Yasin Şefik – Make-up Artist
Görsel sanatların büyüsünde makyaj çoğu zaman sadece bir “güzelleştirme” aracı olarak görülür. Oysa bir yüz, sadece tenin değil, karakterin, duygunun ve hikâyenin taşıyıcısıdır. Fotoğraf karelerinde ya da moda podyumlarında ışıkla oynayan bu sanat, kamera karşısında -özellikle bir dizinin ya da filmin içinde- bambaşka bir anlatım gücü kazanır. Çünkü ekrandaki her yüz, bir hikâye anlatır; kimi zaman bir pişmanlığı, kimi zaman bastırılmış öfkeyi, kimi zaman da toplumun kadına biçtiği rolleri…Benim işim, tam da bu görünmeyeni görünür kılmak.
Yıllardır moda çekimlerinden uzun metraj setlerine uzanan bir yolculuğun içindeyim. Fırçalarım, renk paletlerim ve dokunuşlarım, oyuncuların duygularına sessizce eşlik ediyor. Bir karakter ağlarken maskarası akmasın diye değil, o gözyaşının ne kadar samimi olduğunu gösterebilmek için oradayım. Çünkü iyi makyaj, fark edilmeyen ama hissedilen makyajdır.
Bu ay sizlerle Kıskanmak dizisine makyaj sanatının penceresinden bakmak istedim. Dizi, sadece dramatik yapısıyla değil, karakterlerinin yüzlerine sinen o derin anlamlarla da izleyiciyi yakalıyor.
Seniha Paşazade: Gölgenin Kadını

Özgü Namal’ın canlandırdığı Seniha, hikâyenin duygusal merkezinde. Güzelliğiyle değil, hep o güzelliğin gölgesinde kalışıyla hatırlanan bir kadın. Onun makyajı, neredeyse yok gibi… “No makeup makeup” estetiğinin ardında yıllarca bastırılmış bir özgüven eksikliği yatıyor. Kaşlar belirgin ama iddiasız, dudaklar soluk ama gururlu. Bu sadelik, Seniha’nın içe dönük yaşamını ve kendi görünmezliğini kabullenmiş halini anlatıyor. O kadar sade ki, yüzündeki her çizgi, “Ben buradayım ama kimse fark etmiyor,” diyor.
Mükerrem: Güzelliğin Gücü ve Tehlikesi

Bir diğer karakter Mükerrem; Hafsanur Sancaktutan’ın ustalıkla canlandırdığı o parlak, genç, biraz da tehlikeli kadın. Onun yüzü, dönemin “gösterişli kadın” algısını yansıtıyor. Allığı bol, dudakları belirgin, bakışları ışıltılı… Çünkü Mükerrem’in varoluşu bu: Görülmek, fark edilmek, beğenilmek. Bu yoğun allık, sosyal medyada çok konuşuldu. Ama bana göre bu, tam da yerinde bir sanatsal dokunuş. Çünkü o pembelik sadece bir renk değil; içindeki çocuk ruhuyla olgunluk arasında sıkışmış bir kadının karmaşası. Güzelliğini silah gibi kullanan birinin yüzündeki fazla allık, onun en dürüst itirafı. “Ben buradayım, beni gör,” diyor.
Nalan Şevket: Zarafetin Sessizliği

Beril Pozam’ın canlandırdığı Nalan, aklın ve zarafetin temsilcisi. Mükerrem’in parıltısının yanında daha sade ama bir o kadar güçlü. Nalan’ın makyajı mat tonlarda, sade, klasik… Çünkü o, iç güzelliğiyle var olan bir kadın. Gözlerinde derinlik, dudaklarında dingin bir zarafet. Kahverengi ve gri tonlarla yapılan göz makyajı, onun duygusal olgunluğunu ve ölçülülüğünü tamamlıyor.
Bu karakterde makyaj, statüyü değil asaleti anlatıyor. Nalan, her zaman ölçülü kalmak zorunda olan bir kadının portresi. Ne bir gram fazla ne bir ton eksik… Tıpkı onun kişiliği gibi.

Kıskanmak‘ın Renkleri, Kadınların Ruh Hali
Kıskanmak‘ta makyaj, karakterlerin iç dünyalarını açık eden en güçlü araçlardan biri. Seniha’nın gölgesi, Mükerrem’in parıltısı, Nalan’ın zarafeti… Her biri sadece bir yüz değil; toplumun kadına biçtiği üç ayrı rolün temsili. Bu yüzden dizinin makyaj tasarımı “güzel” olmanın ötesinde bir şey yapıyor: Hikâyeyi anlatıyor. Her fırça darbesiyle dönemin ahlaki baskısını, kadınlar arasındaki görünmez rekabeti ve “görülme” arzusu ile “görünmezlik” korkusu arasındaki gelgitleri resmediyor.
Evet, makyaj bazen sadece bir detay gibi görünür. Ama iyi bakıldığında o detay bir ruh halini, bir dönemi, hatta bir hayatı anlatabilir. İşte ben bu yüzden makyajı sadece renklerle değil, duygularla yaparım. Çünkü yüz, bir karakterin en sessiz ama en dürüst hikâye anlatıcısıdır.
* Yasin Şefik’in yazısı Episode’un 62. sayısında yayımlanmıştır.