Alp Navruz: Ben Hep Yolun Başındayım

 Alp Navruz: Ben Hep Yolun Başındayım

[highlight]Elimi Bırakma‘nın başarılı oyuncusu Alp Navruz, geldiği noktayı özümsemiş, durduğu yeri bilen, daha ileriye gitmek için sürekli çalışan bir isim. Şu sözleri bakışını özetliyor: “Başarıyı hedefleyen her oyuncu için vardığınız her nokta, aslında başladığınız noktadır. Yani artık iyi oyuncuyum, tecrübeliyim gibi cümleler kurmaya başladığınızda bence başladığınız noktanın gerisine düşersiniz. Bu sebeple ben hep yolun başındayım diyorum. Kendime öğrenmeye aç olmayı telkin ediyorum.” Karşınızda genç oyuncu Alp Navruz…[/highlight]

Alp Navruz… Pek çok izleyici onu Fazilet Hanım ve Kızları dizisiyle daha çok bilmeye, takip etmeye başladı. Bu sezonsa TRT’de yayınlanan Elimi Bırakma ile ekranlarda. Elimi Bırakma, zor bir sezonda kemikleşmiş izleyici kitlesiyle yoluna emin adımlarla devam ediyor; dizinin başrolü Alp Navruz’la buluştuk ve Elimi Bırakma‘yı, öncesini, edebiyatın hayatındaki yerini ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk…

Röportaj: Özlem Özdemir
Fotoğraflar: Ozan Balta

“Elimi Bırakma”, 4 ayı aşkındır ekranda, reytingleri ilk bölümden itibaren istikrarlı ve iyi gidiyor. Nasıl gidiyor çekimler, neler hissediyorsunuz diziyle ilgili?

Yoğun ve ciddi zaman isteyen bir işimiz var, ilk günden bu yana ekibimizle bir bütün olduk ve zorlukları birlikte aşmaya, güzel işler çıkarmaya odaklandık. Şimdiye kadar her şey yolunda, seyirciden de karşılığını alabilmek bizi onurlandırıyor. Diziyle ilgili genel hissiyatım; eğitimimin uygulamalı bir şekilde devam ediyor olması.

Cenk, duvarları olan, biraz kapalı ve çoğu zaman öfkeli; bir yandan da ailesi ve sevdikleri konusunda olabildiğince hassas bir karakter. Siz Cenk’i nasıl analiz edersiniz, neler çekti sizi bu karakterde?

Tanımladığınız gibi duvarları olan ve kapalı bir karakter Cenk. Beni çeken tarafı da aslında bu ve bu durumun devamı oldu. Yani Cenk’i kapalı bir kitap gibi görüyorsunuz, içini açıp okudukça hoşunuza gitmeye başlıyor, sebep-sonuçların mantıklı olması, haklılığıyla övünmemesi, olayların sonunu düşünebilmesi başta tekdüze görünen bu karakterin beni etkileyen taraflarıydı.

Cenk ve Azra, aslında birbirlerinden çok farklı karakterler ve çevrelerindeki pek çok soruna rağmen bir arada durmaya çalışıyorlar. Sizden bu iki karakteri dinlesek biraz…

Cenk ve Azra tabii ki farklı karakterler genel olarak bakıldığında ama az sayıda olmasına rağmen o kadar benzer yönler var ki, bu durum zaten iyi bir çift olmalarının yolunu açıyor. Sadakat, aile, insan incitmemek gibi güzel yönlerinin yanı sıra inatçı, fazla hırslı ve fevri olmalarını çok benzetiyorum. Ama Cenk, Azra’ya nazaran daha agresif, intikamcı ve hırslı.

Cenk’le karşılıklı otursanız ona neler söylemek isterdiniz, bir öğüt vermeniz gerekse mesela…

Cenk’le şu anki gibi oturup sohbet etmek isterdim. Onun gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim açıkçası. Cenk’e vereceğim tek öğüt: Giriş ve gelişmeyi görmeden sonuca varma.

En yükselerek çektiğiniz sahne hangisiydi ya da en çok zorlandığınız sahne?

Hikâyede babaannenin gizlediği hastalığı öğrendiğim sahne ve öncesinde babaanneye önyargılı davrandığım sahneler arasındaki duygu geçişleri sanırım zorlandığım, daha doğrusu iyi oyun vermek ve ekrana da yansıtmak istediğim sahnelerdi. Beraberinde gelen sahneler de duygusal açıdan hoş sahnelerdi.

Hikâyeyi okuduktan ve projeyi kabul ettikten sonra nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?

