“Sektörün esas sorunu ‘iyi proje geliştirememek’”: Yamaç Okur – Özel Röportaj

Özlem Özdemir
Özlem Özdemir
TarafındanÖzlem Özdemir
1984 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu, aynı bölümde yüksek lisans yaparken eğitim yayıncılığı alanında çalışmaya başladı, iki yıl sonra kültür yayıncılığı alanına geçti. Bilim ve...
31 dakikalık okuma

Boğaziçi Üniversitesi’nden Altyazı dergisine, bağımsız sinemadan Ay Yapım’a, oradan da FARO’nun kuruluşuna uzanan bir üretim yolculuğu… Yapımcı Yamaç Okur’la sinema ve televizyon arasında kurduğu yaratıcı dengeyi, sektörün dönüşümünü, proje geliştirme anlayışını ve heyecanla beklenen yeni dizisi Veliaht’ı konuştuk. Genç yapımcılar ve içerik üreticileri için ilham verici bir söyleşi…

Yamaç Bey, öncelikle yapımcılığa nasıl başladınız? Buradan başlamak isteriz.

Yamaç Okur: Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarım, ağırlıklı olarak öğrenci kulüplerinde, özellikle de Sinema Kulübü’nde geçti. Dergicilik, atölye çalışmaları, makinistlik, film gösterimleri derken zamanımın büyük kısmını sinemaya ayırıyordum. Mezun olduktan sonra pek çok Boğaziçili gibi özel sektörde işe başladım. Ancak sinema peşimi bırakmadı.

İstifa ettikten sonra Mithat Alam’ın öğrencilerinden oluşan bir grupla birlikte, idealist bir yaklaşımla Altyazı Aylık Sinema Dergisi’ni kurduk. Aynı dönemde Mithat Bey, Boğaziçi Üniversitesi’nde Mithat Alam Film Merkezi’ni açtı. Biz de öğrencileri olarak merkezde aktif rol aldık. Birkaç yıl içinde Altyazı ve Film Merkezi birbirine entegre oldu. Derginin imtiyaz hakkını merkeze devrettikten sonra yaklaşık on yıl boyunca Film Merkezi’nde yöneticilik yaptım. Bu dönem benim için çok kıymetlidir; birçok öğrencinin sinema tutkusuna yön vermeye çalıştık. Merkez, İstanbul’un kültür-sanat hayatında önemli bir yere geldi, Altyazı ise sinema yayıncılığında hem ulusal hem uluslararası ölçekte bir referans haline geldi. Bu süreçte ilgim, sinemanın sadece sanatsal değil, yapımcılık ve dağıtım gibi endüstriyel yönlerine de kaymaya başladı. Mithat Alam Film Merkezi’nin kurumsallaşmasının ardından yine Mithat Bey’in öğrencilerinden oluşan bir ekiple ilk yapım şirketimiz Bulut Film’i kurduk. Yapımcılık serüvenim böyle başladı.

Bağımsız film şirketimiz Bulut Film’i 2007’de kurduğumuzda Türk dizilerinin de yükseliş dönemi başlamıştı. O dönemde rahmetli Seyfi Teoman’ın, Emin Alper’in ve birçok yönetmenin ilk filmlerinin yapımcılığını yaptık. 2015’e kadar dokuz uzun metraj film yaptık ve bunların altısı prömiyerlerini Berlin Film Festivali’nde yaptı. Bulut Film kısa sürede bağımsız film yapımcılığında önemli bir marka haline geldi. Ama bir sıkıntımız vardı. Yurtdışında çok sevilen ve ortak yapımlarla hayata geçirdiğimiz bu filmlerin Türkiye’deki seyircisi ne yazık ki çok azdı. Bu durum da beni yapımcılıkta alternatif arayışlara itti.

Televizyonla ilişkiniz nasıl başladı? Ay Yapım’da ilk projeler nasıl şekillendi?

Yamaç Okur: Dürüst olmak gerekirse 30’lu yaşların sonuna kadar televizyona ve genel olarak ana akım işlere oldukça mesafeli biriydim. Daha çok sinemadan ve edebiyattan besleniyordum. Seyircimizin çok sevdiği birçok kült yerli diziyi hiç seyretmemiştim.

Bulut Film’i ayakta tutmakta çok zorlanıyorduk. Bağımsız film yapımcılığı bir yandan çok zamanımızı alıyordu bir yandan da para kazanmıyorduk. Ana akım tarafında neler yapabileceğimi düşünürken 2015’te Ay Yapım’ın sahibi Kerem Çatay’la tanıştım. Ay Yapım o dönemde dizi yapımcılığındaki en parlak dönemini yaşıyordu. Kuzey Güney yeni bitmişti; Medcezir, Karadayı, Kara Para Aşk’ın son zamanlarıydı. Kara Sevda henüz başlamıştı. Kerem Çatay’la ilk konuşmamızda bana, “Sen Boğaziçi Üniversitesi mezunusun, bu dünyaya girmek istediğine emin misin?” demişti. Televizyon gelişen bir alandı, burada daha farklı bir background’dan gelen bir yapımcı olarak farklı işler yapılabileceğini düşündüm. Ay Yapım’da ilk işim Onur Ünlü’nün Kırık Kalpler Bankası idi. Onur o sırada Ay Yapım için kendi yazdığı Beş Kardeş dizisini çekiyordu. Dizinin yapımcısı Esi Gülce projeden ayrılınca Onur’un filminin de yapımcısı olmam nedeniyle dizinin son 6 bölümünün yapımcılığını devraldım. Keza benzer bir durum Berkun Oya’nın yazdığı, Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği Analar ve Anneler dizisinde de oluştu. Dizinin yapımcısı Manolya Şen diziden ayrılmıştı ve yapımcı aranıyordu. Bu dizinin de son beş bölümünün yapımcılığını yaptım. Bu iki dizinin de dünyasını ve ekibini ben kurmamıştım. İşleri devraldığımda da her iki işte sıkıntılar vardı. Her iki işin de reytingleri düşüktü ve finale doğru ilerliyorduk. Açıkçası televizyona bu iki işle başlamak benim için çok öğretici oldu, bu diziler benim için adeta laboratuvar gibi oldular. “Daha iyi nasıl yapabilirdik?”, “Nasıl bir dünya kursak bu işler daha başarılı olabilirdi?” gibi sorular üzerine kafa yoruyor ve dizi yapımcılığında kendi yolumu bulmaya çalışıyordum. Yapımcılıkta başarısız olan işlerden çıkarılacak birçok ders olduğunu düşünüyorum. Başarısızlıkla yüzleşmek çok önemli. Bu işlerden sonra kendimi, dünyasını kuracağım bir diziye hazır hissediyordum.

