Engin Hepileri’nin Yönettiği ‘Müfettişler’ Oyununun Galası Yapıldı
Alternatif Dizi Müzikleri #1: Stranger Things
Netflix Türkiye’nin Stranger Things dizisinin ikinci sezonu için hazırladığı reklamları izlemişsinizdir… Hani birinde Barış Manço’nun “Dönence” şarkısı çalıyordu. O reklamı izlerken, “Dönence”nin Stranger Things‘e sahiden çok yakıştığını düşündüm. İşte, bu yazı dizisini hazırlamak da aklıma o zaman düştü. Tamam, şahane şarkılara sahip diziler izledik; ama yer verebilecekleri başka ne şarkılar vardı hepsinin… Öyleyse neden diziler için kendi alternatif şarkı listelerimizi oluşturmayalım ki! İşte, böyle deyip kolları sıvıyor, zihnimdeki yönetmenlik koltuğuna oturuyorum… ve bu fikri aklıma sokan Stranger Things ile dizilere alternatif müzikler, şarkılar bulmaya başlıyorum!
Baştan aşağı tuhaf ve korkutucu olaylarla dolu bu enteresan dizi; bir yanıyla oldukça karanlık bir atmosfere sahip olsa da, bir yanıyla da dört çocuğun sıkı dostluğu etrafında şekillendiğinden kanı deli akıyor. Ayrıca, dizinin her bir anında 80’ler havası seziliyor – müzik duyduğumuz anlar da buna dahil! Öyleyse, Stranger Things için alternatif şarkılar sıralarken biraz tuhaflık ve karanlık, biraz ‘deli kan’, biraz da 80’ler dolaylarında gezineceğiz…
Klaus Schulze – Bayreuth Return (1975)
Stranger Things’in jenerik müziğini yapan Kyle Dixon ve Michael Stein ikilisinin en çok etkilendikleri müzik topluluklarının başında Alman deneysel ve elektronik müzik öncüsü Tangerine Dream geliyormuş. Klaus Schulze, Tangerine Dream’in ilk albümü Electronic Meditation (1970)’da grubun davulcusuydu. Sonra ayrılıp bir başka efsanevi Alman grubu Ash Ra Tempel’in kurucuları arasında yer aldı. Ash Ra Tempel’in ardındansa solo kariyerine başladı…
“Bayreuth Return” (1975), Klaus Schulze’nin solo kariyerinin en önemli işlerinden Timewind (1975) albümünün ilk yüzünde yer alan yarım saatlik bir parça. Adını Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Bayreuth şehrinden alan bu şarkı, aslında ünlü besteci Richard Wagner’e selam çakıyor. Wagner, ünlü operası Der Ring des Nibelungen‘in tamamını ilk defa 1876 yılında Bayreuth Festivali’nde sahnelemiş. Şehrin opera salonu da Wagner’in çabalarıyla yaptırılmış. Bayreuth’ta kendine bir ev de inşa ettiren Wagner, Venedik’te ölmüşse de bu evin bahçesine gömülmüş.
“Bayreuth Return” parçasının tamamını dizide çalmaya kalksak zaten bölüm biter, ancak tedirgin edici bir bölüm girişinde ya da bölüm sonunda pekâlâ bu parçanın bir kısmı kullanılabilir. Çok da yakışır.
The Electric Prunes – I Had Too Much To Dream (Last Night) (1966)
1966 tarihli The Electric Prunes 45’liğinin A yüzünü oluşturan şarkı, grubun aynı tarihli albümünde de yer almış ve zaman içinde garaj rock klasikleri arasına adını yazdırmıştır. Tuhaf bir ürkütücülüğe sahiptir; en çok da girişiyle… sonrası hemen her garaj şarkısında olduğu gibi cümbüştür, o başka! Ürkütücü bir cümbüş. Kulağa Stranger Things gibi gelmiyor mu!
Üstelik izleyen bilecek, Stranger Things ilk sezonunda da bir garaj klasiğine, The Seeds grubundan “Can’t Seem To Make You Mine”a yer vermişti. Neden “I Had Too Much To Dream (Last Night)”a da yer vermesin ki?
