Bu Korku Filmleri Çok Eğlenceli!
En iyi korku filmleri illa insanı dehşete düşürmez. Bazı korku filmleri de vardır ki insanı kahkahalara boğar! Bunlara “korku – komedi filmleri” denir ki bu hepinizin malumu. Bu tür genelde hafif görülür, aşağılanır, ötelenir, hatta ötekileştirilir… Ne var ki, bazı korku – komedi filmleri hem korku hem de komedi türlerinin en esaslı inceliklerini size sunmaya haizdir. Onları hor görmeyin, onları sevin!
Bu listede, hem en iyi korku filmleri hem de en iyi komedi filmleri arasında kendine yer bulabilecek birtakım eserler keşfedeceksiniz. Listedeki filmlerimiz 1985 yılından sonrasını kapsıyor. Bir zaman sınırı koymasam, bu yazı alır başını gider, kimse tarafından okunmazdı. 1985 yılını seçmemin tek nedeni ise bence gelmiş geçmiş en iyi korku-komedilerden olan Re-Animator filminin o yıl çıkması.
Öyleyse gelin, 1985 yılından bugüne sinema tarihine damgasını vurmuş ya da vuracakken bir sürü uyduruk blockcbuster arasında kaybolmuş korku-komedi filmlerine bakalım!
Not: İlla atladığım ya da pek hazzetmediğim için sizler sevdiğiniz halde yer vermediğim olacaktır, onlar için şimdiden affedin.
En İyi Korku – Komedi Filmleri | 1985’ten Bugüne
Re-Animator (1985)
Korku edebiyatının büyük ustası H.P. Lovecraft’ın “Herbert West–Reanimator” isimli öyküsünden esinlenerek yaratılan Re-Animator, bir çeşit Frankestein hikayesi. Stuart Gordon’ın yönettiği film, ölüleri hayata döndüren bir ilaç keşfeden tıp öğrencisi Dan Cain’i odağına alıyor. Dan’e ev arkadaşı Herbert West ile Herbert’in sevgilisi Megan da eşlik ediyor. Ancak işler, bir süre sonra çığrından çıkıyor ve biz izleyiciler, kolların – bacakların havada uçuştuğu kaotik bir maceranın içine düşüyoruz! Hani, Re-Animator bir müzik grubu olsaydı, galiba The Misfits olurdu; işte oradan hesap edin.
Bu epey kanlı ve uzuvlu film, hem gore meraklılarını hem de ecnebilerin “freaky” dedikleri türden tuhaflıkları sevenleri fazlasıyla tatmin edecektir.
Re-Animator filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
They Live (1988)
John Carpenter bir dahidir. They Live ise bence onun en iyi filmidir. Tamam, The Thing (1982) falan var, biliyorum… Ama They Live filminde Carpenter politik hiciv, mizah, aksiyon ve korku unsurlarını o kadar ustalıkla bir arada kullanmıştır ki etkileyiciliğini bugün bile sürdüren, hâlâ eğlendiren bir eser yaratmıştır.
They Live, odağına John Nada diye bir karakteri alır. Bu adam, dünyanın gerçeklerini gözler önüne seren bir güneş gözlüğüne sahiptir. Bu güneş gözlüğüyle baktığı yerde, devletin halkı sübliman mesajlarla nasıl uyuttuğunu keşfederken; insanların bir kısmının aslında insan olmadığını fark eder.
Uzaylı konseptine bugün bile yenilikçiliğini koruyan bir yaklaşım getiren They Live, tüm Carpenter filmlerinde olduğu gibi yine Carpenter imzası taşıyan müzikleriyle de kült bir yapım.
They Live filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Braindead (1992)
Her ne kadar Yüzüklerin Efendisi serisiyle bilinse de Peter Jackson aslında tuhaf filmler çekmekte de ustadır. Ünlü yönetmenin 1992 tarihli, Dead Alive olarak da bilinen Braindead filminde ısırdığı herkesi zombiye, daha doğrusu zombivari varlıklara dönüştüren bir maymun var. Bence bu karakter bile başlı başına eğlenceli! Ancak işin içine kopan kollar, havada uçan bacaklar ve bilimum gore unsuru da girince ortaya bir kan deryası çıkıyor. Film, bütün bu kan deryasının arasında iki gencin aşkını ele alırken, alttan alta Amerikan siyasetine dair politik mesajlar vermeyi de ihmal etmiyor. Amiyane tabirle sayko, kesinlikle yüksek tempolu, bir an bile sıkmadığı gibi insanın gözlerini pörtletecek kadar absürt sahnelere haiz bu film kesinlikle en iyi korku – komedi filmleri arasında yer alıyor.