Bir önceki projemden sonra çok fazla vakit aralığı olmadan başladığım bir projeydi Elimi Bırakma. Bu nedenle yeni bir karakteri canlandırmak elbette kaygı verecekti. Karakter için gerekli olan spor eğitimlerine başladım. Sonrasında oyuncu koçuyla karakter analizi yapıp karakter üzerine çalışmaya başladım. Önceki karakterimden tamamen ayrılması için imaj değişiklikleri de ekledim. Senaristimizin ve hocalarımızın da görüşlerini dikkate alarak hızlı ve titiz bir hazırlık süreci geçirdim.

“Elimi Bırakma, vicdana sesleniyor”

Hem çok genç bir ekipsiniz hem de çok deneyimli, usta oyuncularla bir aradasınız “Elimi Bırakma”da. Set hayatı nasıl, neler katıyor size ve oyunculuğunuza bu dizi?

Genç bir kadromuz var ortalamaya bakıldığında. Set ortamı, çalışırken öğrenme yeridir her zaman. Bu yüzden yaşı büyük ya da küçük, tecrübeli ya da tecrübesiz birçok insanı gözlemleyerek fikir alışverişi yapabiliyorsunuz. Tek hareket edip genele uyum sağlandığında ise o sinerji tüm seyirciye geçiyor. Bu da bizim işimizi kolaylaştırıyor. Oynayarak, oynamamayı öğreniyoruz.

Sizce neden sevdi seyirci “Elimi Bırakma”yı?

Her seyirci için farklı bir nedeni ve yorumu vardır mutlaka ama bence hikâyenin, ailenin önemini ve bireylerin birbirine bağını göstermesi, vicdana ve empatiye yönelik konularla ilerlemesi, karakterlerin kendi iç hikâyelerinin derin olması gibi nedenler önemli olabilir. Ayrıca izleyicilerin, oyuncuları rollerine ve birbirine yakıştırmasının da hikâyenin izlenirliğini artırdığını düşünüyorum.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okumuşsunuz, isteyerek mi seçtiniz? Edebiyat okumak size neler kattı?

Edebiyatla aram çocuk yaşlardan beri iyiydi, halen de iyi. Şu an Türk Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapıyorum. Kesinlikle isteyerek seçtiğim bir bölümdü çünkü yazmaya, üretmeye yönelik planlarım var ve bu eğitim bana mutlaka yardımcı olacaktır.

“Arkadaşlar İyidir”, “Fazilet Hanım ve Kızları”, şimdi de “Elimi Bırakma”… En başa dönersek; oyunculuk maceranız nasıl başladı ve nasıl devam ediyor?

Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra ve yüksek lisans eğitimime başlamadan önce kendimi geliştirmek için bazı eğitimler aldım. Daha sonra bazı rollerle işe hazır olmaya başladım. Bir iş, diğerinin altyapısı oldu ve bu şekilde bu diziye kadar uzanan bir yolculuk yaşadım. Bu yolculuğa pek çok güzel proje eklemek, kendimi geliştirmeye devam etmek için çalışmaya devam ediyorum. Genel olarak kendimde eksik hissettiğim yönlere dönük eğitimler aldım. Diksiyon eğitimi, spor eğitimleri, nefes eğitimi gibi… Oyunculuk içinse daha çok birebir, oyuncu koçuyla çalışmayı uygun görüyorum. Bu yöntemin daha verimli ve daha sorgulayıcı olduğunu düşünüyorum. Halen bu şekilde eğitimim devam ediyor ve gelecekte de devam ettirmeyi düşünüyorum.

Oyunculuk serüveninizde kendinizi şu anda yolun hangi noktasında görüyorsunuz?

Başarıyı hedefleyen her oyuncu için vardığınız her nokta, aslında başladığınız noktadır. Yani artık iyi oyuncuyum, tecrübeliyim gibi cümleler kurmaya başladığınızda bence başladığınız noktanın gerisine düşersiniz. Bu sebeple ben hep yolun başındayım diyorum. Kendime öğrenmeye aç olmayı telkin ediyorum. Geçmişte iyi işler bırakmış bir oyuncu olmayı hedefliyorum.

Sinema ve tiyatro projeleri var mı sıcak yaklaştığınız?

Tiyatroda olmak, sahneye çıkmak, seyirciyle aynı havayı soluyarak onlara bir şeyler anlatmak elbette çok heyecan verici ve olmak istediğim bir alan. Fakat bunun için kendimi daha fazla geliştirmem gerektiğini düşünüyorum. Hazır hissettiğimde yer almak istiyorum. Sinema filmleri için bazı teklifler aldım ve almaya devam ediyorum. Şu an zaman sorunum olduğu için mecburen geri çevirmek durumunda kalıyorum. Geçen yaz da aynı sorunu yaşamıştım. Uygun zaman ve koşullarda, hikâyesini seveceğim bir sinema filminde oynamayı tabii ki isterim.

