Kenan Acar: “Yurtdışında Herkes Sadece Kendi İşini Yapıyor”

 Kenan Acar: “Yurtdışında Herkes Sadece Kendi İşini Yapıyor”

 

[lead]Bu röportaj ilk olarak, Episode Dergi’nin Aralık 2016-Ocak 2017 tarihli 1.sayısında yayımlanmıştır.[/lead]

“Moda çay bahçesi civarında yaptığımız çekim için yürürken yanımızdan geçen iki teyzeden biri dönüp, “Ay ne güzel çocuk bu!” diyor Kenan’a bakarak. Dergimiz adına koltuklarım kabarıyor resmen. Eh, küçücük kızlardan tatlı teyzelerimize kadar herkesin seveceği yeni yetenekleri bulup dergimizde konuk etmek de Epısode’un amaçlarından biri. Daha ilk sayımızda doğru ismi seçmişiz demek ki. Ama Kenan Acar’ın oyunculuğuna, geçmişine, bir de çekim ve röportaj sırasındaki kibar, profesyonel tavrına (Ha, bir de yakışıklılığına) baktığımızda doğru isim olduğu hakkında şüphe duymamıştık zaten.” (Röportaj: Heja Bozyel | Fotoğraf: Dilan Bozyel)

Amerika’da eğitim almış hatta orada dizilerde küçük roller almaya başlamışsın…

Okulum bitti, üniversite okudum orada. Ondan sonra oyunculuk eğitimi için bir süre daha kaldım, dizilerde yardımcı oyuncu olarak çalışıyordum. O sırada bir tiyatro eğitmeninin yanında asistandım ve eğitimimize Gülse Birsel geldi. Onunla tanıştık, bayağı muhabbet ettik. Benim de o sıra kafam karışık; dönsem mi, şansımı denesem mi? Orada çok zordu hayat çünkü. Üç iş yapıyordum. İşletme mezunuyum, pırlanta ticaretiyle ilgili bir yola girecektim ya da bu yolu deneyecektim. Gülse’nin gazına geldim. “Kesin dön, burada az çok birbirimizi tanıdık, sen yaparsın, şansını dene, içinde kalmasın,” dedi. Ben de döndüm.

Peki, oyunculuk nasıl başladı?

Oyunculuk lisede, tiyatrolarla başladı. Liseden beri oynuyorum. Üniversitede Biz Oyuncular’dan burs aldım. Sonra Şahika Tekand’a gittim. Ama Amerika-İstanbul arasında olduğum için hiçbir zaman konsantre olamadım. Amerika’da oyuncu koçu ve iletişim uzmanı Anthony Vincent Bova’dan dersler aldım. Dönünce de Craft Oyunculuk Atölyesi’nde 2 sene eğitim aldım.

Sporcu kökenlisin, spora neden devam etmedin?

İlkokul 3. sınıftan beri öğrenimim hep burslu olarak gitti. İlkokul, ortaokul ve basketbol bursuyla. Ortaokulda Karşıyaka’da oynamaya başladım, yıldız takıma kadar çıktım, ondan sonra Tuborg’a transfer oldum, okulla beraber, bizi takım olarak aldılar. Sonra bir sakatlık yaşadım, lise 2’de. Ailenin klasik şüphesi oluştu: “Daha ciddi bir şey olsaydı ne olacaktı?” gibi. 6-7 ay ayağa kalkamadım, kalktığımda da artık biraz geç olmuştu. Acımasız oluyor bu tarz meslekler.

Amerika’da da dizilerde küçük roller almışsın dizilerde. 

The Following’de oynamışsın mesela! Buradaki set ortamıyla orayı kıyaslayabilir misin?

Kıyaslayamam. Orada çok profesyoneller. Burada imece usulü yürüyor, herkes yüreğini koyuyor ortaya. Bu da çok güzel. Ama orada herkesin ne yapacağı belli ve herkes sadece kendi işini yapıyor. Burada o düzene geçmek için zaman var daha.

Peki, set çalışanlarının hakları açısından?

14 saatti galiba, 14 saat bittiğinde paydos vermek zorundalar yoksa ceza ödüyor prodüksiyon ekibi. Türkiye’de sendikalaşma işlemiyor. Oradaki setlerde en çok o hoşuma gitmişti, kaldığın her saat için herkese ekstra ödeme yapıyorlar. Set uzadığı zaman hatır gönül için kalmamış oluyorsun. Özellikle orada tutunmaya çalışan bir genç için aldığın her ekstra önemli oluyor tabii.

Sen neler izliyorsun?

Ben yerli yapımları da takip etmeye çalışıyorum ama kendi zevkim için en son Peaky Blinders izlemiştim. Çok güzeldi. Gangster-polisiye dizilerini çok seviyorum zaten. Westworld’ü izledim, çok başarılıydı. Anthony Hopkins yürütüyor zaten.

Yerli senarist-oyuncu veya izleyiciler kendisiyle dalga geçebilmeyi, sarkazmı sevmiyor galiba. Hemen hemen her yapım ya çok ciddi ya da fazla cıvık…

Türkiye’de tutma-tutmama meselesi var. Mesela dizideki ciddiyetin içine Sopranos’taki gibi hafif komedi, daha doğrusu kara mizah eklemek de mümkün. Çünkü gerçekte o da yaşanıyor. Daha lezzetli olurdu öyle yapabilsek.

Basketbol, jonglörlük, yoga, yelken… Dışarıdan bakınca yaptığın şeyler birbirine tezat gibi duruyor. Özellikle sporda; boks da yapıyormuşsun. O dengeyi nasıl ayarlıyorsun?

Enerjik bir insanım. Dönem dönem bazı şeylere daha çok ilgi duyuyorum. Spor yaparsın ama yoga, vücuduna bakım onarım gibi bir şey, o hep kalıcı. Arada farklı şeyler yapsam da yoga sabit kalıyor, zamanım olursa üstüne bir şeyler ekliyorum.

VAMPİR İZLEYİCİ

Televizyon izleme alışkanlıkların nasıl? Mısır mı yersin, pizza mı yersin dizi izlerken?

Bazen saatlerce oturup art arda film, dizi izliyoruz bir şey sararsa. Bazı filmler var mesela, ev arkadaşlarımın izlemek istemeyeceğini tahmin ettiğim ama izlemem gerektiğini düşündüğüm şeyleri sabaha karşı 4-6 arası uyanıp izliyorum. Öyle bir vampirliğim var. Erken uyuyorum genelde geceleri. Evde yaptığımız çayları içiyoruz, bu ara ona sardık. Bitkileri alıp karıştırıp içiyoruz. Smoothie yapıyorum bazen.

Evde, TV karşısında bile sağlıklısın!

Arada pisleştiğimiz zamanlar da oluyor. Pizza, üstüne tavuk, üstüne waffle falan…

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir