‘Okul Tıraşı’ ve Türkiye Sineması Üzerine Serbest Düşünceler
Burada daha önce birkaç film üzerinden Güney Kore Sineması’ndan söz etmiştim. Yine benzer biçimde son dönemin öne çıkan birkaç filminden bahsederek Türkiye Sineması’nda neler olduğunu anlamaya çalışacağız. O yazının çıkış kaynağı Ayrılma Kararı filmiydi. Bu seferse Okul Tıraşı Mubi’ye girdi ve sonunda bana bu filmi izleme imkanı sağladı. Böylece düşünmeye başladım.
Yönetmen Ferit Karahan’ın ikinci uzun metraj filmi Okul Tıraşı. Doğu’nun filmi izlerken sürekli tahmin etmeye çalıştığımız en soğuk köşelerinden birinde bir yatılı okulu anlatıyor. Ana karakter okulun on bir yaşındaki öğrencisi Yusuf üzerinden okulun şartlarını, öğretmenlerin tutumunu ve nihayetinde kimin suçlu olduğunu anlamaya çalıştığımız bir hikâye izliyoruz. Yönetmenin ilk filmi Cennetten Kovulmak (2013) da Okul Tıraşı gibi birçok ödül almıştı. Ferit Karahan, ilk filminde İstanbullu bir kadınla Kürt bir kız çocuğu arasında kurduğu ilişkiyle neden söz etmek istediğini de gösteriyor. Okul Tıraşı da geçtiği coğrafya sebebiyle doğalında Kürt öğrencilerin hikâyesini anlatıyor. Bu konuya daha sonra yeniden değinmek üzere filmin beni asıl etkileyen noktasına geçmek istiyorum.
Her şeyden önce benim için Okul Tıraşı’nın en önemli özelliği, uzun zamandır izlediğim en iyi hikâye akışına sahip olmasıydı. Film Mubi’ye henüz bir-iki gün önce girdiği ve sinemada da çok kısa bir süre Başka Sinema’da gösterildiği için içerik hakkında çok ayrıntılı bilgi vermek istemiyorum ama okuldaki öğretmenlerin toplanıp herkesin birbirini suçladığı, bir anda karlardan uzaklaşıp tek mekânda tamamıyla diyalog üstüne kurulmuş uzun bir sahne izliyoruz. Bu sahnede hem kameranın hem de diyalogların akışı bence filme öyle bir ritim katıyor ki seyirci bir bu kadar daha izleyebilecek hale geliyor. Bu sahneyi bir müddet bir şeylere örnek verirken kullanacakmışım gibi. Çünkü bizim sinemamız açısından bir ritim sorunu olduğunu söylesem, sanırım kimse karşı çıkmaz. Çok uzun planlar, sabit bir noktada dakikalarca duran insanlar, dakikalarca baktığımız yansımalar biraz da seyirciyi sinemadan uzaklaştıran şeyler oldu. Bu yalnız benim iddiam da değil; üstüne kitaplar, akademik tezler okuyabileceğiniz bir başlık. Hemen bu noktada Türkiye Sineması’nın son dönemini anlamaya yönelik bir kitap ismi de verip geçelim; Levent Yaylagül’ün Sinema Toplum Siyaset kitabında altına imza atacağım Türkiye Sineması eleştirileri yer alıyor. Çok uzatmayalım, yönetmen filmi defalarca kez yazmaya çalışıp yazamadığını şimdiki halinde filmin bir diğer senaristi olan Gülistan Acet’in çok katkısı olduğunu Mubi’de filmin ardından yapılan söyleşide belirtiyor. Sonuç olarak iyi bir senaryonun ortaya çıktığı kesin. Ama…
Ama’sı Türkiye Sineması’nın bize sürekli sordurttuğu şu soru; “E biz bu filmi niye izledik şimdi?” Yukarıda söz ettiğim yazıda da biraz değinmiştim. Son dönemin iyi filmlerinde çok iyi gözlemler gördük. Geçen sene arka arkaya önce gösterime ardından Mubi’ye giren İki Şafak Arasında, Çatlak, Sardunya aileye ilişkin çok iyi gözlemler, iyi yazılmış doğal diyaloglar barındırıyor. Ve sonunda da şu soru; “E şimdi biz bu filmi niye izledik?”
