Those About to Die Röportajları: Moe Hashim
Dizinin yükselen yıldızı Moe Hashim, Kwame rolünde harikalar yaratıyor. Muhtemelen adını bundan sonra birçok projede takip edeceğiz.
Those About to Die röportajları için buraya tıklayın.
Dün ilk kısa filminiz Broke‘u izledim, gerçekten çok etkileyiciydi. Bir futbolcuyu canlandırıyordunuz ama tam anlayamadım, profesyonel futbolcu muydunuz gerçekten? İnternette de bilgi bulamadığım için soruyorum.
Aslında bu hikâyeyi hiç paylaşmadım. Babam büyük bir futbol hayranıydı, annem de beni sürekli sevdiği filmlerle tanıştırdı. Bu yüzden iki dünyaya da ilgiliydim. Bir yandan futbol oynayıp diğer yandan provalara gidiyor, dramayla ilgileniyordum. En başta drama yapmamdan hoşlanmıyorlardı. Bu yüzden futbol oynardım. 19-20 yaşlarındaydım ve sonra şöyle düşündüm: Tamam, artık kendi kararlarımı verebilirim ve drama yoluna girdim.
İyi ki böyle bir şey yapmışsınız. Those About to Die‘da Kwame karakteri favorim oldu açıkçası, çok heyecanlıydı hikâyenizi takip etmek.
Bu hayatta elde ettiğim rüya işlerinden biriydi. Seçmelere gittiğimde, “Bu gerçek bir şey mi, bu gerçek bir seçme mi?” diyordum. Teklifle ilgili ilk e-postayı aldığımda bilgi olarak, epik bir Roma imparatorluğu drama dizisi, yönetmenliğini Roland Emmerich yapıyor, yazıyordu. Aman Tanrım neler oluyor böyle, diye kendime sordum. Bir hafta önce de 20. kez Gladyatör filmi izlemiştim ve böyle bir teklif alıyordum. Robert Rodat ve Roland Emmerich isimleri fazlasıyla heyecan verdi.
Bize Kwame’yi anlatmanızı istesek…
Dul bir annenin tek oğlu ve bir kız kardeşi var. Babasını genç yaşta kaybetmiş. Babası ona hayvanları nasıl avlayacağını öğretmişti ve bu sayede muhtemelen kabilesindeki en iyi avcı haline geldi. Sonunda Romalılar tarafından köleleştirildi ve yalnızca hikâyelerini duyduğu Roma dünyasıyla tanıştı ve gladyatör okuluna gitti. Şimdi temelde her gün hayatı için savaştığı ve ailesine yardım etmeye çalıştığı bir konumda.
Dizide merak uyandıran hikâyelerden birine sahipsin. Özellikle annenle tekrar bir araya gelip gelemeyeceğini çok merak ettik.
Evet, bu özel bir an, özellikle Kwame için. Tek istediği ailesiyle yeniden bir araya gelmek. Bu sayede rasyonel kararlar alıyor. Bunu tam olarak nasıl gerçekleştireceğini bilmiyor. Bu yüzden her seferinde onlar için savaşıp savaşmayacağını düşünüyor ve bazen bu yanlış bir fikir olabiliyor.
Dizinin ilk günü sete çok heyecanlı gitmiş olmalısın, çekimler nasıl başladı, nasıl geçti?
Elbette yani ben de muhtemelen en heyecanlı oyunculardan biriydim, çok uzun süre oradaydım. Belki sekiz-dokuz aylık bir çekim gibiydi. Ama muhtemelen ilk çekim günümden iki-üç ay önce orada olmam gerekiyordu çünkü çok sayıda dövüş sahnem vardı. Dublör ekibiyle birlikte sahnelerin tekrar tekrar provasını yapıyorduk.
Sete her gidişimde Disneyland’e gitmiş gibiydim. Harika atları görüyorsunuz, diğer hayvanları görüyorsunuz, harika kostümler içindeki insanları görüyorsunuz. Bir bakıma tedirgin ediciydi tabii. Çünkü sette dolaşırken bile şovun gerçekte ne kadar büyük olduğunu görüyordunuz. Bu yüzden şovdaki ilk günüm ilginçti. Sete bir gittim, iki aslan, iki kurt, jaguar, kaplan, baykuş vardı. Onlarla çalışırken hemen yanımda kafeslerdeydiler. Konu hayvanlar olunca oldukça korktuğum için biraz gergindim ama kesinlikle unutamayacağım bir deneyimdi.
Arena sahneleriniz çok gerçekçi ama daha önce kılıç ve kalkan ile bir karşılaşma yapmamışsınızdır değil mi?
Belki küçük bir bebekken elimde bir sopayla ortalıkta koşuyor olabilirim ama hayır, hayatımda hiçbir zaman bir kalkan ya da kılıç tutmadım. 🙂 Bu benim için bir ilkti. Harika bir akrobasi takımı vücudumuzu anlamamız için ders verdi. Kwame’in tarzının daha hayvani olması nedeniyle ona göre bir eğitim aldım. Özellikle Viggo ile sette birlikte çok zaman geçirdik, bu yüzden birlikte eğitim almamız iyi oldu çünkü birbirimizi ve arkadaşlığımızı anlamaya başladık.
Peki, sizi zorlayan bir sahne oldu mu? Spoiler vermek istemem ama sizi bir şeyler yemeye zorladıkları sahne çok iyiydi mesela.
Elbette dövüş sahneleri zorluydu. Kwame çok ruhani bir insan ve doğayla çok uyumlu, muhtemelen bunu bulmaya çalışmak benim için en büyük zorluktu. İlk sahnelerden birinde hayvanı avladığı zaman, o hayvanı avlamaya karşı olması ve kendi içindeki o içsel şeyi bulması muhtemelen benim en sevdiğim şeydi. Tabii ki dövüş sahneleri zordu, orada bir aslan varmış gibi davranmak zordu. Dürüst olmak gerekirse her şey oldukça zorlayıcıydı. Özellikle Roland gibi çok hızlı çalışan, belirli bir fikri olan ve işlerin nasıl yapılması gerektiğini çok iyi bilen biriyle çalışmak muhteşemdi. Her anlamda size yardımcı olan harika bir ekip olması çok iyiydi.