Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Röportaj: Başarılı Oyuncu Furkan Andıç
Son dönemin beğeniyle izlenen, başarılı oyuncularından Furkan Andıç… Oyunculuk kariyerine 2011’de Kolej Günlüğü dizisinde canlandırdığı Mert karakteriyle başladı. Ardından yıllar içinde Adını Feriha Koydum, Kaçak Gelinler, Kardeş Çocukları ve Her Yerde Sen gibi dizilerde başarıyla canlandırdığı farklı karakterlerle izleyicilerin karşısına çıktı. Furkan Andıç, şu sıralarda da TRT1‘de ekranlara gelen, başrolü Miray Daner’le paylaştığı Kara Tahta dizisinde Atlas karakterini canlandırıyor. Biz de başarılı oyuncuyla keyifli bir kapak çekimi gerçekleştirdik; kariyerini, gelecek planlarını ve Kara Tahta dizisini konuştuk.
Şu sıralar TRT1’de ekranlara gelen Kara Tahta dizisinde yer alıyorsunuz. Nasıl gelişti bu süreç, projeye nasıl dahil oldunuz?
2020’nin sonundan beri biraz geri çekilip kendimle vakit geçirme ve kendime yatırım yapma fırsatı buldum. Bu süre içerisinde gerçekten içime sinen bir iş yapmak istediğime dair kendime bir söz verdim. Birçok işle görüştük ancak bir türlü tam anlamıyla kendimi o karakterlerde göremiyordum. Ancak Kara Tahta projesine dahil olmam beklediğimden daha hızlı oldu diyebilirim. Dürüst olmam gerekirse bir proje geldiğinde hemen aynı gün okuyup ertesi gün görüşmeye gitmek pek tercih ettiğim bir yöntem değil. Biraz daha vakit ayırıp üzerine düşünmeye çalışırım. Ancak bu her zaman çalışan bir yöntem değil. Düşündükçe heyecanlanmanın yanı sıra projeden soğuma da ihtimal dahilinde. Ancak yapımcımız Süreyya Yaşar Önal’dan gelen teklifle birlikte yönetmenin de Ender Mıhlar olduğunu öğrendiğimde, o gün senaryoları okuyup ertesi gün görüşmeye gittim. O gün gerek partnerim Miray, gerek yapımcımız, gerekse Ender’in ilgisi bana bir anda projenin bir parçası olduğumu hissettirdi. Öte yandan hikâyenin örgüsü, Atlas karakterinin yaraları, motivasyonu ve hedefleri beni oldukça heyecanlandırdı. Uzun zaman sonra istediğim yerde hissettim kendimi.
Okurlarımız için biraz diziden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir hikâye bekliyor bizi?
Seyircinin beğenisine sunduğumuz hikâyemizi aslına bakarsanız tek başlık altında toplamak haksızlık olacaktır. Özet geçmem gerekirse bir eğitim sistemi eleştirisi mevcut hikâyemizde. Geleneksel eğitim şekli ile yenilikçi eğitim sistemini karşı karşıya getiriyoruz. Bir baba-oğul açmazımız, yarım kalmış bir aşk ve intikam hikâyemiz mevcut diyebilirim.
Yıllar sonra kendi okuluna atanan matematik öğretmeni Atlas’ı canlandırıyorsunuz. Karakterinizden bahsedebilir misiniz bize?
Çocukluğu ve gençliğinde babası tarafından yok sayılmış bir karakter Atlas. Ama Atlas hakkında en umut verici şey, içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmek adına kendisi ve çevresi için en verimli çözüm yolunu bulmuş olmasıdır. Yani başkalarına fayda sağlayarak kendini tedavi etmek. Bu yüzden babasının mesleği olan öğretmenliği seçmiş ve bu yolda yaşadığı trajedileri öğrencilerinden uzak tutmak için elinden geleni yapacaktır. Kendisi nahif, sakin ve analitik düşünen biridir.
Miray Daner rol arkadaşınız. Dizide Irmak’ı canlandırıyor. Atlas ve Irmak’ın nasıl bir ilişkisi var?
Atlas ve Irmak’ın maalesef araya yılların girdiği, yarım kalan bir ilişkisi var. Bu yüzden de günümüze geldiğimizde kırılgan ve hassas bir noktada bu ilişki. Ben Atlas ve Irmak’ın ilişkisini Japonların “kintsugi” sanatının bir öğretisi gibi algılıyorum. Kırıldıktan sonra onarılması çok zor olan vazoların tekrar onarılması, onarılan vazonun kıymetinin çok daha fazla olması anlayışıyla… Her ne kadar Atlas terk edip gitmiş gibi görünse de gittiği yerde hep Irmak’ı aradığını göreceğiz. Fakat kırılanın onarılması için bunu Irmak’ın da görebilmesi gerekecek…
Miray Daner’le çalışmak nasıl bir tecrübe?
