Neslihan Yeldan ile ‘Sen Çal Kapımı’ Üzerine
Sezonun konuşulan işlerinden olan Sen Çal Kapımı’da Aydan Bolat’ı canlandıran Neslihan Yeldan ile buluştuk. Diziyi, Aydan karakterini, pandemi döneminde tekrar yayınlanan Bir Demet Tiyatro’yu konuştuk.
Fotoğraf: Ece Oğultürk
Sen Çal Kapımı’nın Aydan Bolat’ı size ilk teklif edildiğinde senaryo ve karakterle ilgili neler düşündünüz, sizi projeye dahil eden, heyecanlandıran neler oldu?
Bu süreçte sadece role değil, yapımcı firmadan yönetmene, rol alacak oyunculardan çekilecek mekânlara kadar her kritere bakarım. Tabii daha önce oynamadığım bir rolü oynamayı çok isterim. Aydan Bolat bu kriterlerin hepsinin kenarına tik attı.
Aydan Bolat, oğluna düşkün, büyük bir kayıp ve travmalar yaşamış bir kadın. Aslında mizahi yanı da kuvvetli. Aydan’da en sevdiğiniz ya da en ilginç bulduğunuz özellikler neler?
Senaristler genelde Aydan için komik sahneler yazdılar ama derin bir acısı ve travması olan bir kadın, o yüzden başta sorularım hiç bitmedi. Romantik komedide seyirciyi güldürmek keyif aldığım bir şey ama karakterin yaşadıklarını seyirciye hep hatırlattık, bazen küçük dozlarda, bazen daha hüzünlü sahnelerle. Bu ikilemi yaşaması bile yeterince ilginç. Üstelik her şeye rağmen hayata bağlı ve gülümsüyor.
Sizi en etkileyen sahne ne oldu? En keyif aldığınız ya da duygusal açıdan en zorlandığınız sahneler nelerdi?
Benim de bir oğlum olduğu için Kerem Bürsin’in oynadığı Serkan’la olan sahneler benim için daha kolay ve özel. Empati yapma şansım var. Anne oğulun dışarı çıkmaya çalışma sahnesi çok duygusaldı. Komedi dozu güzel ayarlanmış her sahneden ayrıca keyif alıyorum.
“Aydan, her şeye sert bir şekilde karşı çıkan, huysuz, sevimsiz, fettan bir şekilde de yorumlanabilirdi. Seyirciye beni sevmeme opsiyonunu vermek istemedim.”
Sen Çal Kapımı, kadın karakterlerin ağırlıklı olduğu romantik komedi dizilerinden. Kadınların çoğu da meslek sahibi, ayakları üzerinde duran kadınlar. Hem dizide hem de genel olarak TV’de kadınların temsilini nasıl değerlendiriyorsunuz bir oyuncu olarak?
Bu soruya cevap verebilmem için dizilerin hepsini seyretmem lazım ama iyi bir televizyon seyircisi değilim. Sadece oynadığım dizilerde karakterlerin ezilmesine, şiddet görmesine izin vermek istemem. Herhangi bir şiddet sahnesi varsa da bunu oyunumla yumuşatmayı tercih ederim çünkü aslında oyunculuk sizin yorumunuz. Aydan, her şeye sert bir şekilde karşı çıkan, huysuz, sevimsiz, fettan bir şekilde de yorumlanabilirdi. Seyirciye beni sevmeme opsiyonunu vermek istemedim. Kadın karakterlerin sağlam duruşlu olmasını seviyorum.
Aydan’la arkadaş olsaydınız ona neler söylemek isterdiniz?
“Gel beraber dışarı çıkıp şu kısacık hayatın keyfini çıkaralım.”
Bir Demet Tiyatro’daki unutulmaz Füreya karakteriyle tanındınız. Pandemi döneminde Bir Demet Tiyatro tekrar yayınlandı ve epey izlendi. Ayrıca Ortaoyuncular ekolünden de geliyorsunuz. Bugünden baktığınızda, o günün işlerini kara mizah, politik göndermeler, gerçek karakterlerin yazılması bağlamında nasıl buluyorsunuz?
Hayat sosyolojik, psikolojik olarak sürekli insanları evrilmeye iter. Değil 20 yıl önce, bir yıl önceki gibi bile değiliz. Dünyaya bakış açımız, zevklerimiz, ihtiyaçlarımız her şey ama her şey değişiyor. Gelişiyor, büyüyoruz. Teknoloji ve hayat şartları bizi hep başka yerlere taşıyor. Kıyaslamayı doğru bulmuyorum o yüzden. 80’lerin kıyafetleri şu an birçok insana korkunç geliyor ama o zaman bayılıyorduk, çünkü bildiğimiz oydu. On yıl sonra da 2020’de giydiklerimizi, düşündüklerimizi, yaptıklarımızı sevmeyeceğiz.
