‘Emily in Paris’: Sen neymişsin be Emily!
Ayşe Özyılmazel’in bu Emily in Paris incelemesi, Episode’un 23. sayısında yayımlanmıştır.
Paris’e gitmek istemedik mi? İstediiiik!
Âşık olmak istemedik mi? E, onu da istedik!
Güzel vakit geçirdik mi? Çok güzel olmasa da kabul, geçirdik.
Ama ama ama…
Efendim, dönelim başa. Sizde durumlar nedir bilemiyorum da ben son bir buçuk, iki aydır kendimi kitaplara ve dizilere adamış durumdayım. Martta başlayan karantina sürecinin ilk döneminde ne okuduğumu anlayabildim ne de izlediğimi. Kafamda öyle bir kavak yelleri esme keyfiydi yani.
Sonra yaz girdi, yine dikkat rüzgârda tüy misali. Neredesin ey odağım? Geri dön, geri dön, ne olur geri dön! Günlerim bir anda geri geliverdi.
Size anlatmak istediğim bir sürü dizi, belgesel var ve fakat önce en son izlediğimden başlamak isterim.
Biraz Sex and the City, biraz Devil Wears Prada, işte karşınızda Türk televizyonu yazlık dizilerinin kruvasanlısı, bagetlisi Emily in Paris.
Genç bir kızınız varsa ailece seyredebileceğiniz; 90’ları anmak, Paris’te dolaşmak isterseniz de hafta sonu pizza eşliğinde kız partisine dahil edebileceğiniz bir yapımdır Emily in Paris.
Kendisi Beverly Hills 90210, Sex and The City gibi dizilerin yapımcısı Darren Star ürünü. 90’larda çok severdik bu tip romantik komedi, gençlik aşkları, trend kombinleri dolu dizileri. Sonra bir baktık ki bu tür dizi ve filmleri yel alıvermiş. Polisiye, gerilim ve fantastik diziler tahta oturmuş.
İşte eski günlerin hatırına Emily in Paris’e düştüm ki ne yalan söyleyeyim, yurtdışına çıkamadığımız şu günlerde Paris sokaklarını, kafeleri, gündelik tatlı yaşam sürprizlerini izlemek içimi açtı.
Peki, ya Emily? Ah, Emily Cooper kardeşim, ah! Kendisini 1989 doğumlu Lily Jane Collins oynuyor. Oynuyor da -nasılsa bu yazıdan haberi olup da kırılmayacak, şak diye söyleyeyim- kızımızın ne yapsa ne etse bir SJP ya da Anne Hathaway olma ihtimali yok. Öyle başarısız bir seçim. Feci bir styling, hele o saçlar, morlar, yeşiller… Neyse…
Emilycik Chicago’da yaşar, futbol maçlarından gözünü alamayan bir sevgilisi ve ortalama bir yaşamı vardır. Patronu sürpriz şekilde hamile kalınca Paris’teki iş Emilycan’a kısmet olur.
Daha Paris’e iner inmez erkeklerin ilgi odağı olan Emily, gerçek hayatta ancak mahalledeki İhsan abiyle karşılaşan izleyici (ben) için gıcık kapma nesnesine dönüşür.
Yahu, bir insanda şans olur da bu kadar mı olur? Astrologları Emily’nin haritasını incelemeye davet ediyorum. Koşun!
Emily’yi karşılayan emlakçı yakışıklı, komşusu efsane bir aşçı, işyerinde müşterisi iç çamaşırları yolluyor, başka müşterinin kardeşi önüne kırmızı halılar seriyor. Parkta baget ekmeği yere düşünce tanıştığı kız bile kankalar kankası iyilikte.
Öyle bir Emily yani.
Ha, izledim mi izledim. Yazın evde tek başına Türk dizisi izler gibi çekirdek çitleyip, “Yav bu kadar da olmaz ki!Emilyyyy, ah Emilyyy, sen var ya Emilyy!” diye diye, kıyafetlerine gözümü kapata kapata izledim.
Eğer genç bir kızınız varsa ailece seyredebileceğiniz; kız kıza 90’ları anmak, Paris’te dolanmak isterseniz de hafta sonu pizza eşliğinde kız partisine dahil edebileceğiniz bir yapımdır Emily in Paris. Siz bilirsiniz.
Paris’e 10 üzerinden 10
Diziye 10 üzerindeeeeen…. hmmmm… iyi, peki, 6!