Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Röportaj: Sevilen Komedyen Aslı İnandık
Oben Budak’ın Episode’un 43. sayısı için Aslı İnandık’la gerçekleştirdiği röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz.
O artık sadece en sevilen komedyenlerden biri değil, bir sonraki hamlesi merakla beklenen isimler arasına girdi. Ama kabul etmeliyiz ki onu bir belgesel yapımda görmeyi hiç beklemiyorduk. Aslında o bile kendisini bir belgeselde hayal edemiyormuş. GAİN‘in yeni projesi Heykel Mi? için konuşurken kendisi anlattı.
Seni bir belgesel yapımda görmek beni şaşırttı.
Beni belgesel bir yapımda görmek beni de şaşırttı, ne yalan söyleyeyim. (Gülüyor)
Yani yapımı kendi komedi evrenine dönüştürmeyi başarmışsın ama işin sonunda ciddiyetiyle, bilgilerle dolu bir belgeselle karşımızdasın. Yaratım süreci nasıl gelişti, kimin fikriydi?
Bir gün GAİN’e toplantıya gittik, bize Türkiye’deki heykellerle ilgili bir program yapmak istediklerini ve bunu benimle yapmak istediklerini söylediler. Kulağa çok güzel geliyordu. Hızlıca ekip kurdum, yönetmenimiz Ferit Katipoğlu ve editörümüz Bener Karaçor ile kafa kafaya verip projeyi baştan sona tasarladık. Bir belgesel yapmak bizim fikrimizdi çünkü biz de merak ediyorduk. Yansıtmadan önce öğrenmeliydik.
Projeyi geliştirirken GAİN de yaratım sürecine dahil miydi?
GAİN ekibi hep sürece dahildi ama bizim fikirlerimize, isteklerimize son derece saygılıydılar. Defalarca toplantıya gittik beraber, fikir alışverişinde bulunduk. Onların da çok katkısı oldu yaratım sürecine.
İzlediğimiz kadarıyla şehir şehir dolaşmışsınız. Tiyatro turnesine gidilir gibi yollara mı düşüldü?
Tiyatro turnesine gidilir gibi yollara düşüldü, tam da öyle. Ama araya uzun tatiller de aldık, almak durumunda kaldık. Önce yakın şehirlerde biraz piştik. Kaydettiklerimizden neler çalışıyor, neler çalışmıyor, kimlerle konuşmak gerekiyor, bu iş neyi istiyor diye görmemiz gerekiyordu. Nefes almamız gerektiğinde de İstanbul’da uzun molalar verip izlemeler yaptık. Üstüne tartışıp uzak şehirlere sonradan gittik. Altı aya yayılan bir süreç oldu toplamda.
Yönetmeniniz Ferit Katipoğlu ile uyumunuz nasıl oldu? Ben kendisinin çektiği kısaları da reklam filmlerini de ilgiyle takip ediyorum. Belgesele de gayet iyi oturmuş onun bakış açısı. Bir arkadaşlık var mıydı temelinde?
BluTV’deki “Podacto Stüdyo” projesinde beraber çalışmıştık, sevmiştik de birbirimizi bir hayli. Bu proje için onu aradığımda o da çok heyecanlandı, hemen bir araya geldik ve çalışmaya başladık. Kafası çok hızlı ve değişik çalışıyor, gözü kimselerin görmediği şeyleri görüyor. İyi ki var diyorum bu yüzden. Çok tuhaftır, çok uzun yıllar beraber çalışıyormuşçasına uyum yakaladık kısa sürede. Beraber delirip kudurabileceğim nefis
bir dost da kazandım bu proje sayesinde, daha ne olsun.
Belgeselde konusu geçen, şehri koruyan dev bir horoz temalı filmi Ferit’le çekmek ister miydin? Ya da yine yapımda bahsettiğiniz Godzilla vs Denizli Horozu filmini?
(Gülüyor) Bunu ben isterdim de Ferit’e sormalıyım.
Gittiğin illerde konuştuğun isimler aslında senin bir komedyen olduğunun farkında mıydı? Yoksa yollara düşen TRT spikeri edasıyla mı gezdin? Çünkü bir kısmı çok ciddi bir şekilde konuyu aydınlattığını zannederken bir kısmı da eğleniyor.
Yollara düşen TRT spikeri edasıyla gezdim, işimi ciddiye aldım. Ancak elbette konuştuklarımızdan beni tanıyanlar, kendileri tanımasa bile etraflarında beni tanıyanlar oluyordu.
Henüz uzaktan bakarken kendini gülme krizinin ortasında bulacağın eserler izletiyorsun bize. Bir de bunlardan bazılarının yaratıcılarıyla konuşmuşsun. O anları çok merak ediyorum, heykeltıraşları gülmeden dinlemek zor olmuyor muydu? Mısır heykelinin ucundan su fışkırmasının hikâyesini dinlerken ben kendimi tutamazdım mesela.