Braindead filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
May (2002)
Bu filmi ne niyetle açtığımı hatırlıyorum: bir sosyopat izlemek istemiştim ve kesinlikle gülmek gibi bir niyetim yoktu. Aslında bu filmi korku – komedi janrına dahil etmek de belki doğru değil ama o kadar tuhaf bir karaktere ve sahnelere sahip ki izlerken insanı ister istemez güldürüyor. Üstelik dram yönü de oldukça güçlü.
Film, göz tembelliği olan May Canady isminde bir kızı odağına alıyor. Bu kız, okulda hep dışlanmış, okuldan sonra bir veteriner kliniğinde çalışmaya başlamış ve ömrü boyunca yapayalnız kalmış. Bu yalnızlığın ortasında yakışıklı erkeklere muazzam bir düşkünlüğü var May’in ve böyle bir adamla tanışıyor. Hiç ümidi yok çünkü bir çeşit ucube olduğunun farkında. Ancak bu yeni sevgilisi, May’in “Ben tuhaf biriyim,” itirafına, “Tuhaf kızları severim,” mealinden bir cevap verince işler zıvanadan çıkıyor. Adam için tuhaflık belki de ufak tefek seks oyunlarıyken, May için tuhaflığın bundan fazlası olduğu anlaşılıyor ve kan gövdeyi götürüyor ya da yeni bir gövdeye dönüşüyor; artık nasıl tarif etmek gerekirse! Pek spoiler vermek istemiyorum ama modern bir Frankenstein yorumu izlediğimizi de söyleyebiliriz.
May gerçekten fazlasıyla ürkütücü, bir o kadar eğlenceli ve komik, aynı düzeyde de dramatik bir film. Angela Bettis’in muhteşem oyunculuğuyla da bir araya gelince, May bu listede kendine yer bulmayı fazlasıyla hak ediyor.
May filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Shaun of the Dead (2004)
Bu listeye bir Simon Pegg filmi almamak korku – komedi türüne hakaret olurdu. The World’s End (ki The Sisters of Mercy hayranı baş karakteriyle benim için yeri ayrıdır) ve Hot Fuzz gibi Pegg klasikleri de pekâlâ bu listeye girebilirdi. Ancak zombi türünün bu efsanevi parodisi çok daha üst klasmanda yer alıyor.
Özellikle benim gibi 90’lı yıllarda doğmuşlar için Shaun of the Dead, hep bir çeşit anti-depresan olmuştur. Bazı filmler böyledir: ne zaman izleseniz birkaç saat sizi tüm dertlerinizden uzaklaştırır. Shaun of the Dead filminde de gerçek dertlerimizi, Simon Pegg’in canlandırdığı Shaun karakterinin çok daha büyük dertlerine gömeriz. Shaun, ev arkadaşlarıyla beraber son derece sıkıcı, boş, tembel bir yaşam sürdürürken dünyayı zombilerin istila etmesiyle beraber adım adım bir kahramana dönüşür. Her sahnesi ayrı eğlenceli olan bu film, korku – komedi türüne biraz bile merakı olan herkesin listesinde yer almalı!
Shaun of the Dead fragmanını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Slither (2006)
James Gunn’ın yazıp yönettiği bu filmin hakkı yeniyor! 2000’li yıllarda daha tuhaf, ucubelerle dolu ve kanlı çok az uzaylı hikayesi beyaz perdeye taşındı. Slither, dünya dışından bir meteorla gelen zararlı bir parazitin bütün bir kasabayı dehşete düşürmesini anlatıyor. Bu parazit, insanları çok tuhaf, genelde iğrenç ve bazen gereçekten komik yaratıklara dönüştürüyor. Elbette film boyunca kasabanın bu parazitle mücadelesine tanık oluyoruz.
Slither filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Pontypool (2008)
Yönetmenliğini Bruce MacDonald’ın yaptığı bu harika ve son derece kendine özgü zombi filmini genelde korku – komedi türüne dahil etmezler. Neden bilmiyorum çünkü Pontypool, hem fazlasıyla ürkütebilen hem de ince mizahıyla yer yer güldüren bir yapımdır. Zombi türüne belki son yirmi – yirmi beş yıldaki en özgün yaklaşımı getiren bu film, belki aksiyon düzeyi sıfıra yakın olduğundan büyük ses getirememiştir ama kesinlikle en iyi zombi filmleri arasında müstesna bir yeri vardır.