“Şiirlerimi kitap haline getirmeyi düşünüyorum”

Şiir ve öykü yazıyormuşsunuz, bir dergide yayımlandı mı yazdıklarınız? Önümüzdeki dönemde düşünüyor musunuz dergilerde yayımlatmayı ya da kitap haline getirmeyi?

Uzun zamandır şiir yazıyorum. Konu veya içerik sınırlaması olmadan, içimden gelen her şeyi kâğıda dökmeyi seviyorum. Şiirlerimi “sır” gibi görüyorum ve bu nedenle kişilerle ya da dergilerle paylaşmadım. Günü geldiğinde madem sır bozulacak bunu herkes bilsin isterim. Bu nedenle şiirlerimi kitap haline getirmeyi düşünüyorum. Bu hayalimi gerçekleştirmek için kısa bir zamana ihtiyacım var…

Edebiyat mezunu ve öykü, şiir yazan biri olarak Türk edebiyatındaki “en”leriniz nelerdir? En sevdiğiniz roman, en sevdiğiniz şiir, en sevdiğiniz şair, en sevdiğiniz öykücü gibi…

Açıkçası bu sorular bana sorulduğunda verecek cevap bulamıyorum. Çünkü her yazıdan, her yazardan farklı bir tat alırsınız. En sevdiğiniz yemek sorusuna da net cevap veremem mesela. Bugün et seven ben, yarın sebze diyebilirim. Bu sebeple, “en” olarak tanımladığım sevdiklerim yok. Yazının iyisini de yazanın iyisini de sever, okurum.

“Bir yazarı canlandırmak isterdim”

Tüm dünyada son birkaç yıldır edebiyat uyarlaması dizi ve filmler yükselişte. İngiltere, ABD, Almanya gibi başat ülkelerde özellikle dizi alanında güncel ve klasik edebi eserler başarılı bir biçimde uyarlanıyor. keşke uyarlansa dediğiniz bir roman var mı Türk ya da dünya edebiyatından?

Bu soruyu sık sık kendime sorar ve düşünürüm. Sonra bazı araştırmalar yaparım. Okuduğum klasikler, genel olarak zaten filmi yapılmış yapıtlar oluyor. Özellikle oyun yazan yazarlarımızın hemen hemen tüm eserleri siyah beyaz zamanlarımızda da günümüzde de ekrana uyarlanmış, tekrarlanıp güncellenenler bile olmuş. Aklıma bu konuda gelen bir eser yok bu yüzden. Ama bu eserleri yazan yazarların biyografileri de farklı bir seçenek olabilir ve değerlendirilebilir bana kalırsa.

Keşke uyarlansa ve oynasam dediğiniz bir edebi karakter var mı? “Sherlock Holmes” gibi mesela…

Vereceğim cevabı sorunuzda söylediniz aslında. Sherlock efsanevi bir karakter bence, yakın zamanda izlediğim dizilerden biri. Kesinlikle rejisi, oyunculuğuyla çok güzel bir proje olmuş. Bizim sinemamızda Susuz Yaz, Çalıkuşu, Uçurtmayı Vurmasınlar gibi eserler aklıma geliyor. Zamanına göre başarılı buluyorum. Bir isim vermemekle birlikte, bir yazarı oynamak isterdim.

Türk dizileri Latin Amerika, yakın Avrupa, Ortadoğu, Türki Cumhuriyetler gibi dünyanın farklı kültürlerinden pek çok yerde yakından takip ediliyor. Bildiğim kadarıyla “Elimi Bırakma” ve “Fazilet Hanım ve Kızları” dizisi de yurtdışına satışı yapılan dizilerden. Dünyanın farklı yerlerinden sizi takip eden, hayranınız olan insanlar var artık. Türk dizilerinin ve oyuncularının bu denli sevilmesi, takip edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sanırım dünya bizdeki samimiyeti, kurduğumuz diyalogları ve kültürel çatışmalarımızı sevdi. Bunları izlemekten keyif alıyorlar. Yeryüzündeki şehirleri, kültürleri, yaşam biçimlerini merak ettiğimiz gibi insanlar başka ülkelerde bunları işleyen dizileri izlemek istiyor haliyle. Kendilerine yakın buldukları, davranışlarını sevdikleri karakterleri de sevdiklerini düşünüyorum. Bu gerçekten güzel bir duygu, belki hayatınızda hiç göremeyeceğiniz, kilometrelerce uzaklıkta olan insanlar tarafından sevilmek ve bilinmek gurur verici.