Ay Yapım bir aile şirketi. Ekrem Çatay’ın deneyimi, Kerem Çatay’ın gençlik enerjisi ve yapımcılık becerisiyle yönetiliyordu. Bu denli başarı kazanmış ve kendi alanında lider şirketlerden biri haline gelen bir yapım şirketinde kurumsallığın bu denli az olması beni epey şaşırtmıştı. Sonrasında bu durumun Ay Yapım’a özgü değil, tüm sektörün içinde bulunduğu bir durum olduğunu fark ettim.

Bu yapıda size nasıl bir alan açıldı?

Yamaç Okur: Büyük stüdyolarda inhouse çalışan yaratıcı yapımcılar vardır. Türkiye’de büyük yapım şirketlerinde genellikle şirket sahipleri aynı zamanda projelerin yapımcılığını da yürütüyor. Ay Yapım’da idari yapımcılar projelerden sorumluydu. Yaptığım filmlerden, sektörel deneyimimden dolayı bana idari yapımcıya göre daha fazla alan tanındı. Kerem Çatay’la aramızda bir güven ilişkisi oluştu. Çalıştığım projelerde sadece projeleri yönetmek değil, tüm kreatif aşamalarda bulundum ve kendi yapımcılık vizyonumu bu projelere katmaya çalıştım. İçerde dizisi, geliştirme sürecinin sonuna doğru dahil olduğum ama en başından itibaren dünyasını kurma şansı bulduğum ilk dizi oldu. Yönetmeni Uluç Bayraktar ile de ilk kez bu projede çalıştık.

Televizyonla aranızdaki mesafe nasıl kapandı?

Yamaç Okur: Çok çalışarak. Sinema alanında deneyimli bir yapımcıydım ama televizyon ile sinemanın dinamikleri o dönemde bir hayli farklıydı. Hatta ekipleri de farklıydı. Zaman içinde farklar kapandı. İlginç bir şekilde ana akımda yapımcılığını yaptığım diziler başarılı oldu. Her bir işi nasıl farklılaştırabilirim diye kafa yordum. Sonuçta bir sezonda elliye yakın dizi gösteriliyor, aynı gün aynı saatte birçok rakibiniz var. Yaptığım işler başarılı oldukça alanım genişledi ve zaman içinde kendi yolumu buldum.

Bağımsız film yapımcılığında seyirciyle bağ kurmakta çok zorlanıyorduk. Filmlerimiz dünyayı dolaşıyordu, birçok ülkede önemli festivallerde gösteriliyordu. Ama kendi ülkemizde çok kısıtlı bir seyirciye erişebiliyorduk. Oysa televizyonda bir fragman yayınlayıp bir gecede milyonlara ulaşabiliyorsunuz. Seyirciyle bu direkt bağ beni çok etkiledi. Seyirciye ulaşabilmek için her mecrayı kullandım.

Ay Yapım’da 2015’ten 2022’ye kadar, 7,5 yıl boyunca aralıksız çalıştım. İki yüz ellliye yakın dizi bölümünün yapımcılığını yaptım. İçerde, Çukur, Alev Alev, Üç Kuruş… İlginçtir, yaptığım dizilerin hepsi bir yere geldi. Daha önemlisi bu dizilerin hepsiyle bir bağ kurabildim. Sadece dizilerle beslenmemek için sinemayla bağımı hiç kesmedim. Bu dizileri yaptığım dönemde birçok sinema filmi de yaptım. Onur Saylak ile Hakan Günday’ın Daha romanını sinemaya uyarladık. Ercan Kesal’ın otobiyografik romanından uyarladığı ilk uzun metrajı Nasipse Adayız’ın yapımcılığını yaptım. Ahmet Katıksız’ın yazıp yönettiği kaliteli gişe sineması denemesi Bizim İçin Şampiyon’un yapımcılığını yaptım. Uluç Bayraktar’la dizi projesi sonrasında ilk uzun metrajı Mehmet Eroğlu’nun romanından uyarladığımız 9,75’i yaptık. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun Birlikte Öleceğiz filmi son yaptığım sinema filmi oldu.

Yamaç Okur: “Genç bir yazar size ulaşmak istiyor ama aradaki duvarlardan dolayı tanışamıyorsunuz. Halbuki o kişi belki de şirketin yönünü değiştirecek büyük bir iş getirecek. Bu yüzden yapımcı kadrosunu hep yaratıcı tarafta olan kişilerden oluşturmaya çalıştık. Gençlere ve yeni isimlere kesinlikle daha fazla şans vermek gerekiyor.”

