Korku ve Fantastik Severlere 6 Yazardan 8 Dizi Önerisi
Türkçede fantastik, korku, bilimkurgu gibi türlerde kalem oynatan yazarlardan, kendi izleme zevklerine göre en iyi dizi önerilerini aldık.
Gerek sinemada, gerek TV ekranında, her dönemde en sevilen, aklın sınırlarını zorlayan ve dolayısıyla izleyenin algılarını açıp onu düşünmeye zorlayan, bunu bazen sıradışı hikâyelerle, bazen güçlü kurguyla, bazen de korkutarak yapan türlerin başında korku, fantastik ve bilimkurgu geliyor. Bazı dinamikleri açısından birbirlerinden tamamen ayrılsa da bu üç tür, alt türleriyle birlikte çoğunlukla aynı izleyici kitlesi tarafından sevilebiliyor. Birini izleyen, diğerinin de izleyicisi olabiliyor.
Türkiye’de güçlü bir okur desteğine halen ihtiyacı olsa da bir yanıyla da bu çoraklık döneminde en renkli, hareketli, zeka parıltısı gösterebilen işler de bu üç türden çıkıyor. Geçmişten bugüne, bu üç türde kalem oynatan, işlerini sevdiğimiz insanlardan dizi önerileri almak istedik. Onlar da sağ olsunlar, kırmadılar.
Listeyi hazırlarken yazarları, yazmak istedikleri dizi sayısı konusunda kısıtlamadık. Aynı diziyi farklı yazarların yorumlaması, daha zengin bir yorum dağarcığı olacağı için konuları tamamen kendi tercihlerine bıraktık. Ve aşağıdaki liste çıktı.
Listeye geçmeden önce, bu seçkiye imza atan isimlerle sizi buluşturmak için kendilerinden kısaca bahsetmeyi unutmayalım:
Doğu Yücel: Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları, Varolmayanlar, Güneş Hırsızları kitaplarının ve Okul filmine kaynak olan Hayalet Kitap’ın yazarı. Ot, Karakarga gibi dergilerde öykü ve denemeleri; Blue Jean, Headbang, Radikal gibi mecralarda müzik yazıları yayımlandı/yayımlanıyor.
Galip Dursun: 2014’ten beri Beril Tetik ve Demokan Atasoy’la birlikte “Gerisi Hikâye” adlı, korku kültürüne özel podcast yayınlarını yapıyor. İlk öykü kitabı Pusova, İthaki Yayınları’ndan çıktı.
Hakan Bıçakcı: İlk romanı Romantik Korku 2002’de yayımlandı. Ardından öykü veya roman olmak üzere Rüya Günlüğü, Boş Zaman, Bir Yaz Gecesi Kâbusu, Apartman Boşluğu, Karanlık Oda, Ben Tek Siz Hepiniz, Doğa Tarihi, Hikâyede Büyük Boşluklar Var kitapları geldi. Çeşitli mecralarda edebiyat, sinema, popüler kültüre dair yazılar yazıyor.
Mehmet Berk Yaltırık: Kendi blogu “Son Gulyabani’nin Yeri” başta olmak üzere çeşitli internet sitesi ve fanzinlerde, çeşitli inceleme yazıları ve hikâyeleri yayınlandı. 2013 GİO Hikâye Yarışması’nda “Kumarcı Bahattin” adlı öykü ile “Öykü Başarı Ödülü” ve “TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması 2013’de “Hekim Maliguri’nin Acayiplikleri” adlı öykü ile mansiyon kazandı. “Anadolu Korku Öyküleri 2”, “Gio Ödülleri 2013 Seçilmiş Öyküler”, “Güçoburlar” ve “Aşkın Karanlık Yüzü” adlı kitap projelerinde eserleriyle yer aldı.
Murat S.Dural: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji bölümünden mezun oldu ve aynı bölümde yüksek lisans yaptı. Sporda engellilik ve spor sevgisinin geliştirilmesi üzerine projeler üretti. Fabilog ve Yabani Dergi gibi mecralarda yazan yazarın ilk öykü kitabı Kibrit Ev, İthaki Yayınları’ndan çıktı.
Yankı Enki: 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Çeşitli kitap ekleri ve edebiyat dergilerinde yazılarıyla yer alıyor. Serbest zamanlı editör olarak çalışıyor.
