Babil: Rüya Kadrodan Umduğumuzu Bulduk mu?
Önce dijital platformda diye duyurulan sonra Star TV ekranlarında olacağını öğrendiğimiz Babil dizisi hayatımıza gireli epey oldu. Dizi konuşulmaya başladığı andan itibaren güçlü oyuncu kadrosuyla dikkat çekti. İyi oyuncu denince aklımıza gelen kim varsa orada neredeyse ancak şu satırları yazdığım sırada diziyle ilgili hâlâ söyleyebileceğim en pozitif şey, oyuncu kadrosunun başarısı.
Bu ilk başta belki iyi geliyor kulağa ama şimdiye kadar çoktan diziye sarmış olmak, bir sonraki bölümde olacakların merakından oturduğum yerde oturamamak, her bölüm sonrası arkadaşlarla olanı biteni yorumlamaktı benim bu diziden umudum, pek de öyle olmadı. Hâlâ karakterleri tam anlamıyla tanıyamadık, neyi neden yaptıklarını anlayamıyoruz, havada kalan çok fazla şey var. Hepsinin üstüne, bu kadar iyi bir ekipten beklenmeyecek mantık hataları görüyoruz bolca. “Bu şimdi neden böyle yaptı ki?” sorusunun cevabına çok uzaklaştığımız anlar yaşıyoruz sık sık.
Biraz karakterlere göz atalım isterim. Öncelikle başına gelen olaylar neticesinde idealistlikten karanlık tarafa geçen İrfan karakterini Halit Ergenç’ten başka biri canlandırsa şimdiye kadar kendisinden çoktan vazgeçmiş olacağımı belirtmek isterim. İrfan’ın saf ve iyi olması gerekiyor, anlıyorum ama aptallık derecesinde mantıksız olmasını gerektiren ne var anlamadım. Ergenç, karakterin özellikle evladının hastalığı sebebiyle çektiği acıyı çok iyi yansıtıyor ama onun dışında İrfan’ın olayına pek ikna olmuş değilim. Öfkesi bana geçmiyor, derdini paylaşamıyorum. Üstelik sistem eleştirisi de “20 liraya çay içen zenginler”,”para her şeydir” cümlelerinden, basmakalıp hallerden öteye pek geçmiyor. Tamam, olabilir ama o zaman iddian eleştirel olmak olmamalı. Dizi acaba dijitalde mi kalsaydı diye düşünmeden edemiyorum, İrfan’ın haline ve aslında dizinin geneline baktıkça.
İrfan’ın en yakın arkadaşı, Ozan Güven tarafından canlandırılan sahtekâr Egemen’e gelelim. Egemen ve İrfan’ın çocukluk arkadaşı olduğunu gördük ama aralarındaki yakınlığa ikna olamıyorum bir türlü. Egemen’i de sahtekâr ama yine de bir şekilde sevmemiz gereken bir adam olarak görmemiz lazım sanırım ama onu da yapamıyorum ve Ozan Güven’in oyunculuğu da buna yardım etmiyor hiç. Egemen’in Deniz’in asıl babası olduğu gerçeği bile beni pek heyecanlandırmıyor, ne yalan söyleyeyim. İlay’la aralarındaki atışmaları seviyorum bir tek ama onu da her zaman göremiyoruz tabii.
Mesut Akusta’nın canlandırdığı Süleyman, korkutu bir mafya babası. Her şeye gücü yetiyor ama gel gör ki sevgilisi İlay’la İrfan’ın geçmişte yaşadığı ilişkiden asla haberi yok. Böyle şeyler diziye büyük tutarsızlık katıyor. Kendisinden habersiz kuş uçmasına tahammülü olmayan bir adamın sevgilisinin geçmişini hiç araştırmaması saçma bile denemeyecek kadar komik. Bilip de bilmezden geldiği ortaya çıkarsa ilerleyen bölümlerde o zaman biraz içime siner. Akusta’nın oyunculuğu tadından yenmiyor bence. Süleyman’ı daha çok görmek istiyorum. Özellikle karısı ve oğluyla ilişkisini merak ediyorum, eşi Kudret’le nasıl bu hale geldiler, bunu öğrenmeyi heyecanla bekliyorum.