Peki, kendi yapım şirketinizi kurmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Yamaç Okur: Dizi konusunda belirli bir tecrübeye ulaşmıştım. Ay Yapım’da çalışmanın belirli bir konforu vardı ancak orada yapımcılığını yaptığım projelerden bir pay alabilme olanağının olmadığını gördüm. Risk alma zamanının geldiğini düşündüm. Yapımcılık derslerinde öğrencilerime hep söylediğim gibi, “yapımcı risk ve inisiyatif alıp projeyi yaratan kişidir.” Risk almaya karar verdim. Kerem Çatay’la konuştuk, “Emin misin?” dedi. Bir süre Ay Yapım’daki odam boş kaldı (gülüşmeler). O dönemde farklı kanallardan ve yapım şirketlerinden teklifler geliyordu ama yenilikçi bir yapı kurabileceğim bir yapım şirketi çok daha cazip geldi.

Yamaç Okur:

Yeni bir yapı kurmak ciddi bir sermaye de gerektiriyor. Bu süreci nasıl yönettiniz?

Yamaç Okur: Elbette sadece bilgi, network ya da deneyim yetmiyor. Finansal tarafı da çok güçlü yönetmeniz gerekiyor. Bu dönemde farklı ortaklık görüşmelerim oldu. Mehmet Eryılmaz’la ortak bir dostumuz Ersan Çongar vasıtasıyla tanıştık. Ersan ve Mehmet, Robert Kolej’den yakın arkadaşlar. Mehmet’in girişimcilik ve finans geçmişiyle benim yapımcılık tecrübem örtüştü. Hayata ve sektöre bakışımızın örtüştüğünü fark ettik. Ve uzun yürüyüşler sonrasında FARO’yu birlikte kurduk.

Ortaklık vizyonunuz nasıl oluştu?

Yamaç Okur: En başta şunu söyledim: “Beş yıl sonra ben olmasam da bu şirket sürdürülebilir olmalı.” Bu yüzden ilk yaptığımız şey, sağlam bir kurumsal yapı kurmak oldu. Önceliğimiz yapımcıları ekibe katmaktı. Uzun bir işe alım süreci sonunda Zeynep Can ve Zeynep Ekmekci’yi ekibimize kattık. İkisi de benim Ay Yapım’a geldiğim dönemdeki gibi. Gençler, ciddi bilgi birikimleri var ve yapımcılık hisleri ve potansiyelleri kuvvetli. Daha sonra iki genç yapımcı FARO’ya dahil oldu. Ayrıca iki dramaturg katıldı aramıza, ki bu benim için çok kıymetliydi. Çünkü sektörün en büyük sorunlardan biri, gelen projelerin doğru şekilde okunamaması ve değerlendirilememesi. Ve tabii ki projelerin sağlıklı bir şekilde geliştirilememesi.

Bu gerçekten çok sık yaşanıyor.

Yamaç Okur: Evet, çok değerli bir proje geliyor ama vakit ya da odak yoksa o iş kaçıyor. Genç bir yazar size ulaşmak istiyor ama aradaki duvarlardan dolayı tanışamıyorsunuz. Halbuki o kişi belki de şirketin yönünü değiştirecek büyük bir iş getirecek. Bu yüzden yapımcı kadrosunu hep yaratıcı tarafta olan kişilerden oluşturmaya çalıştık. Gençlere ve yeni isimlere kesinlikle daha fazla şans vermek gerekiyor.

FARO ismi nasıl ortaya çıktı?

Yamaç Okur: İsmi, ortağım önerdi. Türkçede bir karşılığı yok. İspanyolca “deniz feneri” anlamına geliyor. Ama Türkçedeki “far” kelimesi “faro” kelimesinden geliyor. Ayrıca Ingmar Bergman’ı çok severim. Onun yaşamış olduğu Fårö adasına çağrışım yapıyor FARO kelimesi. Ayrıca adımız ve soyadımızla ilgisi yok ve evrensel, akılda kalıcı bir kelime.

FARO’nun ilk yılı nasıl geçti?

Yamaç Okur: İlk yılı tamamen proje geliştirmeye ayırdık. Sektörde hâlâ en büyük eksik güçlü projelerin geliştirilememesi. Senaristlere yeterince alan ve bütçe ayrılmıyor. Herkes “senarist yok” diyor ama bu insanlar nasıl yetişecek? Bunun için yeterli zaman, doğru bir yaklaşım ve bütçe gerekiyor. Biz de bunu sağlamaya çalıştık. Bugüne kadar 11 farklı yazar odası kurduk. Bazı fikirler bize ait, bazıları da doğrudan yazarlardan geliyor. Daha sonra birlikte geliştiriyoruz. Yazar odalarındaki hedefimiz, iki bölüm kuvvetli senaryo ve güçlü bir “bible” ile finaline kadar planlanmış, meselesi olan projeler üretmek.

Bu geliştirme süreci sadece dijital platformlar için mi geçerli yoksa ulusal kanallara da iş üretiyor musunuz?

Yamaç Okur: Aslında ilk yaptığımız proje Magarsus bir dijital diziydi. Yunus Ozan Korkut ve Mustafa Yürüktümen yazdılar, Yunus Ozan yönetti. İlk sezonu BluTV’de, ikinci sezonu HBO Max’e yapıldı. Dijitalde çok sevilen özel bir iş oldu. Ama FARO’da asıl odağımız televizyon dizileri. Çünkü bu projelerin yurtdışı satışı var ve yapım şirketleri açısından çok daha önemli. Televizyon dizilerinde kazanacağımız başarıyla ileride bağımsız projelerimizi de hayata geçirebileceğiz.