[highlight]Sen de bu dizilerle ilgili duygularını ve kendi favorilerini yorum olarak eklemeyi unutma![/highlight]
Doğu Yücel | Alacakaranlık Kuşağı
Benim kuşağımın hayatını değiştiren dizi elbette ki Twilight Zone / Alacakaranlık Kuşağı’dır. Heavy metal introlarına benzer giriş müziği ve hipnotize edici açılış jeneriğiyle o zamanlar tek kanallı olan televizyona adeta kilitlenirdik. Sonra Rod Serling’in sesinden şu cümleyi duyardık: “Beşinci bir boyut daha vardır. Burası ışıkla gölgenin, bilimle batıl inançların kesişme noktasıdır. İnsanın korkularının dipsiz kuyusuyla, bilgisinin zirvesinin arasında bulunur. Hayal gücünün hüküm sürdüğü bir boyut… Ve şu şekilde anılan bir bölgedir: Alacakaranlık Kuşağı…”
Her bölüm kendine hastı. Her biri 30 dakikalık bir kısa film gibiydi. Baş yazar, aynı zamanda dizinin yaratıcısı ve ilk bölümlerde sunuculuğunu yapan Rod Serling’di. Serling gerçekten tanınması gereken bir adam. Hollywood gibi klişelere saplanmış bir yerde ezberleri bozan bir vizyona ve politik olarak muhalif bir görüşe sahipti. Sansürün en ağır olduğu Vietnam savaşı sürecinde savaş karşıtı bölümler yazdı ve bunları yayın kurulundan geçirmeyi başardı. Sadece Serling değil, Ray Bradbury’den Richard Matheson’a kadar birçok usta yazar televizyonda devrim yaratan bölümlere imza attılar. Ayrıca bilimkurgu, gotik ve fantastik edebiyatın klasikleşmiş öykülerden esinlenen bölümlerle bu televizyon şovu edebiyatla bir köprü de kurmuştu. Zaten öne çıkan bölümlerin öyküleştirilmiş hallerinden kitaplar da basıldı.
Başta X-Files olmak üzere daha sonra yayımlanan tüm fantastik-bilimkurgu dizileri az veya çok Alacakaranlık Kuşağı’ndan esinlenmiştir. Bölümlerin hepsini internette bulabilirsiniz. “Time Enough At Last” bölümüyle başlayabilirsiniz. Ondan sonra zaten hayal gücünün hüküm sürdüğü bu beşinci boyuttan pek çıkmak istemeyeceksiniz!
Galip Dursun | Hannibal ve American Gods
TV’de izlediğim en iyi, en stilize korku dizisi Hannibal diyebilirim. Doğaüstü öğeler kullanmadan, vahşeti, gerilimi ve çarpıcılığı ile korkutan Hannibal, Thomas Harris’in Red Dragon ve Hannibal isimli romanlarından yola çıkarak hazırlanmış, 2013-2015 yılları arasında yayınlanmış bir seri. FBI ajanı Will Graham ile seri katil, yamyam Dr. Hannibal Lecter’ın arasındaki karmaşık ilişki bizi beklenmedik bir dünyaya götürüyor. Kanlı, sarsıcı, sofistike bir yaşamüstü alemde ölümü, yaşamı, beslenmeyi ayrı birer sanat dalı olarak ele alan Dr. Hannibal Lecter’ın omzundan gördüğümüz bu alemde korkuya (her manada) doyuyorsunuz.
[button url=”https://episodedergi.com/mads-mikkelsen-hannibal-beni-hic-terk-etmeyecek/” size=”large”]Özel Röportaj | Mads Mikkelsen: “Hannibal Beni Hiç Terk Etmeyecek”[/button]
Neil Gaiman’ın en sert çalışması diyebileceğimiz, şehir ve çağdaş fantazyanın başyapıtların biri olan American Tanrıları, Hannibal’ın yaratıcısı Brian Fuller’ın öncülüğünde TV’ye aktarıldı. Geçtiğimiz haftalarda yayınlanmaya başlayan dizi şimdiden kendinden söz ettiriyor. Cesur sahneleri, özellikle yayınlandığı Starz dışında bir yerde gösterilemeyecek çarpıcı anlatımı büyüleyici. Hemen her bölümünde daha da ileri giden bu diziyi en az uyarlandığı kitap kadar harika buluyor ve şiddetle tavsiye ediyorum.
[button url=”https://episodedergi.com/american-gods-buyuk-savasa-dogru-ilk-sezonu-yarilarken-furkan-erkan/” size=”large”]American Gods: Büyük Savaşa Doğru İlk Sezonu Yarılarken[/button]
Bu ikisi dışında biraz eski tarihli olsa da Masters of Horror; bir gotik-punk fantazya dizisi olarak meşhur Supernatural; adeta soğuk bir kabus gibi ilerleyen, Creepy Pasta sitesindeki bir hikayeden yola çıkarak TV’ye uyarlanmış Channel Zero; korku sanatlarının yarattığı canavarları seyrederken muazzam bir edebi zevk almanızı sağlayan, dolu dolu Penny Dreadful; bir slasher severseniz kaçırmamanız gereken Avustralya yapımı Wolf Creek tavsiye edeceğim diziler.
