod yazmazdı ama kodun da bir ruhu olabileceğini anlatırdı.

Belki o zaman algoritmalar da anlarlardı ki: Sanat asla tamamen öğrenilemez çünkü hissedilmeden var olamaz. Yani rahat olun… Henüz kimse “kalbi” kopyalayamadı.

*Ru!’nun “Stanislavski Kod Yazsaydı, Netflix Onu İşe Alır mıydı?” yazısı Episode’un 62. sayısında yayımlanmıştır.

Bu içeriği paylaş
TarafındanEditör
Takip et:
Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Episode Dergi

E-Bülten'imize Abone Olun!

En yeni içeriklerimizden ilk siz haberdar olun! Bültenimize abone olun!

Son Bölümlerimiz...

Podcast

Kritik Eşik – 58: Yabani

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Yabani dizisini konuşuyor.

LISTEN
58. Bölüm
Süre: 7:13

Kritik Eşik – 57: Kirli Sepeti

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Kirli Sepeti'ni konuşuyor.

LISTEN
57. Bölüm
Süre: 11:21

Kritik Eşik – 56: Dilek Taşı

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Dilek Taşı dizisini konuşuyor.

LISTEN
56. Bölüm
Süre: 15:36

Kritik Eşik – 55: Bambaşka Biri

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Bambaşka Biri dizisini konuşuyor.

LISTEN
55. Bölüm
Süre: 19:07

Kritik Eşik – 54: Aile ve Adım Farah Yeni Sezon

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Aile ve Adım Farah'ı konuşuyor.

LISTEN
54. Bölüm
Süre: 18:18

Kritik Eşik – 53: Ömer ve Yargı Yeni Sezon

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Ömer ve Yargı dizilerinin yeni sezonları.

LISTEN
53. Bölüm
Süre: 19:30

Son Bölümlerimiz...

Video

Episode TV’nin Sevilen Programı ‘Oben Budak’la Falan Filan’ Yeni Bölümüyle Yayında

Episode TV’nin sevilen programlarından Oben Budak'la Falan Filan heyecan verici yeni bölümüyle…

‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’nin Yeni Bölümünde Mutluluk Konuşuldu

Episode TV'nin sevilen programlarından Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi'nin 4. bölümü, 8…

Episode TV’nin ‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’ Programının 3. Bölümü Yayınlandı

Bugün yayınlanan Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi 3. bölümünde "Nikahta Keramet Var…

Episode TV’den ‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’ Kendine Has Üslubuyla Devam Ediyor

Episode Dergi YouTube kanalı Episode TV’nin yeni içeriklerinden Deniz Tezuysal ile Kesin…

Mehmet Kurtuluş Episode’a Konuştu

Kurz und schmerzlos (1998), Im Juli (2000), Gegen die Wand (2004) gibi…

Popüler İçerikler

Zendaya ve Robert Pattinson’ın Başrolünde Yer Aldığı ‘The Drama’dan Fragman Yayınlandı

Yıldız isimler Zendaya ve Robert Pattinson'ın başrolünde yer aldığı The Drama filminden…

Editör
Tarafından Editör

E-Bülten'imize Abone Olun!

En yeni içeriklerimizden ilk siz haberdar olun! Bültenimize abone olun!

Çok Okunanlar

‘Task’ Dizisi 2. Sezon Onayını Aldı

Yılın en çarpıcı suç dramalarından biri olan Task 2. sezon onayını aldı.…

Editör
Tarafından Editör
Dizi dünyasının tek adresi: Episode Gelişmeleri takip etmek için yeni sayıyı okumayı unutmayın!