Televizyon dizilerinin uluslararası satış potansiyeli de yüksek.

Yamaç Okur: Kesinlikle. Yazar odalarını ulusal televizyonlara dizi üretmek hedefiyle kurduk. Birçok farklı yazarla çalıştık. Aralarında çok deneyimli yazarlar da vardı, ilk dizilerini yazanlar da. Şirketin ilk iki yılında otuza yakın yazarla çalıştık. Her yazar odasının proje geliştirme süresi değişiyor. Örneğin Veliaht projesi neredeyse 1,5 yıl sürdü. Bu süreçte hikâyeler şekil değiştiriyor, yazarlara alan tanımak gerekiyor. Çünkü iyi bir yapımcı, ne istediğini bilen ve yazarı doğru yönlendiren kişidir.

Sektörde uyarlamalar da yaygınlaştı.

Yamaç Okur: Doğru. Bazı şirketler neredeyse sadece yurtdışından alınan formatlarla iş yapıyor. Elbette başarılı işler de var. Ama biz özgün projelerle ilerlemeyi tercih ediyoruz. Türkiye’de yeterince yaratıcı yazar var, edebiyatımız kuvvetli. Gençlere daha fazla güvenmemiz gerekiyor.

Bu yaklaşımınız beni gerçekten etkiledi. Yazarlara verdiğiniz değeri net bir şekilde hissediyorum.

Yamaç Okur: Yazarlara daha fazla alan açmak zorundayız. Yılda yaklaşık 50 dizi üretilen bir TV sektörü var. Bu dizilerin kaba bir hesapla sadece %20-%25’i tutuyor. Televizyon yazarlarından bir haftada 120 sayfalık iyi senaryolar yazmalarını bekliyoruz. Ve bunu yıl boyunca yapmalarını… Bir yazar, hayatı boyunca kaç iyi senaryo yazabilir? Bu inanılmaz bir emek. Bu insanları korumak, pamuklara sarmak gerekiyor. FARO’da elimizden geldiğince her projeye bir geliştirme bütçesi ayırıyoruz.

Veliaht projenizle devam edelim. Önce OGM ile birlikte yola çıktığınız konuşuldu ama şimdi tek başınıza yapıyorsunuz.

Yamaç Okur: Televizyon sektörüne baktığınızda güçlü yapım şirketlerinin sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bu şirketler neredeyse kanallar kadar kuvvetli. OGM, Star TV’nin prime time’ını yöneten bir şirketti. Biz de Star TV’ye birkaç proje sunduk, Veliaht öne çıktı. Onur Güvenatam projeyi okuduğunda projenin ışığını hızlı bir şekilde hissetti. Projeyi birlikte yapmaya karar verdik FARO ve OGM olarak. Projenin de geçtiğimiz sezon yılbaşında yayında olması planlanıyordu. Ancak sonrasında sektörde ciddi bir reklam krizi çıktı ve Star TV yeni bir proje almadı uzun süre. Projenin yönetmeni belliydi, oyuncu anlaşmaları yapılmıştı. Ama iş birdenbire boşlukta kaldı. Bunun üzerine projeyi Show TV’ye götürdük, çok beğendiler. Ve proje yeni sezonun beklentisi yüksek işlerinden birisi olarak anılmaya başlandı.

Yönetmen Sinan Öztürk’le tekrar bir araya geldiniz sanırım.

Yamaç Okur: Evet, Sinan’la uzun süre Ay Yapım’da çalıştım. Çukur dizisi Sinan’ın kurucu yönetmen olarak ilk projesiydi. Sonra Üç Kuruş’ta da birlikte çalışmaya devam ettik. Sinan edebiyattan ve sinemadan beslenen, klasik televizyon kalıplarının dışında bir yönetmen. Ama aynı zamanda ciddi bir televizyon tecrübesi var. FARO’daki ilk projemizde Sinan’la çalışmayı çok istedik. Şartlar denk geldi ve yine birlikteyiz.

Veliaht’ın ilk teaser’ı yayınlandı ve merak uyandırdı. Diziyle ilgili neler paylaşabilirsiniz bizimle?

Yamaç Okur: Dizinin ilk fikrini Karganın Uykusu bağımsız filminden tanıdığım genç yönetmen Tunahan Kurt getirdi. Tunahan’ın filmini çok beğenmiştim. Son dönemlerde izlediğim en iyi ilk filmlerden biri. Adana’dan çıkan, cebinde bir sürü hikâyesi olan ve ileride adını sık duyacağımız bir yönetmen.

Tunahan bize ilk olarak Bir Başkasının Hayatı adında bir dijital proje olarak getirmişti bu projeyi. Ama sonra bir gün bana Esenler Otogarı’ndan bahsetti. O an bir şimşek çaktı. Otogar, bir dünya yaratmak için çok kuvvetli geldi bana. Her projede yeni bir resim arayışında oluyorum. Dizilerde İstanbul’da hep aynı resimleri görmeye başladık. Birkaç yıl önce Tarsus’a gitmiştim ve orası için bir dizi yazdırmıştım.

Hikâyeyi nasıl geliştirdiniz?