Hakan Bıçakcı | İkiz Tepeler (Twin Peaks)
“Tüm zamanların en iyi dizisi,” diyemeyiz onun için. Aklıma hemen gelen birkaç diziye haksızlık olur. Ama korku-fantastik türündekiler arasında düşünürsek, benim bir numaram İkiz Tepeler’dir.
Freud’a göre fantastik anlatının temel özelliği, “tekinsizlik duygusu uyandırması”dır. Bu duygu, İkiz Tepeler’in kalbinde yer alır. Her karakter, her mekân, her an ölümüne tekinsizdir. Zaten diziyi büyüleyici kılan da, olay örgüsünden çok bu atmosferdir.
İkiz Tepeler bir yönüyle de polisiyedir tabii. Ancak klasik anlamda değil. Gözlem, bilim, tümdengelim, yani mantık ışığında çözülen cinayetler üzerine kurulu Aydınlanmacı polisiyelerden değildir. Bilimin fetişleştirilmesi ve bitmek bilmeyen zekâ hokkabazlıkları pek bana göre değil. Bu nedenle benim dedektifim, akılcı ve bilimsel olanın antitezinin temsilcisi Dale Cooper’dır. O, vakaları rüyaları aracılığıyla çözen, kahve müptelası, ürkek ve güvensiz bir ajandır çünkü. Zaten anlatının geneline de mantığın değil, rüyaların sembolik dili hakimdir.
İlk kez VCD denilen tuhaf teknoloji aracılığıyla izlemiştim doksanların bu kült dizisini. Aşırılıklarla dolu Lynch atmosferi, polisiye-fantastik-absürt-sürreal-korku-gotik-grotesk kavramlarını buluşturan kendine has havası, hatta sadece Kırmızı Oda’sı için bile defalarca izlenir.
[button url=”https://episodedergi.com/elestirmenler-yeni-twin-peaks-hakkinda-neler-soyledi/” size=”large”]Eleştirmenler Yeni Twin Peaks Hakkında Neler Söyledi?[/button]
Mehmet Berk Yaltırık | Ash vs Evil Dead (2015-…)
İlk tavsiye edeceğim dizi, seksenlerin korku filmlerine aşina olanların, özellikle Evil Dead filmlerini izlemiş olanların kaçırmadığı “Ash vs Evil Dead” olacak. Seneler öncesinde yapım haberi geldiğinden beridir büyük bir heyecan ve merakla beklenen dizinin 2015’te ilk sezonu yayınlandı. İzlemek için illa seksenleri yaşayanlar kuşağına dâhil olmak gerekmiyor ancak konuyu anlayabilmek için Evil Dead filmlerini (Evil Dead-1981, Evil Dead-1987, Army of Darkness-1992) izlemek gerekiyor. Çünkü dizinin konusu filmlerin çıkış kaynağı olan lanetli kitap Necronomicon Ex Mortis’le ve Ashley J. Williams’ın (Bruce Campbell) başına açtığı dertlerle ilgili.
Dizinin korkuyu ve mizahı harmanlaması ürkütücü havasını kesinlikle dağıtmıyor. Hem seksenlerin korku-komedi filmlerindeki keyifli havayı, hem de günümüz imkânlarının sağladığı olanca korkuyu ve kısmen vahşeti seyirciye boca ediyor. Müziklerinin ve dizideki bazı unsurların nostalji hislerini fazlaca eşelediğini de belirtmeli…
[button url=”https://episodedergi.com/korku-fantastik-yazari-mehmet-berk-yaltiriktan-4-dizi-tavsiyesi/” size=”large”]Korku-Fantastik Yazarı Mehmet Berk Yaltırık’tan 4 Dizi Tavsiyesi[/button]
Murat S.Dural | Legion ve American Gods
Sizlere korku, gerilim, fantastik, büyülü gerçeklik öğeleri ile son döneme damgasını vuran iki diziden, “Legion” ve “American Gods”tan, daha doğrusu her iki dizinin de kullandığı, onları öne çıkaran anlatım tarzından, görsel dilden söz etmek istiyorum. Kısaca bahsedersek “Legion” X-Men evreninde, o hikayelere paralel ilerleyen, çizgi roman alt yapılı bir dizi ve ilk sezonu tamamlandı. “American Gods” ise yeni başladı ve Neil Gaiman’ın aynı adlı kitabının uyarlaması. Her iki diziyi ısrarla ve “Amerikan Tanrıları” kitabını önemle tavsiye ederim.