Gelelim kadın karakterlere: Nur Fettahoğlu’nun canlandırdığı Eda uzun zamandır en sinir olduğum dizi karakteri olmayı hızla başardı. Ne istediğini bir türlü tam anlayamıyoruz, derdi nedir çözemiyoruz. Evet, İrfan’ı bir şekilde İlay’ın elinden almış ama bu sırada Deniz de aslında Egemen’in oğlu. Eda’nın gençliğine dair bugüne kadar izlediklerimiz, onun durumuna ikna olmamız için çok yetersiz ama esas problem Eda’nın dünü değil, bugünü. Çocuğu bu kadar tehlikeli bir hastalığa sahip ancak konuya ilgisi, “Gluten yemek yok dedim sana!” ile İrfan’a bağırmak arasında gidip geliyor. İrfan’ın para kazanması gerektiğini bile bile İlay kıskançlığından her şeyi mahvetmesine ramak kalıyor, kıskançlığı her şeyin önünde ve bu bana mantıklı gelmiyor. Bunu normalleştirecek kadar şey öğrenemedik Eda ile ilgili. Yine de Nur Fettahoğlu’nun oyunculuğunun hakkını vermek isterim zira o böyle oynamasa belki bu kadar kızmazdık Eda’ya.
Biraz da İlay’dan bahsedelim. Dizide en başarılı bulduğum karakterin İlay olduğunu hemen söylemek isterim. Bunda Birce Akalay’ın oyunculuğu olduğu kadar İlay’ın tutarlı bir karakter olarak çizilmesinin de payı var elbette. İrfan’a âşık ama İrfan’ı almışlar elinden, evli Süleyman’la sevgili ama onu sevmiyor ve birtakım olaylar. Diğer karakterlere oranla, “Dostum sen, hayırdır?” sorusunun cevabını bize vermeye çok daha yakın.
Dizinin en sürprizli olması umulmuş karakterlerinden biri, Aslı Enver’in canlandırdığı Ayşe yani Nihal. Umulmuş ama bulunmuş mu pek emin değilim zira Ayşe’nin aslında Ayşe olmadığını daha beşinci saniyede hep beraber anladık. Onu ilk önce Süleyman’ın yanında işe girmeye çalışan saf bir kadın olarak gördük ama bir baktık ki o aslında polis Nihal’miş ve buna hiç şaşırmadık zira Süleyman’a götürdüğü o CV neydi öyle? Gizli görevle dev bir suç çetesi çökertmeye niyetlenmiş birinin en azından cebinden buruşuk bir kâğıdı CV diye çıkartmamasını ve kendisine sahte sosyal medya hesapları açmasını beklerdik. Eski sevgilisinin yeni sevgilisini öğrenmeye çalışan sıradan biri bile Ayşe’den daha iyi gizleniyordur. Nihal’in Ayşe olarak kamufle hali bu kadar başarısızken Süleyman’ın bundan hiç şüphelenmemiş olması ise o kadar saçma ki, diziye kapılıp gitmeyi imkânsız hale getiriyor bu kadar tutarsızlık. Bir tek Süleyman’ın oğlunu evire çevire dövdüğü sahneye bayıldım, böyle sahneler artar umarım. Özellikle de Aslı Enver’e olan sonsuz sevgim vesilesiyle Ayşe’nin rolünün artmasını ve güzelleşmesini diliyorum.
Süleyman’nın eşi Kudret ve oğlu Hakan var tabii bir de. Açıkçası Kudret’in o hafif şiveli, her şeye muktedir hanım ağa tipinden o kadar çok izlemişiz ki şahsen artık çok da bayılmıyorum. Veda Yurtsever’in oyunculuğunun hakkını vermeliyim tabii ama genel olarak o karakter tarzına doydum. Hakan’ın o saf gibi duran ama aslında sinsi halini ise daha çok beğeniyorum. Selahattin Paşalı, babasının gölgesinde ezilmiş ama ayrı bir karakter olarak serpilmeye de pek niyeti olmadığını hissettiğimiz Hakan’ı başarıyla canlandırıyor. Ayşe ile romantik bir ilişki yaşamalarına da sıcak bakıyorum şahsen, Hakan’ı biraz büyütür bu iş.
Belki bölümler daha kısa olsaydı ve genel izleyiciye hitap konusunda endişe taşımasalardı dinamik bir dizi olurdu Babil ama bu haliyle sıradan bir diziden tek farkı oyuncu kadrosu. Egemen, Ozan Güven olmasaydı kanalı çoktan değiştirmiştik örneğin. Oyuncular elbette çok önemli ama sırf “efsane kadro” diye de akıp gitmeyen bir dizi sürekli izlenmez. Deniz bir an önce iyileşir, sonra da İrfan ve İlay aşk yaşamaya başlarsa daha mantıklı olabilir belki çünkü bu haliyle karakterleri omuzlarından sarsıp, “Şu an tam olarak ne yapıyorsunuz?” diye sormak istiyorum. Diziye uzun ömür ve izleyenlere iyi seyirler dilerim.
Episode’un 19. sayısında yayımlanmıştır.