Yamaç Okur: Başlangıçta Tunahan’ın içinde olduğu bir yazar grubu ile çalıştık. Necip Güleçer, Harun Korkmaz ve Tunahan Kurt’la başladı ilk çalışmalar. Sonra Harun kendi projelerini çekmek için yazar odasından ayrıldı. Daha önce birlikte çalıştığım yazarlardan Berrin Tekdemir yazar odasına dahil oldu. Uzun bir geliştirme dönemi oldu. Birinci bölüm senaryosu epey zor çıktı. Ama projenin içine girildikçe ne kadar dişi bir hikâye olduğunu hep birlikte gördük. Çalıştıkça daha çok sevdik. Bir yandan da projenin çekimlerinin ertelenmesi yazar odası için bir avantaj oldu. Projeyi daha iyi bir yere getirebilmek için çok daha fazla zamanımız oldu.

Hikâyenin merkezinde ne var?

Yamaç Okur: Esenler Otogarı’nı yöneten Karslı bir ailenin hikâyesini anlatıyoruz. Bir iktidar savaşı hikâyesi. Ailenin babası Zülfikar Karslı otogarı da yöneten bir lider. Ancak hikâye başladığında Zülfikar hastalıkla boğuşuyor, gücünü kaybetmiş. Ailesi tam olarak durumdan haberdar değil. Bu sırada dışarıdan bir tehdit yaklaşıyor. Aksaray’da Yabancılar Otogarı diye bilinen ufak bir otogar var. Belediye kentsel dönüşüm kararı alıyor ve bu otogar tüm yazıhaneleri ve dükkânlarıyla Esenler’e taşınıyor. Bu otogarın başındaki Yahya ile Karslı ailesi arasında karanlık bir bağ var. Esas çatışma orada başlıyor.

Anladığım kadarıyla Zülfikar’ın oğlu işleri devralacak durumda değil.

Yamaç Okur: Evet, en çok çalıştığımız karakterlerden biri oğlu Zafer oldu. Zafer küçük yaşlardayken gözlerinin önünde annesi öldürülüyor. O günden sonra büyük bir travma geçiriyor ve evin bahçesinden dışarı çıkamıyor. Yıllardır evden çıkmamış bir yetişkin ama dış dünyayla teması olmadığı için bir çocuk gibi kalmış. Dış dünyayı hiç görmemiş ama hayatı filmlerden öğrenmiş bir karakter.

Gerçekten ilginç. Yine de aile onu otogarın başına geçirmeyi mi planlıyor?

Yamaç Okur: Otogarda seçim zamanı yaklaşıyor. Eğer Zafer ortaya çıkmazsa aile büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacak. Herkes Zafer’in yurtdışından gelip işlerin başına geçmesini bekliyor. İşte burada Akın Akınözü’nün oynadığı Timur karakterinin yani veliahtın hikâyesi başlıyor.

Yamaç Okur: “Oyuncu seçimini çok önemsiyorum. Audition süreci aylar sürdü. Her rol için doğru kişiyi bulmak lazım. Tüm oyuncularla uzun uzun provalar yaptık. Tiyatro sahneleri kiralandı. Hazırlık dönemini iyi geçirdiğimizi düşünüyorum.”

Oyuncu kadrosu oldukça iddialı görünüyor.

Yamaç Okur: Bir televizyon dizisinde bu kadar yetenekli ve deneyimli oyuncularla çalıştığım için çok şanslıyım. Bir kolej ruhu oluşturmaya çalışıyoruz sette. Ailenin babası ve otogarın lideri Zülfikar Karslı’yı ise Ercan Kesal canlandırıyor. Otogarın başına geçecek Timur karakterini Akın Akınözü, otogardaki güç dengesini değiştirecek Yahya karakterini Erkan Kolçak Köstendil oynuyor. Ailenin gelini Serra Arıtürk, ailenin çocukları da Derya Karadaş, Hazal Türesan, Bora Akkaş ve Dilara Yılmaz’dan oluşuyor. Ayrıca bir damadımız var Erdem Şenocak’ın oynadığı. Kadroda Tansu Biçer de var. Ercan Kesal’ın sağ kolunu, Vezir karakterini oynuyor. Oyuncu seçimini çok önemsiyorum. Audition süreci aylar sürdü. Her rol için doğru kişiyi bulmak lazım. Tüm oyuncularla uzun uzun provalar yaptık. Tiyatro sahneleri kiralandı. Hazırlık dönemini iyi geçirdiğimizi düşünüyorum.

Dizilerde karakterlerin yolculuğu çok önemli.

Yamaç Okur: Evet, aslında tam olarak bu; karakterleri izliyoruz. Eğer karakterlerin bir dönüşümü yoksa, onlarla özdeşleşemiyorsak, onları merak etmiyorsak diziyi de oturup izlemiyoruz. En çok dikkat ettiğim konu bu. Veliaht bu açıdan zengin bir proje. Neredeyse yirmi civarında kuvvetli hikâyesi olan karakter var. Bu hikâyelerin seyirciyle buluşmasını heyecanla bekliyorum.

Bu sayede farklı izleyici kitlelerini de diziye çekiyorsunuz. Türkiye’de herkes diziyi sadece başroldeki kadın ve erkek için izliyor gibi bir yanılsama var ama öyle değil. Yan karakterler çok önemli. Bazen izleyicinin esas bağ kurduğu karakter onlar oluyor.

Yamaç Okur: Kesinlikle. Tabii bir yandan ekonomik gerçekler de var. 5-6 karakterle uzun soluklu bir hikâyeyi taşımak mümkün değil. Birkaç ana karakterle ilerleyince hikâyede tekrar riski oluşuyor. Seyirci sıkılıyor. Bu yüzden çok karakterli diziler, eğer dünyaları doğru kurulursa çok avantajlı. Başta izleyici için içine girmesi biraz zor olabilir ama bu dünyaya alıştıktan sonra bu karakterlerin her birinin hikâyesini merak etmeye başlıyor seyirci.