Beni onlara kuvvetle bağlayan şey her iki dizinin de kendi kurallarına göre oynaması. Kendi evrenini üreten, kendi dilinden ödün vermeyen yapımları çok takdir ediyorum. “Legion” ve “American Gods” bunu yaparken seçtikleri dil son derece psikedelik. Yunancası Pscyhedelic, Türkçesi ise psikedelik. Yaygın ve yanlış kullanımı ise Saykodelik.
Pscyhedelic’in ön eki Psykhe “Ruh” anlamına geliyor. Psikedelik kelimesi psikolojik olarak kendini kaybetmeyi, ruhsal olarak kaotik bir yapıda olmayı, psikozlar, halüsinasyonlarla dolu saldırgan bir tavrı nitelendiriyor. İşte bu iki dizide de görsel anlatım tamamen kendinden geçkin, büyülü gerçeklik ve kaybolmanın eşiğinde, bıçak sırtında yürüyen karakterler, karanlık ve aydınlığın bir sınırla ayrılmadığı yerler, olaylar ve zamanlarla dolu. Renkli bulmacaların arasında adeta kendi anlam arayışınıza doğru yola çıkıyorsunuz. Seyirciyi kaybetme riskini almışlar, popüler yaklaşımlar geliştirip birkaç noktadan reytingi yakalayalım kaygısı gütmemişler. Gündelik anlayışların tersine izleyiciyi zora sokan, düşündüren, bağlantı kurmaya zorlayan sorun ve sorular var. Örnek verecek olursam “Amerikan Tanrıları”nı severek okumuş biri olarak her anlamda dizinin o karanlığa, o ağır havasına sadık kalındığını ve bunun bir saygı duruşu haline getirildiğini düşünüyorum.
“Legion” ve “American Gods” dil olarak psikodelik anlatımları yoğun olarak benimseyerek ilerliyor. Öğrenmenin başka yollarını keşfettirici, zora sokan bir tarza sahipler. Ve bu tarza alıştığınız zaman anlam arayışınızda yeni görüntüleri, dilleri keşfetme şansına ortak oluyorsunuz. Hayal gücünün ve anlatı dilinin insana yeni algı kapıları açacağını gösterebilecek, o kapılar için anahtar olabilecek türde diziler. Son bir örnek olarak, Legion dizisindeki “Syd” karakterinin Pink Floyd efsanesi “Syd Barrett’tan etkilendiğini söylemeliyim. Henüz izlemediyseniz: sarsılmaya ve kendi içinize dönüp keşfetmeye hazır olun!
[button url=”https://episodedergi.com/marvel-fx-legion-dizi-inceleme-koray-saridogan/” size=”large”]Sürreal ve Saykedelik Bir Süper Kahraman Deneyimi: Legion[/button]
Yankı Enki | The X-Files
Zihnimizin bodrum katında olduğu gibi modern dünyamızın da mahzenlerinde sınıflandırılamamış, açıklanamamış vakaların barındığını bize yıllar boyu süren bir serüvenle hatırlatan The X-Files, korku ve bilimkurgu alanında bir açıdan bakıldığında halihazırdaki bir yolun yolcusu, bir açıdan da çığır açıcı bir yapımdı.
Dizinin yaratıcısı Chris Carter, türlere ait klişeleri yerinde kullandığı gibi, onları Mulder ve Scully’nin kimliklerinde vücut bulan zıtlık oyunlarıyla zenginleştirdi. Arka plandaki mitos ile tekil bölümlere has doğaüstü öyküleri birbirinden koparmamayı başararak kurguladı. Aslında yirminci yüzyılın sonuna gayet uygun düşen bir mitostu bu.
Artık bilinmeyene dair birçok açıklamanın aynı anda geçerli olabildiği, altın formüllerin yerini alternatiflere bıraktığı bir çağdaydık ve bilim ile hakikat arasındaki gelgitli ilişkinin korkularıyla yüzleşmek için peşine takılacağımız iki kahraman; Mulder ve Scully vardı. Postmodern çağın “şüpheyle yaşama” durumu pek çok veçhesiyle karşımızdaydı.
Sonuçta The X-Files bilimkurgunun salt bilimkurgu, korkunun da salt korku olarak kalmayıp iç içe geçtiği öyküler anlattı. 1990’lı yılların başından 2000’lerin başına dek süren bu dizi, belki de hakikat hâlâ orada bir yerde olduğu için ve hâlâ inanmak isteyenler olduğu için, 2016’da geri döndü.