Bundan kastım ne? Sinema ya da sanatın herhangi bir dalı, eğitici-öğretici olmalı gibi bir şeyden söz etmiyorum ama bir filmi izlediğimizde orada yeni bir şey bulmamız da gerekiyor. Nihayetinde bu filmi üretenlerin aklında bir çatışma var, uymayan bir şey var, sıkışmış bir yer var… “Buradan nasıl çıkacağız, ne yapabiliriz ya da çıkamazsak niye çıkamayız, hiç çıkmayı denedik mi de burada kalalım?” ve daha yazabileceğimiz yüzlerce sorudan hiç değilse birine cevap vermeli. Okul Tıraşı’na geri dönecek olursak; Ferit Karahan hayatının bir döneminde, filmdeki mekâna benzer bir yerde yatılı okulda okumuş, filmin ana karakteri çocuklarla aynı yaştayken okula başlamış, Kürt ve yoksul bir ailenin çocuğu olarak Türkiye devletinin öğrencisi olmuş. Dolayısıyla filmdeki her şeyi çok iyi biliyor, çok iyi bildiği şeylerin oldukça doğal biçimde diyaloglarını yazmış. Oradan çıkamamayı, kara saplanmayı ya da bu düzenin eğitim sistemine bir Kürt olarak saplanmayı çok iyi biliyor. Dolayısıyla biz yine iyi bir gözlem filmi izledik. Döndük dolandık malum kelimeye geldik; bu” düzen”in yarattığı dertler… Diğer iyi gözlem filmleri gibi Ferit Karahan’ın filmi de buraya kadar gelip, bunları söyleyip bir anda gidiyor. Var böyle sorunlar, evet. Bu sorunlar var ve olmaya devam mı edecek? Buradan çıkış yok mu? Kara mı saplandık? Diyelim ki yönetmen filmde anlattıklarıyla bu sorulara “Evet,” demiş olsun. “İlla bir umut göstermek zorunda değil,” diyelim ki o zaman bir başka tartışmanın içine giriyoruz. “Sinema toplumlara umut vermeliyse bu nasıl bir umut? Böyle bir zorunluluğu yoksa sinema (sanat) ne işe yarıyor? Sanat bir işe yaramalı mı, yaramazsa sanatı toplumsal olarak nereye koymalı?” ve daha birçok soru yazabileceğimiz bir tartışma bu. Şimdilik bu soruları bir yana koyalım ama tamamıyla da unutmayalım. Yönetmenin bir çıkış görmediği düşüncesini ele aldığını düşünürsek yeni bir soruyla karşılaşıyoruz; “Neden?” “O da başka filmin konusu, bu film buraya kadar,” diyenleri duyabiliyorum. Dolayısıyla bazı sorulara cevap vermemek için, filmlere bir son yazmamak için çok sebebimiz var. Politik, teknik, bakış açısı, zaman kısıttı ve daha bir sürü şey sıralayabiliriz. Yine de bunların hiçbiri seyircinin içine düştüğü anlamsızlığı değiştirmiyor.
Yanlış anlaşılmasın, bütün bunları Okul Tıraşı özelinde yazmadım. Sinemamızın genel bir sıkışma hali üzerine uzun zamandır düşündüğüm, üstüne okuduğum, araştırma yaptığım bir meseleden söz ediyorum. Yoksa Okul Tıraşı da yukarıda söz ettiğim filmler de Türkiye’de son dönemde çekilmiş bence en iyi filmler, herkesin izlemesini tavsiye ederim. Bir yandan da bunları konuşmayı umarak tavsiye ederim. Türkiye’de sinemayla ilgili birçok etkinlik yapılıyor, her yerde paneller düzenleniyor, akademisyenler konuşuyor ama ben böylesi bir konunun konuşulduğuna pek rastlamıyorum. İyi filmlerin hakkını verelim, iyi olduklarını söyleyelim ve bir yandan bunları da konuşalım.
Okul Tıraşı’na ilişkin son bir not; amatör çocuk oyuncular da profesyonel oyuncu olan öğretmen karakterleri kadar başarılılar. Gerçekten doğal, gerçekten soğuğu hissettiğimiz “gerçek” bir film izliyoruz. Film Mubi’den ayrılmadan yakalayın. İyi seyirler…