Buğra Gülsoy: “Evren, kalbinin bir rehberi gibi Bahar’ın”
Episode’un 55. sayısında konuğumuz Bahar dizisinin oyuncuları, yönetmeni, senaristi ve yapımcısı oldu. Dizinin başrol oyuncusu Buğra Gülsoy ile de Bahar dosyamız kapsamında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Buğra Gülsoy ile diziyi ve Evren karakterini konuştuk. Bu röportajı şimdi sitemizde de yayımlıyoruz… İyi okumalar dileriz!
Buğra Gülsoy: “Sadece Evren, Bahar’a iyi gelmiyor, Bahar da Evren’e iyi gelecek, birlikte iyileşecekler.”
Neredeyse çevremizdeki herkese Bahar çok iyi geldi, siz Bahar’la tanıştığınızda ne hissettiniz? Size nasıl geldi Bahar ve onun dünyası?
Hayata, çevresindekilere ve kendisine farkındalığı oluşan birinin, yaşarken yeniden doğarak ayakları üzerine kalkmasının hikâyesi, izleyen herkesin yapmak isteyip de yapamadıklarının, söylemek isteyip de söyleyemediklerinin bir yansıması oldu diye düşünüyorum. Böylesi bir uyanma-yeniden doğma hikâyesi içinde yer alıp bir nebze de olsa katkıda bulunmak benim için büyük bir keyif.
Bahar’ı Evren’in yanında evde olduğundan çok daha özgüvenli ve özgür görüyoruz. Bahar ile Evren’in arkadaşlıkları hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Birbirlerine karşı duvarları yok, engelleri yok. Evren, kalbinin bir rehberi gibi Bahar’ın. Bahar’ı aklından ve mantığından çıkartıp hislerine-sezgilerine sürüklüyor. Doğru yolun, doğru kararların akılla değil, kalple verilmesi gerektiğini savunuyor. Sadece Evren, Bahar’a iyi gelmiyor, Bahar da Evren’e iyi gelecek, birlikte iyileşecekler. İlişkilerini belli kalıplara-sıfatlar sokmadan, birbirini iyi tanımanın vermiş olduğu özgüvenle hayata karşı daha cesur adımlar atmanın bir ilişkisi bu.
Evren’in Timur’la çatışmasının tek sebebi Bahar değil. Timur, Evren’in inandığı her şeye taban tabana zıt bir karakter. Bir taraftan da bir tercih olarak yalnızlığı seçtiğini de söylemek mümkün sanırım. Evren’in dünyaya bakışı, durduğu yer ve yalnızlığı için ne düşünüyorsunuz?
Yalnızlıktan korkan nesiller yarattık. Fakat yalnızlığın korkulmayacak bir şey olduğunu ve hatta yalnız kalmanın kendini tanıma yolculuğunda çok kıymetli bir adım olduğunu bilmek gerekir diye düşünüyorum. Evren, her ne kadar geçmişinde “aile” kavramıyla köklenememiş, tamamlanamamış olsa da bu bir eksiklik değil onun için, tedavi edilmesi gereken, çözülmesi gereken bir duygu karmaşası sadece. Timur, materyalist dünyanın cezbedici nefislerinin sınavını verirken Evren çoktan geçmiş bu sınavları, geçmişinde yaşadıkları onu erken dönüştürmüş, geliştirmiş.
Şimdiye kadarki bölümlerde dizinin en sevilesi karakteri Evren. Ancak anlaşıldığı kadarıyla onun da derin bir hikâyesi var; dertsiz bir zengin çocuğu olmaktan onu alıkoyan bir hikâyeye benziyor. Bunu inşa ederken en çok nerede zorlanıyorsunuz?
Her karakterin inşası ayrı bir keyif benim için. Zorluklar değil de nasıl yorumlanması gerektiğinin düşünüldüğü engebeli süreçler diyebilirim.
İlk bölümde belki de binlerce çift birbirine aynı soruyu sordu: “Benim için ciğerinin yarısını verir miydin?” Bahar’ın yaşadığının benzeri bir yüzleşmede siz nasıl davranırdınız? Böyle bir durumun ardından ilişkiyi sürdürmek ya da aynı şekilde sürdürmek mümkün mü sizce?
İlişkiyi sürdürüp sürdürmemek bir sonuç sadece, eyleme geçme hali. Aslolan bunun farkına varıp döngülerini kırabilmek. Hep deriz ya, “Niye sürekli aynı şeyler başıma geliyor?” diye. Çünkü döngülerin sana bir şeyleri göstermeye, öğretmeye çalışıyor. Sen onu idrak etmedikçe kapını tekrar çalmaya devam edecek.
Birkaç yıldır, TV dizilerindeki ağırlık biraz daha sorunlu aileler, sorunlu karakterler, ağır dramlardan oluşuyordu. Dünya ve ülkenin sorunları da ağırlaştı bu dönemde. İzleyicilerin biraz nefes almaya ihtiyacı vardı ama sanki fark edilmiyordu. Bahar’ın başarısı, sektörün de izleyicinin beklentisini daha net anlamasını sağladı sanki. Bahar, TV dizileri açısından bir şeyleri değiştirebilir mi sizce?
Muhakkak değiştirmiştir. İzleyen yüz seyircinin üçünü bile iyileştirse bu büyük bir başarı. Negatif duyguların değil pozitif duyguların işlendiği bir hikâye her daim karşılığını bulur, bulmuştur da. Sektör açısından bakarsak çatışmayı yaratan şeyler travmalardır, sorunlardır, evet. Bir hikâye, kaosları anlatarak yoluna devam eder. Ama bence Bahar dizisi her sorunu, her çatışmayı, her travmalı karakteri “olumlama” yöntemini kullanarak, her bir karakteriyle empati kurulmasını sağlıyor, kaosların içinden tünelin sonundaki ışığın umudunu aşılayarak yoluna devam ediyor. Bundaki en büyük etken ise “trajikomik” durumların seyircinin sırtındaki kaos yükünü alması. Hem anlatacağı hikâyeyi keyifle anlatıyor, hem de seyirciyi taşınamaz bir buhranın içine sürüklemiyor.
Buğra Gülsoy ile yaptığımız bu röportaj, Episode’un 55. sayısında yayımlanmıştır.