Çukur projesi çekilmeye başlandığında dizinin tutacağına inanç tam net değildi ama ben nettim. Benim için ince ayrıntıları düşünülmüş, sağlam bir işti. Proje yavaş yavaş büyüdü. Umarım Veliaht için de böyle olur. Fısıltı gazetesinin devreye girmesi çok önemli.

Son yıllarda tutan tüm işler böyle oldu zaten. Kızılcık Şerbeti, Uzak Şehir, hepsi düşük reytingle başladı ama sonra yükseldi.

Yamaç Okur: Kesinlikle. Yapımcının risk alması çok önemli. Eski, deneyimli yapımcılardan Gold Film’in sahibi Faruk Turgut’un yaptığı son iki işe bakalım: Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar. Bıçak sırtı iki iş. İlerlemek için farklı şeyleri denemek ve risk almak gerekiyor. Veliaht’taki zengin dünyaya ve yaratıcı ekibe çok güveniyorum. Tabii ki stresliyim. Bu proje, başka işlerimizin de önünü açsın istiyorum. Şu anda elimdeki geliştirdiğimiz projelere çok güveniyorum. Umarım onların da zamanı gelecek.

Yeni sezonda bu projeler için harekete geçecek misiniz?

Yamaç Okur: Öncelikle yeni sezonda Veliaht’la başlayıp izleyiciyle bağ kurmak istiyoruz. Belki yılbaşına doğru bir iş daha eklenebilir. Elimizdeki işlere güveniyoruz. Ancak sektörün bu düzeninde yeni bir yapım şirketine yer açmak çok da kolay değil.

Sektörde ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor, yeni formüllerle bölüm maliyetlerine çözüm bulunulmaya çalışılıyor. Kral Kaybederse, Netflix’te ertesi gün yayınlanıyor, Eşref Rüya Prime Video’da.

Yamaç Okur: Evet, bu sene sektör için bir yol ayrımı oldu. Şu anda çokyönlü bir krizle karşı karşıyayız. Birincisi, ülkenin ekonomik krizi. Bölüm başı 250 bin dolarlık maliyetler şimdi 500–600 bin dolarlara çıktı.

Dijital platformlar geldikten sonra oyuncuların alternatifleri arttı. Bütçeler de arttı. Oyuncu ve ekip maaşları ciddi şekilde yükseldi. Ama bu arada reklam gelirleri bu oranda artmadı. Televizyonların reklam gelirleri de bu ekonomik krizden çok fazla etkilendi. Artık kanallardan gelen yapım bütçeleri işlerin maliyetine yetmiyor. Çoğu proje ciddi zararla başlıyor. Bu noktada yurtdışı satışları ve dijital kanallardan elden edilen gelirler çok kritik hale geldi.

Bir yandan diziler ülkemiz için çok büyük bir yumuşak güç. Türkiye’nin hâlâ bu kadar turist alıyor olması, bu ekonomik krize rağmen, biraz da bu diziler sayesinde. O yüzden bu gücü korumamız lazım. Bütçelerde bazı güncellemeler yapılması şart. Dolar bazında bu kadar artış sürdürülebilir değil.

Bu durumu ilgili meslek birlikleri ya da yapımcılar birliği çözebilir mi?

Yamaç Okur: Belki ama sektördeki yapım şirketleri bir araya gelip çoğu konuda ortak karar alamıyorlar. Büyük bir rekabet sözkonusu. Dolayısıyla mesleki örgütlenmeler de pek kuvvetli değil. Ayrıca dizi sektörü kanallardaki reklam sıkıntısı ve artan bütçeler nedeniyle sıkıntılı bir döneme girmiş durumda. 2024–25 sezonunda dizi sektörü %20 civarı daraldı. Yaz dizileri iki yıldır neredeyse kalmadı.

Peki, Veliaht için dijital yayın anlaşması yaptınız mı?

Yamaç Okur: Şu an yalnızca Show TV ile anlaştık. Ama ekonomik koşullar bizi başka yayıncılarla da anlaşmaya zorlayabilir. Kral Kaybederse’nin Netflix’te, Eşref Rüya’nın Prime’da yayınlanması gibi örnekler artacak gibi görünüyor. Çünkü bu işler platformlarda da çok izleniyor. Çukur şu an Prime Video’da ilk 10’da. Biteli kaç yıl oldu ama hâlâ izleniyor. Yani doğru içerik, platformda da kendini gösteriyor.

Kanallar dizileri azaltıp programlara döner mi sizce?

Yamaç Okur: Dizi alışkanlığı oturdu Türkiye’de. Seyirci birkaç bölümde diziyi izleyip izlemeyeceğine karar veriyor genelde. Bu yüzden her sezon birden fazla yüksek işin çıkması önemli. Yapımcıların daha fazla risk alması, proje geliştirmeye daha fazla emek harcaması lazım. Çünkü iyi proje ön çalışmayla ortaya çıkıyor. Proje geliştirmeye sabır ve yatırım şart.

Yurtdışı satış için bir distribütörle mi çalışacaksınız yoksa kendi biriminizi mi kuruyorsunuz?

