Dördüncü Duvarı Kırabilir miyim Öğretmenim?

 Dördüncü Duvarı Kırabilir miyim Öğretmenim?

Son beş yıldır ilk, orta öğretim ve liselerde yaratıcı yazarlık derslerine giriyorum. Belki de beni teorik olarak en çok geliştiren, okumalarımdan ziyade bu dersler oldu. Çünkü bir şeyi ancak çok iyi anladığınızda en basit hale indirebilirsiniz ve bir çocuğa ulaşabilirsiniz. Verdiğim her ders aynı zamanda öğrendiğim ya da farkına vardığım detaylarla doludur. O yüzden de derslerime hep çok severek gittim.

Geçen hafta yedinci sınıflara yaptığım bir ders, çocuklara ve onların bilgilerine bakış açımı bir anda değiştirdi. Sınıfın öğrenci sayısı az olduğu için proje yapmaya karar vermiştik. Her biri ilk romanlarını kurgulayıp yazacaklardı. Roman dediğime bakmayın, novella daha uygun olur.

Her öğrencim kendince bir konu bulup kurgusunu yaptı, karakterlerini çıkardı ve olaylar zincirine başladı. Her hafta düzenli okumalar yaparak neden-sonuç ilişkilerini beraberce inceliyoruz. Geçen hafta bir öğrencim, “Öğretmenim, dördüncü duvarı kırabilir miyim, yani kırsam nasıl olur?” diye sordu. Önce olayın ciddiyetini tam anlamadığım için klasik öğretmen refleksiyle, “Önce karakterleri bir oturtalım, daha duvara gelene kadar…” gibi garip bir çıkış yapıyordum ki bir anda aydınlandım.

Karşımda 12 yaşında bir çocuk vardı ve dördüncü duvardan bahsediyordu. Hemen kendime gelerek gerçekten anlamında kullanıp kullanmadığını kontrol ettim. Neredeyse biliyordu, geçmişini ya da nereden geldiğini değil ama ne olduğunu. Nereden öğrendiğini sorduğumda, “Bir bilgisayar oyunundan,” cevabını aldım.

O anda çocukların ne kadar farklı yollardan bilgi depoladıklarını fark ettim. Türkçe ya da edebiyat derslerinde versek bu kadar iyi öğrenip akıllarında tutmazlardı diye düşünmekten de kendimi alamadım.

Peki, nedir bu dördüncü duvar? Nasıl kırılır?

Tiyatro oyunlarına has bir terimdir. Oyunlar aslında dört duvar arasında gerçekleşirken, seyircinin izlemesi için bir duvar yıkılır; bu, oyuncunun seyirciyle buluştuğu açıdır. Oyuncu sanki etrafı dört duvarla çevriliymişçesine rolünü sergilerken, seyirci şeffaf olarak algıladığı bu duvardan oyunu seyreder. Ne seyirci oyuna karışır, ne de oyuncu seyircinin varlığından haberdar olduğunu belli eder. Kurmacanın gerçekliğinde seyirci var olmadığı için olmayan bir duvarla ayrılmıştır sergileyen ve seyreden. İşte dördüncü duvar, aslında var olmayan ancak iki grup tarafından da var gibi kabul edilerek örülen bu duvarın adıdır. Ne zaman oyuncu, seyirciyi fark eder, işte o zaman bu şeffaf ve hatta var olmayan duvar yıkılmış kabul edilir. Aslında karakterin bir anda bir kurmaca içinde olduğunu fark etmesidir. Seyirci ile konuşan, hatta şakalaşıp yardım isteyen karakterler işte bu duvarı yıkan kahramanlardır.

Edebiyatta ise metakurgu (üstkurmaca) olarak hayata geçer kurmacayla gerçeklik arasındaki duvarın yıkımı. Yazarın kurmaca bir metin yazdığını itiraf edercesine okurla konuşması (John Fowless, Fransız Teğmenin Kadını), kendisini romana bir karakter olarak dahil etmesi (Paul Auster), roman içinde roman yazılması (Italo Calvino, Paul Auster, Murat Gülsoy), romanın dipnotlarına yazarın müdahale etmesi (Nabokov, Borges), yazılan bir romanın nasıl yazıldığı ile ilgili yazılan roman (Andre Gide, Kalpazanlar/Günlük), kurmaca bir metnin karakteri olduğunu anlayan kahramanlar üstkurmacanın özellikleridir. Şu an okuduğunuzda kolaymış gibi gelen bu tanım aslında yıllardır tartışılan ve son derece karmaşık felsefelerle açıklanan bir anlatım biçimidir. Zaten amacım da bu felsefeye girmek değil. Şayet on iki yaşında bir çocuk dördüncü duvarı bilerek yıkmayı düşleyebiliyorsa, ben de bu çocukların ileride edebi bir metinde üstkurmacada yaratacakları yenilikleri düşleyebiliyorum.

deadpool3

Çocuklara dördüncü duvar terimini kazandıran Marvel karakterleri ve bilgisayar oyunlarına teşekkür borçluyum galiba. Bu sayede hiç zorlanmadan üstkurmacayı anlatabilir, erken yaşta yaratıcılıklarını bu yönde çalıştırmalarına önayak olabilirim.

Haftaya ilk dersimde bu sınıfıma dördüncü duvarı yıkan birkaç film sahnesi ve üstkurmaca örnekleri götüreceğim, konu tazeyken üzerinden geçip kalıcı olmayı dileyerek…

Zümrüt Bıyıklıoğlu

Related post