Tennyson’ın Öldüğü Gün (Penny Dreadful ’a Edebi Bakış) | Özgün Muti

 Tennyson’ın Öldüğü Gün (Penny Dreadful ’a Edebi Bakış) | Özgün Muti

Penny Dreadful, son sezonunun açılışını İngiliz şair Alfred Tennyson’ın öldüğü günü konu edinerek yapmıştı. Viktorya döneminin önemli bir temsilcisi olan İngiliz şair, dizinin ilk bölümünde yas havasının hâkim olduğu puslu Londra görüntüleriyle ve birden çok alıntı ile anıldı.

Vanessa, koskoca malikânede tek başına kalmıştı, mektuplar birikmiş, her yer toz toprak, mobilya ise beyaz örtülerle kaplanmıştı. Depresyonun dibindeki Vanessa’yı derin uykusundan geçtiğimiz sezonun en renkli karakteri Ferdinand Lyle uyandırır.

“Tennyson öldü,” der. “Hani, Coleridge ile akşam yemeklerinde buluşan, Wordsworth ile yürüyüş yapan Tennyson. Bu ölüm bir çağın bitişini de haber veriyor. Modern zamanlara geçildiğinin şiirsel bağı.”

Sonra da şairin 17. yüzyılda yazıp 1849’da tamamladığı In Memoriam A.H.H., isimli şiirinden aşağıdaki alıntıyı yapar:

I hold it true, whate’er befall;
I feel it, when I sorrow most;
‘Tis better to have loved and lost
Than never to have loved at all.

“Ne sorun olursa olsun, kabullenebilirim
En acılı anımda bile değişmez bu hissim
Çünkü hiç sevip sevilmemektense,
Sevip sevilip kaybetmeyi yeğlerim”

Bölümün sonunda kendine çeki düzen veren Vanessa, karanlık gökyüzüne bakarak sigara içerken Tennyson’ın bir başka şiirinden aşağıdaki anlamlı dizeleri mırıldanır:

Beat, happy stars, timing with things below,
Beat with my heart more blest than heart can tell,
Blest, but for some dark undercurrent woe that seems to draw – but it shall not be so:
Let all be well, be well.

“Atın, mutlu yıldızlar, aşağıdaki şeylerle ahenk içinde atın,
kalbimle birlikte, kimsenin dile getiremeyeceği huzurla atın,
huzurlu ama saklı bir kederin gölgesinde, cezbeder gibi sanki -ama öyle de olmasa keşke:
Güzel olsun her şey, güzel olsun.”

Böylelikle, Tennyson’ın ölümü bir çağın bitişini simgelerken Vanessa’nın da içinde yeniden umut yeşermesine yardımcı olur.

Bu etkileyici başlangıcı, Penny Dreadful dünyasına katılan yeni edebi karakterler ve dizinin ilk sezonundan beri alışık olduğumuz Romantik dönem şiirleri izledi.

Örneğin, Vanessa’nın analisti Doktor Seward, Bram Stoker’ın Dracula romanında Carfax akıl hastanesinin yöneticisiydi, dizideki asistanı Renfield de özel ilgilendiği hastası.

Diğer yeni ve aslında beklediğimiz karakter ise Robert Louis Stevenson’ın klasikleşmiş hikâyesinden Dr. Jekyll’dı. Jekyll, “Hepimizin içinde bizi meydana getiren iki şey var. Özümüzde. Karanlık ve aydınlık, şeytan ve melek. İkisi arasındaki çekişme hayatlarımıza enerji veren harekettir. Bu ikilik, bizi biz yapan,” diyerek Penny Dreadful evreninde yerini doldurdu.

Ve bu sezon nihayet Dracula ile tanıştık. Dr. Sweet’i gördüğümüz ilk anda o tatlı bakışlarının altında bir gecenin yaratığı olduğu belliydi. Vanessa’nın bir Viktoryen kadınına yakışmayacak şekilde (!), Jules Verne ile büyümüş, Kaptan Nemo gibi yaşamak istemiş Dr. Sweet’i Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ı izlemeye çağırması da bir diğer edebi not olarak düştü hafımıza.

Bir edebi karakter olmayan ama okumayı seven Caliban’ın oğlu Jack de hasta yatağında Robert Louis Stevenson’ın 1886’da basılan “Kidnapped (Kaçırılmış Çocuk)” isimli tarihi macera romanından karakterleri sayıklıyordu.

A Blade of Grass

Gelelim tüm sezonların en etkileyici bölümündeki referansa. Eva Green ve Rory Kinnear’ın ödüllere boğulması gereken performansları ile unutulmayacak bu bölümde görüyoruz ki aslında Caliban yani John Clare, önceki mütevazı hayatında şiirden nefret edermiş.