Miray gerçekten çok değerli, çok çalışkan ve hepsinden öte müthiş yetenekli biri. Çok genç yaştan beri oldukça önemli projelerde yer almış, çok kez ne denli başarılı olduğunu seyircilere göstermiş bir oyuncu. Onunla çalışmak gerçekten çok keyifli, umarım uzun soluklu bir partnerliğimiz olur.
Cengiz Bozkurt, Çiçek Dilligil, Selen Uçer gibi oyuncularla birliktesiniz. Sette nasıl bir ortam var?
Ben oyunculuk mesleğinin her an ve her şekilde geliştirilebilir olmasından dolayı çok mutluyum ve elimden geldiği kadar bunu kullanmak isterim. Bu gibi isimlerle de çalışırken bunun avantajını sonuna kadar kullanırım. Açıkçası çok profesyonel ve aynı zamanda eğlenceli bir set. Tabii ki bu saydığınız çok kıymetli isimler ve haliyle bu durum, benim karşılıklı sahnelerimizde normalden daha dikkatli ve algılarımın açık olmasını sağlıyor. Çünkü sadece derste değil, hayatın akışında çalışırken de öğrenme devam ediyor. Mesleğimizin başka bir güzelliğiyse hepimizin içinden çıkan şeyin biricik olması… Yani aynı şekilde Miray, Kerem ve diğer oyuncular da bu söylediğim sürece dahiller aslında. Daha lokomotif karakterler olduğu için buradan tekrar söylemek isterim ki ikisi de çok profesyonel ve yetenekli oyuncular, onlarla çalışmak benim için çok keyifli…
Dizinin yönetmen koltuğunda Ender Mıhlar oturuyor. Kendisiyle daha önce de Her Yerde Sen dizisinde birlikte çalışmıştınız. Bu bir avantaj oldu mu sizin için?
Hem de nasıl! Ender Mıhlar bence dizi-sinema sektörümüzün oldukça genç ve yetenekli yönetmenlerinden. Benim için en önemli avantajı ise müthiş keyifli bir iletişim dilinin olması. Setlerde uzun saatler, uzun süreli işler çekiyoruz. Hal böyle olunca yönetmen-oyuncu ilişkisinin hızlı ve etkili bir alışverişe dayalı olması gerektiğini düşünüyorum. Neşeli ve güleryüzlü biri olmasının yanında her sahnenin her detayına hâkim olması ve oyuncuların karakterlerle veya sahnelerle ilgili sorular için onlarla kafa yorması gerçekten nadir bulunan değerli özellikler. Her Yerde Sen projesinden sonra da devam ettirdiğimiz sıkı bir arkadaşlığımız var. Yani her anlamda Ender Hoca’yla çalışmanın avantajını yaşıyorum diyebilirim.
Karakteriniz için nasıl hazırlandınız? Herhangi bir önçalışma yaptınız mı?
Tabii ki her projede olduğu gibi Atlas için de önçalışma yapmaya özen gösterdik. Ancak zamanımızın darlığı burada ciddi bir bariyerdi. Miray’la birlikte hızlıca İbrahim Çiçek ile çalışmaya başladık. Birçok kez hem karakterler hem de sahneler üzerine konuşup karakterlerin farklı yönlerini, motivasyonlarını ve beklentilerini görmeye çalıştık. Yine aynı süre içerisinde birçok öğretmenle görüşüp onları daha iyi tanımaya gayret ettim. Atlas gibi idealist bir öğretmenin sistem dahilinde ne tür sorunları nasıl bir yaklaşımla çözebileceğini gerçek öğretmenlerin fikirlerine danışarak düşündüm. Yine Cengiz Bey ve Kerem’le okumalar yapıp Atlas-Arif, Atlas-Bekir arasındaki ilişkilerde nereye dikkat etmemiz gerektiğine çalıştık. Keşke daha fazla vaktimiz olsaydı da farklı metotlar üzerine çalışıp çok daha oturmuş karakterler yaratabilseydik. Ancak kısıtlı da olsa zamanımız, ekip olarak iyi bir konsantrasyonla etkili adımlar attığımızı düşünüyorum.