“Yeni bir işe başlarken heyecanımızın yarısı, korkudan oluşuyor”

İçinde bulunduğumuz sezonda pek çok iddialı dizi yayına girdi, maalesef birkaç bölüm sonra yayından kaldırıldı. Dizi sektörü zor bir sezon geçiriyor. Bir taraftan da süre sorunları, birbirine benzer hikâyelerin çekilmesi gibi eleştiriler de var…

Kesinlikle sektörün zor zamanlar geçirdiğini düşünüyorum ben de. Haftalarca belki aylarca emek verdiğiniz bir işin ekrandan birkaç bölüm içinde kalkabilecek olması gerçekten can sıkıcı bir durum. Benzer hikâyelerin işlenmesi ve aynı zaman diliminde yayınlanmasını hiçbir zaman doğru bulmadım. Daha üretken, özgün ve farklı olmalarının gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan süreler o kadar uzun ki bir yerden sonra hikâye farklı boyuta geçiyor ve birbirini tekrarlıyor gibi görünüyor. Yazanı eleştirmekten çok, aslında kişiye saygı duyuyorum bu nedenle. Son iki işim beğenildi ve izleniyor. Fakat her işe başlarken heyecanımızın yüzde 50’si korkudan oluşuyor diyebilirim.

BluTV, Puhu TV’de yayınlanan yerli dijital işleri takip ediyor musunuz; dijital platformlarda yapılan özgün işler nedeniyle yerli dizi sektöründe yeni bir yol açılabileceğini düşünüyor musunuz?

Takip etmeye çalışıyorum ve çok başarılı buluyorum. TV’de olduğu gibi süreyi çok uzun tutmak zorunda değilsiniz ya da bir haftada bir bölüm yetiştirme derdiniz olmuyor. Buna seçici olmayı yani mekân seçimleri, oyuncu seçimleri, doğru zamanlama gibi kriterleri de eklediğinizde kaliteli iş çıkarmak kaçınılmaz oluyor. Bu da sektörümüz için kesinlikle sağlıklı bir gelişme olacak.

“Fan gruplarıyla sevgimiz karşılıklı”

SOMERA verilerine göre neredeyse her hafta, sosyal medyada en çok konuşulan erkek oyuncu sıralamasında ilk 3’tesiniz. Takip ediyor musunuz sosyal medyada hakkınızdaki yorumları, bu yorumlar size neler hissettiriyor?

Sosyal medyayı takip etmekten hoşlanan biri değildim açıkçası. Fakat bir süre sonra orada da bir dijital kimliğiniz oluyor, siz farkında olmadan. Sevdikleriniz, sevenlerinizle sanal bir ortamda güzel bir sinerji yakalayabilmeniz mümkün oluyor. Bahsettiğiniz istatistik sonuçlarına ben de rastlıyorum ve tabii ki iyi hissettiriyor. Bu güzel sonuçları almamı sağlayan herkese teşekkür ediyorum.

Fan gruplarıyla iletişiminiz nasıl?

Fanlarla aramızda çok sıcak bir bağ var. Yorumlarına, eleştirilerine, düşüncelerini çok önem veriyorum. Boş zamanlarımda da takip etmeye çalışıyorum. Sevgimiz karşılıklı.

Son zamanlarda sizi çok etkileyen yerli/yabancı diziler var mı?

Yerli dizilerden Şahsiyet‘i çok sevdim. Yabancı dizilerden ise Peaky Blinders ve Sherlock hayranlıkla izlediğim işler oldu. Zaman buldukça dizi ve film izlemeye çalışıyorum.

Hangi projede yer alsa mutlaka izlerim dediğiniz oyuncu, senarist, yönetmenler var mı?

Elbette. Aklıma gelenler: Johnny Depp, Tom Hardy, Leonardo DiCaprio, Al Pacino, Şener Şen, Haluk Bilginer, Christopher Nolan, Quentin Tarantino, Steven Spielberg, Martin Scorsese, Yavuz Turgul, Nuri Bilge Ceylan…

Set dışındaki yaşamanızda neler yapıyorsunuz; çok yoğun çalıştığınız bir dönem, kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? Şarj olmak için mutlaka yaptığınız şeyler…

Açıkçası kendime ayırabileceğim çok kısıtlı zamanlar oluyor. O zamanları da spor yapmaya, film izlemeye, arkadaşlarımla vakit geçirmeye ve eğitime ayırıyorum. Monoton ve yoğun bir süreçten geçiyorum. Bazen şikâyet ediyorum ama yaptığınız işten keyif alıyorsanız hızlı unutuyorsunuz.

Bu röportaj, Episode Dergi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır…

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post