Yamaç Okur: Bu projede Global Agency-İzzet Pinto ile çalışacağız. Son dönemde Ay Yapım, Med Yapım ve OGM gibi şirketler kendi satış şirketlerini kurdular. Bu bana sağlıklı gelmiyor. Satış şirketlerinin yapım şirketlerinden bağımsız olmasını rekabet açısından daha doğru buluyorum. Bu yüzden Echho Rights, Inter Medya, Global Agency gibi yurtdışı satış şirketlerinin ayakta kalması önemli. Herkes kendi satış birimini kurarsa bu satış şirketleri sektörde var olamaz hale gelir ki, bu da kimseye fayda sağlamaz. Dizi sektörünün kendini yenileyebilmesi ve başarının sürdürülebilir olması önemli. Bence herkes kendi işini yapmalı. Yapımcı yapımcılığını, satış şirketi satışlarını… Rekabeti canlı tutmamız gerekiyor. Başarı temelli bir büyüme şart. Tekelleşmeyi mümkün olduğunca engellememiz gerekiyor. Umarım daha sağlıklı bir noktaya evrilir her şey.

Biraz da Magarsus’u konuşalım. Favori yerli dizilerimden biri…

Yunus Ozan Korkut, işin yazarlarından biri. Yine Adana’dan çıkmış yetenekli bir yazar, yönetmen. Elimden geldiğince sektöre kazandırmaya çalıştığım bir isimdir. Ozan’ın 2016’da Benim Varoş Hikâyem belgeselini izlemiş ve çok etkilenmiştim. “İstanbul’a gel, birlikte çalışalım,” dedim. Çukur’da ona normalde olmayan bir unvan yarattık. Dizinin üçüncü yönetmeni oldu. Sonrasında Ozan yavaş yavaş kendi ayakları üzerinde durmaya başladı ve sektörde yönetmen olarak kendine bir alan açtı.

Magarsus’u Ozan ve Adana’dan çocukluk arkadaşı Mustafa Yürüktümen birlikte yazdılar. Hikâye kısmen onların da geçmişine dayanıyor; çiftçi ve tüccar aileler. Magarsus’un temel çatışması da buradan geliyor. Ozan’a dedim ki, “Bu proje çok kuvvetli, özel bir proje ama hemen olacak bir şey değil, zaman ister. Eğer acelen varsa BluTV seni başka yapımcıyla eşleştirsin. Ama birlikte dünya kurmak istiyorsan ben varım.”

O sıralar FARO’yu kurma aşamasındaydım. Yükü paylaşmak adına sinema ve dijital dizi tecrübesi olan yapımcı dostum Serkan Çakarer’i projeye dahil ettim. Platformun bize güvenmesi önemliydi. Magarsus, yapımcı-platform işbirliğinin iyi örneklerinden biri oldu. Çok iyi oyuncularla ve bir ekiple iki sezon çektik. Ozan ve Mustafa bu süreçte çok emek verdiler. Hep birlikte bir evren yarattık. İkinci sezonu bu yıl bahar aylarında yayınlandı.

Hikâye bazında da öyle, dijital platformlar daha cesur olacak derken televizyon daha farklı işler yapmaya başladı. Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar gibi. Dijital ise romantik komediye kaydı. Magarsus bu açıdan çok farklı ve değerli.

Biz hem dijital hem TV için işler geliştiriyoruz. Dijital projelerimizi sunduğumuzda çoğu zaman, “Senaryo çok iyi ama Türkiye’den böyle bir iş bakmıyoruz,” yanıtını alıyoruz. Dijital platformdaki işleri daha konvansiyonel buluyorum. Daha az risk alıyorlar. Magarsus bu alınan riskin iyi bir örneği aslında. Djital platformlar da televizyonlardaki ana akım seyirciyi çekmeye çalışıyorlar. Ama Türkiye’de televizyonlar hâlâ çok kuvvetli. Üstelik seyretmesi ücretsiz.

Magarsus’un başarısı da bunu gösteriyor. Seyirci karakterleri takip ediyor, onlarla bağ kuruyor.

Evet; Beton, Turgut, Tansu… Hepsinin bir dönüşüm hikâyesi var. Bu dönüşüm seyirciyi içine çekiyor. Hikâye güçlü olunca patlama sahnesi olmasa da etki yaratıyor. Çünkü asıl mesele “evren yaratmak”. Kanal ya da platform, evren kurabilecek bir yapımcı bulduğunda yatırım yapmalı. FARO’nun ilk projelerinden biri Yenişehir’di. Yunus Ozan Korkut’la ve kurduğumuz yazar odasında Berrin Tekdemir ve Yeşim Arslan’la birlikte Tarsus’ta geçen bu hikâye üzerine çalıştık. Ozan “bir ilçenin dönüşüm hikâyesi” diye özetlemişti projeyi. Bence harika bir çıkış noktası. Kanallar bu tip hikâyeleri riskli bulabiliyorlar. Oysa doğru bir evren kurarsanız 30 değil, 150 bölüm bile çıkartırsınız. Kızılcık Şerbeti bunun iyi örneği.

Haklısınız. Peki, Magarsus’un 3. sezonu olacak değil mi?

İkinci sezon yayını yeni bitti sayılır. İkinci sezon çekim onayı ilk sezon yayınından epey sonra gelebilmişti. Hikâye açık uçlu, devam edebilir ama platformun kararına bağlı. Burada izlenmeler kadar, dizinin ne kadar abone getirdiği ve maliyet hesabı da kritik. Bir yandan çok güzel iki sezon geçirdik. Burada bitse de üzülmem. İleride Magarsus’u televizyona bir dizi olarak uyarlamayı da planlıyorum.

FARO’da dizi dışında film, belgesel ya da format projeleriniz olacak mı?

FARO’da önceliğimiz televizyon dizileri. Her yıl iki iş hedefliyoruz. Sonra özgün dijital projeler geliyor. Dijitalde farklı ve cesur işler üretmek istiyoruz. Eğer televizyon işlerinden gelir sağlarsak sinema filmerine yatırım yapacağız. Kalıcı olan sinema. Emin Alper’in, Kaan Müjdeci’nin ve genç yönetmenlerin filmleri hâlâ beni heyecanlandırıyor.