Bu dizi kariyerinizde nerede konumlanıyor? Sizi daha önce birçok defa romantik komedi türünde izledik. Şimdi farklı bir yapımla karşımızdasınız. Bilinçli bir tercih miydi bu?
Romantik komedi gerçekten keyif aldığım bir tür. Ancak son dönemde yazılan ve çekilen romantik komediler arasında çok benzer temeller ve karakterler gözlemledim. Birden fazla aynı tür projede yer aldığınızda kendinizi tekrar ediyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Bu yüzden kariyerimin bu aşamasında romantik komedi türünde bir TV dizisi yapmama kararı almıştım. Değerlendirdiğim projeler ve Kara Tahta da bu şekilde bilinçli bir yaklaşımdı. Ayrıca belirtmek isterim ki, romantik komedi gerçekten çok eğlenceli bir tür. Eskiden sadece yaz aylarında kanalların ucuz prodüksiyonla içerik çıkarttığı bir türken bugüne geldiğimizde gerek yurtdışı satışları, gerek reklam gelirleri derken ülkenin büyük ölçekli tüm yapımcılarının bu tür içerikler üretmeye başladığını görüyoruz. İlk dönemler daha çok Ortadoğu’da olan yurtdışı izleyici kitlesi, romantik komediyle birlikte Avrupa ve hatta daha batıya ciddi bir büyüme yaşadı. Birçok dizimiz ve oyuncuları Avrupa’ya gidiyor, oranın markalarıyla işbirlikleri yapıyor, oranın komitelerinden ödüller kazanıyor.
Biraz kariyerinizden de bahsetmek istiyorum. Oyunculuk hep istediğiniz bir meslek miydi?
Bu soruya sıklıkla cevap verdiğimi hatırlıyorum ancak sizler için bir kez daha özetlemek isterim. Çocukluğumda hep basketbolcu olacağımı düşünürdüm. Kendimi bildim bileli antrenmana gittim. Ancak ne zaman ki 2008 yazında çalışmak için gittiğim Antalya’da bir otelde animatör olarak işe başladım ve sahneye çıktım, o zaman bunun mesleğim olabileceği fikri girdi aklıma. O günden bugüne hep oyunculuk için çalıştım. Profesyonel olarak sektördeki yolculuğum küçük reklam filmlerinde yer almakla başladı. İlk oyunculuk deneyimimse dönemin yeni kanalı TNT’nin Kolej Günlüğü dizisiydi. Sonrasını biliyoruz sanırım 🙂
Oyunculuk beklediğiniz gibi çıktı mı? Zorlandığınız konular oldu mu?
Her meslekte olduğu gibi oyunculuğun da insanları zorlayan birçok yönü vardır. Mesleğimizin insan psikolojisiyle çok yakın bir ilişkisi olduğu için o konuda kendimi geliştirmek bu işin en keyifli yanı diyebilirim. Başka karakterleri anlamak, gözlemlemek için kafa yorarken insanın kendinde bir şeyler keşfetmesi, kendine dair farkındalık yaşaması gerçekten çok değerli. Bir karakteri seyirciye tanıtmak ve sevdirmeninse oldukça efor gerektiren bir iş olduğunu düşünüyorum ama bu da işin keyifli kısmı. Zorlandığım konu ise açıkçası televizyon dizilerindeki kaos içerisinde işimizi yapmak diyebilirim. Son yıllarda mikrofon uzatılan her oyuncu gibi ben de TV dizilerindeki sürelerden şikâyet edebilirim 🙂 Ancak bu ne zaman, nasıl çözümlenecek, açıkçası bir fikrim yok. Uzun çalışma saatlerinde kamera önünde olmak ve fiziki ve ruhsal yorgunluğunu bir kenara bırakıp işini yapmaya çalışmak gerçekten çok kolay değil. Çünkü kamera önünde olduğumuz için, en hızlı yargılanacak kişi de biz oluyoruz. Bu biraz beni zorlayan ve zaman zaman uzaklaştıran bir konu.
Yer aldığınız projelere karar verirken nasıl bir değerlendirme süreci geçiriyorsunuz, ne gibi kriterleriniz var? Daha önce reddettiğiniz bir proje oldu mu?