Vanessa’nın şiir tutkusunu öğrendikten sonra, oğlunun en sevdiği yazar Robert Louis Stevenson’ın “My Shadow (Gölgem)” isimli şiirinden bir kısmı okuyor Clare, Vanessa’ya:

I have a little shadow that goes in and out with me,
And what can be the use of him is more than I can see.
He is very, very like me from the heels up to the head;
And I see him jump before me, when I jump into my bed.

“Benimle birlikte girip çıkan küçük bir gölgem var
Ve benim görebiliyor olmamdan başka ne için var, bilmiyorum.
Bana çok ama çok, tepeden tırnağa kadar benzer.
Ben yatağıma atlamadan önce, yatağıma o atlar.”

Vanessa’nın Aydınlanması

Geçmişindeki kayıp anları hatırlayıp şeytanıyla yüzleşen Vanessa, tatlı sevdiğinin düşmanının ta kendisi olduğunu anladığı an, yine Romantik akım temsilcilerinden İngiliz şair Percy Bysshe Shelley’nin “Alastor or, The Spirit of Solitude” şiirinden şu anlamlı alıntıyı yapar:

I have made my bed
In charnels and on coffins, where black death
Keeps record of the trophies won from thee,
Hoping to still these obstinate questionings
Of thee and thine, by forcing some lone ghost
Thy messenger, to render up the tale
Of what we are.

“Yatağımı kabristanların ve tabutların arasına kurdum.
Kara Ölüm’ün kazandığı ganimetleri sergilediği yere…” 

Vanessa’nın Ardından

Vanessa’nın hepimizi yasa boğan ölümünün ardından mezarını son ziyaret eden kadim dostu John Clare oldu. John’un, mezar başında söylediği mısralar ise William Wordsworth’ün “Ode: Intimations of Immortality from Recollections of Early Childhood” isimli eserindendi. Bir not da birinci sezondan gelsin: Daha önce bu şiirden birkaç mısrayı Frankenstein’dan da duymuştuk.

Doğanın ebedi güzelliği karşısında insan yaşamı ve gençliğin geçiciliğinin konu edildiği şiirden Vanessa’ya atfedilen mısralar da şöyleydi:

“There was a time when meadow, grove, and stream…
The earth, and every common sight, to me…
did seem appareled in celestial light.
The glory and the freshness of a dream.
It is not now as it hath been of yore.
Turn whereso’er I may, by night or day, the things which I have seen I now can see no more.
But there’s a tree, of many, one.
A single field which I have looked upon.
Both of them speak of something that is gone.
The pansy at my feet doth the same tale repeat.
Whither is fled the visionary gleam?
Where is it now, the glory and the dream?”

Ağıt

Dizinin nihayetine erdiğini sondan ikinci bölüm öncesinde senarist Logan’ın kötü sürprizlerle dolu konuşmasından öğrendik. Logan, Vanessa’nın söyleyeceklerinin tükendiğini, 3.sezonu, zaten bitirmek üzere planladıklarını söylese de Vanessa’nın reyting kurbanı olup olmadığı, son anda iptal edilip edilmediği hâlâ bir soru işareti. Bu sorunun cevabı belki de son iki bölüme bakılarak verilebilir. Zira, son iki bölüme kadar her sezonun her bir bölümü incelikle yazılmış, şiir gibi dizinin son iki bölümde aceleyle toparlanmaya çalışıldığı, hak ettiği sonu veremediği aşikâr.

John Logan, diziyi yaratma sürecinde asıl ilham kaynağının romantik şiir olduğunu söylemişti başka bir röportajında. Yarattığı karanlık ve edebi atmosferi, kendi deyimi ile Wordsworthvari bir ilkbahar gecesinde düşünmüş. O ilkbahar gecesinin hatırına, biz Penny Dreadful’u, ömrü kısa ama her açıdan zengin, Viktoryen atmosferi ile bohemleştiren, karanlık ve gizemli anlatımı ile gotik tutkunlarını cezbeden kendine özgü bir macera olarak hatırlayacağız. Vanessa bizim gönlümüzde “karanlıklar tanrıçası, zarif akrep” olarak her zaman yerini koruyacak.

Kayıp ruhların bulunması dileğimle,

Elveda Penny Dreadful.

 

Şiir çevirileri: Naz082

Özgün Muti

1981’de İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. Serbest avukatlık ve editörlük yapıyor; okudukları ve izledikleri üzerine yazıyor. Fabilog’un kurucu, Fabisad’ın yönetim kurulu üyesi. Uykudaki bir Cylon olduğu fantazisi ile yaşıyor ve uyanacağı günü bekliyor.

Related post