“Bu ülkede sanat, çok değer gören bir olgu değil. İlk önce kapitalist düzene uyma, geçinmeye uğraşma, tüketme, çok tüketme, bunun için para kazanmayı isteme döngüsü değişmiyor.”
Yaklaşık 30 yıldır TV ekranında ve tiyatro sahnesindesiniz. Birkaç yıldır en çok konuşulan sorun, dizilerin süreleriyken artık sansür ve otosansür konularını da konuşuyoruz maalesef. TV’de ciddi bir tür sıkışması da yaşanıyor; romantik komedi, aksiyon ve dram işleri arasında sıkışmış durumdayız. Arada birkaç cesur ve farklı türde işler de çıksa pek çok türde TV’de işler üretilemiyor, izlenmeme riskinden ve başka nedenlerden dolayı. Sizi bir oyuncu ve izleyici olarak nasıl etkiliyor bu?
Bu ülkede sanat, çok değer gören bir olgu değil. İlk önce kapitalist düzene uyma, geçinmeye uğraşma, tüketme, çok tüketme, bunun için para kazanmayı isteme döngüsü değişmiyor. Neden Netflix çok popüler? Farklı işler yaptığı, daha kısa zamanda daha konsantre hikâyeler anlattığı için. Sansürü ve engelleri bol bir sektördeyiz, herkes önce evini geçindirme derdinde. Haklılar da, hayat pahalı. Önce para, sonra sanat geliyor çaresiz.
Geçen zaman içinde seyircilerin refleksleri de çok değişti. Seyirciler artık diziyi izlerken bile yorumlarını herkesle paylaşabiliyor, sahne sahne değerlendirebiliyor. Hatta bazı yapımlarda sosyal medyada seyirci reflekslerine göre senaryoda değişiklikler bile yapılabiliyor. Bugünün seyirci reflesklerine dair neler düşünüyorsunuz?
Sosyal medyanın bu gücünü zaman zaman tehlikeli buluyorum. Herkesin herkese istediğini söyleme hakkı da bir yere kadar. Ben de seyirci taleplerini takip ediyorum ama işin çığırından çıkmaması lazım. Fanatikliğin bir boyutu olmalı. Yoksa sosyal medya mecraları haber alma, verme, hayırlı işler için toplanma, buluşma, ürün tanıma, gelişme, geliştirme anlamında olumlu şekilde kullanılsın, buna hep varım.
Sosyal medyayı aktif kullanıyorsunuz, sevenlerinizin size direkt ulaşabilmesi açısından kolaylaştırıcı ama bir yandan da “siber zorbalık” da normalleştiriliyor son zamanlarda. Sizin başınıza bu anlamda tuhaf, can sıkıcı şeyler geliyor mu?
Genelde seyircinin beni sevdiğini, saydığını görüyorum, buna bayılıyorum. Ben oyuncuyum, onlar benim işimin bir parçası, diğer yarısı. Ben onları anlıyor, soruları, sorunları görmeye çalışıyor ve espriyle, empatiyle yaklaşmaya çalışıyorum. İnsanları sosyolojik açıdan incelemeyi severim. Ama naif ve kırılganım da. Ve asla ama asla hadsizliğe gelemem. Ben nasıl bir başkasının hesabına girip çemkirmiyor, saygısızlık etmiyorsam bana da yapılmasına göz yumamam. İki yıl önce“soğan olmuş 10TL”tweetime gelen hakaretler yüzünden avukatlarla görüşmek zorunda kalmıştım. Bazılarının ağzının ayarı yok gerçekten. Ama gelen mesajların %90’ı şahane üslubu olan, terbiyeli, eğitimli insanlardan geliyor diyebilirim. Bunu başardığıma çok seviniyorum, hayatımı güzelleştiriyorlar.
Aynı zamanda tiyatro sahnesinde de yer alıyorsunuz, devam eden oyununuz vardı. Pandemi nedeniyle tiyatro ekipleri ve özel sahneler çok zor durumda ve bir çıkış yolu arıyorlar. Sizi nasıl etkiledi bu dönem ve tiyatro adına yakın geleceği nasıl görüyorsunuz?
19 Ekim’de üçüncü sezonuna giren Gerçek oyunumuzu Zorlu PSM’de 9 ay sonra ilk kez oynadık. Müthiş hijyen şartlarımız vardı tabii. Prodüksiyonu karşılama gücü olduğu için Zorlu PSM bu konuda bizi destekliyor. Ancak küçük tiyatroların mutlaka ve mutlaka maddi yardıma ihtiyacı var. Çoğu kapandı maalesef.
Neslihan Yeldan ile KISA KISA
– 3 kelimeyle Evrim Doğan: Hediyem, kafa dengim, asil oyuncu arkadaşım.
– 3 kelimeyle Kerem Bürsin: Lord, kibar, çalışkan.
– 3 kelimeyle Hande Erçel: Disiplinli, azimli, güzel.