The Cure – Fascination Street (1989)
The Cure grubu “Fascination Street” teklisini ve ardından şarkının da yer aldığı Distintegration (1989) albümünü yayınladığında 80’lerin sonuna gelmiştik. Albüm, on yılın bir özeti gibiydi – post-punk’ın altın devrine kara bir taç! “Fascination Street” o albümün en dikkat çeken, akılda kalan şarkısı oldu. Upside Down’da yazılmış gibi de karanlık ve soğuktur. Sanırsınız Robert Smith’in sesi Upside Down’da büyümüştür, “Fascination Street” ise o eşsiz ses dünyamızın her köşesine ulaşabilsin diye icat edilmiştir! İlk sezonunda Joy Division, Echo & The Bunnymen gibi post-punk klasiklerine yer varan Stranger Things’in “Fascination Street” ile The Cure’a da bi’ yer açması herhalde hiç fena olmazdı.
The Doors – Not To Touch The Earth (1968)
“Not To Touch The Earth”, The Doors’un 1968 tarihli üçüncü stüdyo albümü Waiting For The Sun‘ın – belki en popüler değil ama – en özel şarkılarından biri. Jim Morrison’ın “The Celebration Of The Lizard” şiirinden bir pasaj. 133 dizeden oluşan bu şiirin tamamı, plağın iç kapağına basılmış; sonraları sahnede de seslendirilmiştir. Şarkı, şiirin şu dizeleriyle son bulur: “I am the Lizard King / I can do anything” – Bu, o gün bugündür, neredeyse Jim Morrison’ın mottosu haline gelmiştir.
“Not To Touch The Earth” gerek sözleri gerekse müziğiyle oldukça spritüal ve karanlık bir şarkıdır. Anlatılana göre, sahnede bu şarkıyı seslendirirken Jim Morrison şaman dansı yaparmış. Şarkıyı taşıyan tedirgin ritim, Robby Krieger’ın gitarıyla Ray Manzarek’in klavyesi arasındaki gerilim… “Not To Touch The Earth” insana kendini Upside Down’da hissettirmiyor mu?
Üstelik Jim Morrison, punk ve post-punk dönemine büyük ilham kaynağı olmuş figürdü – hatta diyebiliriz ki, erken dönem bir post-punk kişisiydi! Ardında bıraktığı miras, 80’li yıllara uzanmıştı. 80’ler atmosferini en güzel şekilde yansıtan Stranger Things‘e onun sözü ve sesi bu yüzden de çok yakışacaktır.
The Stranglers – Strange Little Girl (1982)
The Stranglers, kurulduğu 1974 yılından bugüne İngiliz punk ve new-wave sahnesinin en önemli gruplarından oldu. “Strange Little Girl” onların 1982 tarihli bir teklileridir. Ayrıca, grubun EMI’ya bağlı Liberty Records’tan çıkan son 45’liğidir.
Bu şahane şarkının pek tuhaf bir havası vardır, tıpkı şarkıda bahsi geçen “tuhaf minik kız” gibi; çokça hüzünlü, sevgi dolu, biraz da şaşkındır – tıpkı Eleven’ın kaybolmasıyla afallayan Mike gibi. Şu dizeler Eleven’ı tarif etmiyor mu sizce de: “Kurtardı paçayı ama kaç yıl yaşlandı / ve her şey ona artık soğuk geldi” – ve sanırsınız Mike soruyor: “Tuhaf, minik kız / Nereye gidiyorsun?”
Black Sabbath – Children Of The Grave (1971)
Heavy metal’in kurucu gruplarından Black Sabbath’ın 1971 tarihli Master Of Reality albümünde yer alan “Children Of The Grave”, Stranger Things‘in tüyler ürperten bir bölüm sonuna pek yakışırdı. Yalnız öfkeli ve karanlık tınısıyla değil, şarkı sözleriyle de: “Akıllarında devrim fikriyle – başladı çocuklar yürümeye / yaşamak zorunda oldukları dünyaya karşı / ve de kalplerindeki tüm nefrete / Yorulmuşlardı itilip kakılmaktan / ve ne yapacaklarının söylenmesinden”
Gerçi, bu dizeler savaş karşıtı gençliğe bir selamdır. Ama dokunduğu konu, gençlerin tüm düşleriyle kendi kaderlerini ellerine alması, kendi yollarını ve dünyalarını çizmesidir. Bizim Mike, Dustin, Lucas ve Will de böyle değiller mi? Kendilerine benzemeyen bir insanı, Eleven’ı aralarına kabul ettiler. Arkadaşları Will’i Upside Down’dan kurtarmak için büyüklerin sözlerini takip etmekten fazlasını yaptılar. En önemlisi, düşlerini izlediler.