Yani o an çok tuhaf bir şey oluyor. Gülmüyorsun. Çünkü “Belli ki güleceğiz abiii!” diye çıktığımız bu yolda, bu işin parçası olmuş kişileri dinledikçe ve onları anlamaya çalıştıkça anlattıkları yer yer mantıklı gelmeye başladı. Zaman zaman onlarla bazı konularda empati kurmaya başladığımızı fark ettik. Ha, gülmekten çekemediğimiz röportajlar da olmadı değil, yalan yok! Mesela o bahsettiğin heykelin ucundan su akıtma sorusunu sordum ve Orhan Bey bana, “Başka yerden akıtamazsın, bu evrensel bir şey,” dedi. Mantıklıydı, bu evrensel bir gerçekti.
İzledikten sonra arayıp tepki gösteren konuğunuz oldu mu?
Oldu ama yalnızca bir kişi. Kimsenin gerçekte söylemediği bir sözü ya da çekilmemiş bir görüntüyü kullanmadık. Her şey gerçekti. Kimse cast merkezlerinden bulduğumuz oyuncular değildi. Herkes gerçekten oradaydı ve ben sorularımı sordum, onlar anlattı.
Heykelleri yakından gören biri olarak, bu heykeller güzellik anlayışımızı temsil ediyor olabilir
mi?
İnan, bu sorunun peşine çok düştük. Ama bu bence kişiden kişiye değişen bir şey. Son bölümde Hasan Fehmi hocamız bu sorunun cevabını bir hayli iyi veriyor bana göre. Kişisel fikrimi soruyorsan bu heykeller benim estetik anlayışımı temsil etmiyor.
Tüm röportajın en zor sorusunu sormak istiyorum, lütfen iyi düşünerek cevapla: En çok hangi heykelden etkilendin?
Karacakız ve Karacaoğlan heykelinden. Gerçekten anlatılmaz yaşanır dedikleri cinsten bir deneyim oldu, bir dinlenme tesisindeki bu iki heykelle karşılaşmak.
Yaz planın nedir? Seni görebileceğimiz projeler var mı?
Evet, bir film var, ağustosta sete çıkıyoruz. Üzerine bir de tiyatro oyunu hazırlığı içindeyim. İkisi de nefis. Pek heyecanlıyım bu konularda. Ama önce güzel bir yaz tatili tabii.
Sosyal medya paylaşımlarının arkasında bir ekip çalışması var. İnsanlar zannediyor ki telefonu açıp içinden ne gelirse onu söylüyorsun. Bu iş için bu kadar çalışıp senaryolar üretirken olayın hafife alınması insanın kalbini kırıyor mu? Ben olsam dakika başı kendimi açıklama gereği duyardım.
Başlarda üzülüyordum çünkü bizde bir algı var. Sanki “sadece ekranlarda olursan ve orası için üretirsen, televizyondaki bir dizide oynarsan” saygı duyulacak biri oluyorsun. Ancak sosyal medyada yapılan her şey ve herkes bunu “kolay” yoldan yapıp ünlü olmaya bakıyor. Oysa dünya değişiyor ve buna direnmek bana ilginç geliyor. Bence ürettiğin sürece, yazdığın, çizdiğin, bir karakter yarattığın, ortaya nitelikli bir şey koyduğun sürece platform sadece bir araç haline geliyor. Bu araç eskiden sadece perdeydi, televizyondu. Artık sosyal medya da var. İnsanlar kimsenin elinden tutmasını beklemeden kendilerini gösterme fırsatı buluyor. Elbette bunu kötüye kullanan da var ama ben orada sadece üretim yaparak var olmaya çalışıyorum. Ve zaman içinde bana gelen kötü yorumlarla da barıştım artık. Neticede 9 yıl oldu, hâlâ bu platformda üretiyorum ve beni mutlu eden bir şey var burada, artık insanlar bunu görüyor. Değer veriyorlar üretimime, saygı duyuyorlar.
Zaman içinde oluşturduğun dili, insan sahnelerde de görmek istiyor. Eminim sen de çok istiyorsundur ama Aslı İnandık Stand-Up Show takriben ne zaman gelir?
Ah, Oben! Bir ara başlamıştım stand-up yazmaya ama yazıp yazıp en başa dönüp okuyorum ve kendimi yargılıyorum, yok bu olmamış, şu daha iyi olabilir falan diye. Hep yazıp yazıp siliyorum sonradan yazdıklarımı. (Gülüyor) Bu yüzden sosyal medya iyi geliyor şimdilik, silmeme fırsat kalmadan aklıma geldiği anda çekiyorum ve hemen koyuyorum, sonra ne olacaksa oluyor. Sanırım stand-up için biraz daha güçlenmem lazım, psikolojik olarak güçlenmem lazım. Ama söz, mutlaka yapacağım bir noktada!