FARO’da genç yazarlarla ilgili proje yürütüyorsunuz bir de…

Evet, her ay yazarlara açık çağrı yapıyoruz. “Genç yazarlar” diyoruz ama kendini genç hisseden herkes başvurabilir. Ayda 15-20 proje geliyor, dramaturglarımız bunları okuyup 5-6’sını seçiyor. Sonra yazarları davet edip projelerini dinliyoruz. Genç yönetmenlere, yazarlara alan açmak gerekiyor. Yazarla tanışmak istiyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdaki çağrıları takip edebilir ilgilenen yazarlar. Bence sektörün esas sorunu “iyi proje geliştirememek”. Senaryo iyi olabilir ama arkasında güçlü bir fikir yoksa yetmez. Her şey oyuncu seçmekle, iki ismi bir araya getirmekle bitmiyor. İyi bir proje geliştirilirse o zaten iyi senaryoya dönüşür. Senaryo iyiyse iyi oyuncu gelir, iyi yönetmen gelir. Bu bir bütün. Mekân, bütçe, hazırlık… Hepsi önemli.

Ben de birkaç yıldır bunu anlamaya çalışıyorum; kârlı, büyüyen bir sektör ama içerik üreticilerine dair yatırımlar yok denecek kadar az.

Gerçekten anlaması zor. Çok küçük bir yatırım bile sektörü dönüştürebilir. Belki sinemadan geliyor olmam bana bu disiplini kazandırdı. Biz bir filmi yıllarca tartışarak, didinerek yaparız. Televizyonda da aynı ciddiyetle çalışmak gerek.

Bu röportaj, Episode Dergi’nin 60. sayısında yayımlanmıştır.

Etiketler:
Bu içeriği paylaş
TarafındanÖzlem Özdemir
Takip et:
1984 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu, aynı bölümde yüksek lisans yaparken eğitim yayıncılığı alanında çalışmaya başladı, iki yıl sonra kültür yayıncılığı alanına geçti. Bilim ve Gelecek dergisinde Yazı İşleri Müdürü, Esen Kitap'ta Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. SoL gazetesinin bilim eki BilimsoL'a ve kitap ekine katkı sundu. Mylos Yayın Grubu'nun kurucularından. Episode ve 221B'nin yayın yönetmeni.

Episode Dergi

E-Bülten'imize Abone Olun!

En yeni içeriklerimizden ilk siz haberdar olun! Bültenimize abone olun!

Son Bölümlerimiz...

Podcast

Kritik Eşik – 58: Yabani

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Yabani dizisini konuşuyor.

LISTEN
58. Bölüm
Süre: 7:13

Kritik Eşik – 57: Kirli Sepeti

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Kirli Sepeti'ni konuşuyor.

LISTEN
57. Bölüm
Süre: 11:21

Kritik Eşik – 56: Dilek Taşı

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Dilek Taşı dizisini konuşuyor.

LISTEN
56. Bölüm
Süre: 15:36

Kritik Eşik – 55: Bambaşka Biri

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Bambaşka Biri dizisini konuşuyor.

LISTEN
55. Bölüm
Süre: 19:07

Kritik Eşik – 54: Aile ve Adım Farah Yeni Sezon

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Aile ve Adım Farah'ı konuşuyor.

LISTEN
54. Bölüm
Süre: 18:18

Kritik Eşik – 53: Ömer ve Yargı Yeni Sezon

Episode’un editörleri Özlem Özdemir, Yasemin Şefik ve Engin İnan, Kritik Eşik'in yeni bölümünde Ömer ve Yargı dizilerinin yeni sezonları.

LISTEN
53. Bölüm
Süre: 19:30

Son Bölümlerimiz...

Video

Episode TV’nin Sevilen Programı ‘Oben Budak’la Falan Filan’ Yeni Bölümüyle Yayında

Episode TV’nin sevilen programlarından Oben Budak'la Falan Filan heyecan verici yeni bölümüyle…

‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’nin Yeni Bölümünde Mutluluk Konuşuldu

Episode TV'nin sevilen programlarından Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi'nin 4. bölümü, 8…

Episode TV’nin ‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’ Programının 3. Bölümü Yayınlandı

Bugün yayınlanan Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi 3. bölümünde "Nikahta Keramet Var…

Episode TV’den ‘Deniz Tezuysal ile Kesin Bilgi’ Kendine Has Üslubuyla Devam Ediyor

Episode Dergi YouTube kanalı Episode TV’nin yeni içeriklerinden Deniz Tezuysal ile Kesin…

Mehmet Kurtuluş Episode’a Konuştu

Kurz und schmerzlos (1998), Im Juli (2000), Gegen die Wand (2004) gibi…

Popüler İçerikler

Euphoria 3. Sezon Yayın Tarihi Belli Oldu

HBO'nun tüm dünyayı kasıp kavuran fenomen gençlik serisi Euphoria 3. sezonun yayın…

Editör
Tarafından Editör

E-Bülten'imize Abone Olun!

En yeni içeriklerimizden ilk siz haberdar olun! Bültenimize abone olun!

Çok Okunanlar

‘Task’ Dizisi 2. Sezon Onayını Aldı

Yılın en çarpıcı suç dramalarından biri olan Task 2. sezon onayını aldı.…

Editör
Tarafından Editör
Dizi dünyasının tek adresi: Episode Gelişmeleri takip etmek için yeni sayıyı okumayı unutmayın!