İşin bu bölümünde açıkçası yalnız değilim. Ekibimizle birlikte önce hikâye ve bütünlüğe bakıyoruz. Hemen ardından karakterin hikâyedeki konumu, özellikleri, geldiği ve gideceği yolun potansiyelini değerlendiriyoruz. Renkli, yaralı, defolu karakterler oynamak inanın birçok oyuncunun hayali. Hemen ardından senaryo diline ve diyaloglara bakıyoruz. Senaryonun karakterleri ayrıştıran, seyirciye her karakter için dokunacak bir dil barındırmasının hikâyeye sürdürülebilirlik kattığına inanıyorum. Reddettiğimiz projeler elbette oldu. Birçok sebepten sevebildiğimiz gibi, birçok sebepten de projeye ısınamayıp kendimizi dahil hissetmediğimiz oluyor. O zaman teşekkür etmek durumunda kalıyoruz. Böylece o projede başkasının kısmeti oluyor. Sonrasında izleyip bazen iyi ki olmamışız dediklerimiz de olmuyor değil 🙂
İleride oyunculuğun yanında yönetmenlik ya da senaristlik düşünür müsünüz? Bunlara dair projeleriniz var mı?
Kesinlikle evet. Üzerinde çalıştığım iki üç farklı hikâye var ancak hazır olmaktan biraz uzak olduklarını söyleyebilirim. Umuyorum 2023 yazında kendi yazdığım kısa filmi çekerim. Böyle bir hedef koydum kendime. Umarım işler yolunda gider. Çünkü oyunculuğun yanında yönetmenlik, yazarlık ve yapımcılık gerçekten hayal ettiğim ve üzerinde çalıştığım bir serüven. Bu konuda iyi miyim, değil miyim bunu zamanla göreceğiz 🙂 Ama bu endüstride hayatının yarısını harcamış biri olarak artık üretken olmanın benim için daha değerli olduğuna inanıyorum.
Kariyerinizde ilham aldığınız oyuncular var mı?
Dediğim gibi, her oyuncunun içinden çıkan şey biriciktir ve ona aittir, taklit edilemez. Bu sebeple ilham olabileceğini düşündüğüm bir oyuncu yok fakat beğendiğim oyuncular var… Sean Penn, Eddie Redmayne, Matthew McConaughey, Şener Şen ve şu an aklıma gelmeyen birçok isim daha…
Kariyerinizde bundan sonrası için hedefleriniz neler? Dijital platformlar için proje çalışmalarınız var mı örneğin?
Açıkçası kendimle ilgili hissettiğim, bundan sonra dijital projeleri önceliklendirmek diyebilirim. Geçtiğimiz sene de çalışmalarımız oldu ancak maalesef proje hayata geçmedi. İleride dijitalde göreceli olarak daha özgün hikâyelerin olduğu projelerde yer almak isterim ancak şu an tüm odağım Kara Tahta ve Atlas’ta.
Geçtiğimiz aylarda epilepsiyle ilgili bir farkındalık projesinde yer aldınız. Neden böyle bir proje tercih ettiniz? Nasıl geçti bu süreç?
Ülkemizde ve dünyada temel hak ve özgürlükleri benimseyen, ayrımcılığa karşı çıkan, hiçbir bireyin diğerinden üstün olmadığını anlatmaya çalışan birçok hareket var. Epilepsili bireyler de maalesef topluma yayılmış olan bilgi kirliliği yüzünden ciddi bir mağduriyet ve toplum tarafından dışlanma yaşıyorlar. Türk Epilepsi ile Savaş Derneği de son birkaç yıldır farklı bir anlatım dili benimseyerek, toplumda oluşmuş bu önyargıları yıkmaya çalışan bir STK. Bu sene ise ajansımla birlikte bir görüşme sağlayarak, kampanya mesajlarını benimle birlikte anlatmak istediklerini ilettiler. Ben de açıkçası çok severek projeye dahil oldum. Epilepsili bireylerin evlenemeyecekleri, çalışamayacakları ve çocuk sahibi olamayacaklarına dair gelişmiş bir önyargıyı biraz da mizahla yıkmaya çalıştık. Ayrıca nöbet geçiren bir epilepsili bireye nasıl davranılması gerektiğine dair ipuçları verdik. Gerek yerel yönetimlerin gerek medyanın destekleriyle oldukça güzel bir erişim sağladığımıza inanıyorum. Umarız mesajımızı aktarabilmişizdir.
Son dönemde izlediğiniz ve beğendiğiniz diziler ya da filmler var mı?
Succession ve Euphoria
Keşke ekrana ya da sinemaya uyarlansa ve ben canlandırsam dediğiniz bir edebi karakter/roman var mı?
Hakan Günday’ın Malafa romanında herkesi tezgâhında ağırlayan Kozan karakterini canlandırmak isterdim.
Bu röportaj, Episode’un 39. sayısında yayımlanmıştır.