Film, Kanada’daki Pontybool adında kurgusal bir kasabada geçer. Neredeyse tamamen tek mekandır ve mekanımız bir radyo istasyonudur. Bu radyo istasyonunda, havalı ama bir o kadar ihtiyar programcı Grant Mazzy, sıradan bir yayın günü geçirmeyi beklerken, kendisini bir zombi salgınına dair halkı bilgilendirirken bulur! Grant, bir yandan da bu salgına neyin yol açtığını çözmeye çalışır. Spoiler vermemek adına insanların nasıl zombiye dönüştüğünü size söylemeyeceğim ama ısırılarak dönüşmediklerini söyleyebilirim.
Pontypool, tüm zombi külliyatındaki en orijinal filmlerden biri olarak bu listede olmayı hak ediyor.
Pontypool filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Dead Snow (2009)
Zombiler kötü olabilir, haklısınız ama siz bir de Nazi zombileri görün! Tommy Wirkola’nın düşük bir bütçeyle çektiği Dead Snow, bildiğimiz zombilerin kötü varlıklar olduğuna inananlara Allah’ın sopasıdır. Film, zombi Nazilerin saldırısında kurtulmaya çalışan bir grup Norveçli gencin macerasını anlatıyor ve çok eğlenceli!
Dead Snow fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Zombieland (2009)
Shaun of the Dead’in ruh ikizi ya da uzaktan kuzeni falan sayabileceğimiz bu zombi komedisinde Bill Murray bile oynuyor. Hem de kendisini oynuyor. En eğlenceli tarafı da şu ki kendisinin zombi versiyonunu oynuyor.
Aslında yufka yürekli bir redneck, utangaç bir oğlan, delidolu bir kız ve kardeşi… Zombieland ne kadar kaliteli bir film sayılır bilmem ama çok eğlenceli olduğu kesin! Üstelik başrollerinde Emma Stone, Woody Harrelson ve Jesse Eisenberg gibi isimler var.
Zombieland fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Jennifer’s Body (2009)
Megan Fox’un başrolünü üstlendiği Jennifer’s Body, kafamı çok da yormadan izleyebileceğim bir film ararken karşıma çıkmıştı. Düşük bir beklentiyle açsam da beni şaşırtacak derecede iyi bir filmle karşılaşmıştım. Belki bir şaheser değil ama içine şeytan kaçmış bir Megan Fox izlemek çok eğlenceliydi!
Şaka bir yana, sanırım bu filmi yaparken Fox dahil tüm oyuncular çok eğlenmiş. Bu da izleyiciye geçiyor. Yalnız hemcinslerim için bir uyarıda bulunayım: Fox’un içine şeytani bir varlık giren bir amigo kızı canlandırdığı filmde, bolca erkek ölüyor; canınız sıkılmasın!
Jennifer’s Body fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
What We Do In The Shadows (2014)
Şehir hayatı pahalı, vampirler bile üç kişi eve çıkmak zorunda kalabiliyor! Jemaine Clement ve Taika Waititi birlikte yazıp yönettikleri bu yeni Yeni Zelanda yapımını herhalde duymayan kalmamıştır çünkü öyle sevildi ki bir de en az filmi kadar başarılı televizyon dizisi çekildi.
Son yıllardaki en başarılı korku – komedi filmleri arasına adını yazdıran What We Do In The Shadows, dört ev arkadaşının hikayesini anlatıyor. Mesele şu ki bunların üçü de çeşitli doğaüstü özelliklere sahip vampirler! Olayın kendisi başlı başına eğlenceliyken bir de birbiri ardına gelen esprili replikler, tuzu biberi oluyor.
What We Do In The Shadows fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
One Cut of the Dead (2017)
Bu, son 10 yılda yapılmış komedi filmleri arasında izlediklerimden en iyilerden biri. Filmin korku tarafı için aynısını söyleyemem; korku, bu filmde komediye altlık niyetine var. Yönetmenliğini Shinichirou Ueda’nın yaptığı One Cut of the Dead, klişe bir korku – komedi olarak başlayıp müthiş bir komedi olarak devam eden bir Japon harikası. Müthiş bir komedi olarak devam etmesini ise klişe bir korku – komedi olarak başlamasına borçlu. Kafanız karışmasın diye filmin hikayesinden bahsetmekte fayda var.
One Cut of the Dead, sinema dünyasına tutunmak için son şansını kullanan bir yönetmenin düşük bütçeyle bir zombi filmi çekme macerasını anlatıyor. Filmi ortadan ikiye bölün: ilk yarısı, ‘meh’ bir korku – komedi filmiyken ikinci yarısı son derece yaratıcı, yüksek tempolu, heyecanlı bir komediye dönüşüyor. Spoiler vermemek adına ancak ipuçları ve imalarla konuşabiliyorum ama gülmek istiyor, zombileri de çok seviyorsanız bu filmi izlemeden ölmeyin.
One Cut of the Dead fragmanını izlemek için buraya tıklayın.