Hakan Aydın: “Samet, cebimde biriktirdiğim karakterlerdendi”
Hakan Aydın, Türkiye ekranlarında iş modeli ve senaryosuyla fark yaratıp BluTV’ye transfer olan Sıfır Bir adlı diziyle hayatımıza girdi. Sonrasında ise hiç beklenmedik ülkelerin yapımlarında kendine yer buldu. Seyirci için yavaş yavaş aşina bir yüz haline gelen Hakan Aydın, Episode Dergi’ye konuk oldu ve Ezgi Özcan’ın sorularını yanıtladı.
“Sinema daha analitik, tiyatro ise daha organik”
Sizinle ilgili internette sağlıklı bilgi bulmak zor. O nedenle size özgeçmiş soruları sorarak başlayacağım. Ne zaman ve nerede doğdunuz? Nasıl bir hayatınız, eğitiminiz oldu?
1978 yılında İstanbul’da doğdum. İşletme Fakültesi mezunuyum ama biraz maymun iştahlı olduğum için 30 yaşına kadar üniversite hayatım devam etti. İşletme Bölümü’nden sonra sırasıyla Turizm Otelcilik ardından da Reklamcılık bölümlerini bitirdim.
Daha önce verdiğiniz bir röportajda tiyatro geçmişinizden bahsetmişsiniz… Bize de kısaca bahseder misiniz?
Evet, 25 yaşında bir arkadaşım vasıtasıyla Arama Tiyatrosu ile tanıştım. Cihangir’de, 40 kişilik salonu olan bir tiyatro… Orada çok kıymetli isimlerden eğitimi aldık. Akabinde de oyunlar sahneledik.
Sahnelerden ekranlara transfer olmuşsunuz bir nevi. Tiyatro, ekranlara ya da beyaz perdeye çıkmak isteyenin mutlaka yolu tiyatrodan geçmeli mi?
Hayır, çok farklı mecralar bence. Yani kişi önce hangisini yapmak istediğine karar vermeli. Tiyatro eğitimi almadan da ekranlarda başarılı olan birçok isim var dünyada ve ülkemizde.
Sahne ve kamera önü oyunculuğu arasından ne gibi farklar var sizce? Bize bu farkları ve ayrıntıları biraz anlatır mısınız?
Temel olarak iki farklı şey. Ortak noktaları var ama farkları çok fazla. Tiyatroda oyuncu ve seyirci başladığından bittiği ana kadar bir “halin” içinde olmak zorunda. Sinemada, ekranda bölünen enerjinizi sürekli aynı tutabilmeniz gerekiyor. Daha analitik… Tiyatro ise daha organik.
“Samet karakteri kötü bir karakter ama sinemada ve dizide kötü karakter seviliyor. İzleyen herkes tarafından çok güzel yorumlar geliyor”
‘Sıfır Bir’ gerek iş modeliyle gerekse de konusuyla epey yankı uyandıran bir iş oldu. Siz de diziden tamamen farklı bir hikayesi olan filminde rol aldınız. Nasıl oldu da yolunuz bu filmle kesişti? Kadroya nasıl dahil oldunuz?
Aslında başka bir karakter için görüşüyorduk. Ama deneme çekimlerinde ortaya çıkan karakter yapımcımız tarafından çok beğenilince filmin kötü adamı Samet oldum.
Rolünüze hazırlanmak için nasıl çalışmalar yaptınız?
Samet karakteri aslında cebimde biriktirdiğin karakterlerden bir tanesi… Öyle olunca da o karakteri üzerinize giymeniz daha kolay oluyor. Yönetmenimiz Kadri Beran Taşkın ve senaristimizin katkılarıyla ortaya gerçekten güzel bir karakter çıktı.
Peki filmden sonra nasıl tepkiler, eleştiriler aldınız?
Samet karakteri kötü bir karakter ama sinemada ve dizide kötü karakter seviliyor. İzleyen herkes tarafından çok güzel yorumlar geliyor.
“Başarılı olabilmek için gerçekten çok istemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor”
Afganistan’dan Oscar aday adayı olan ve Türkiye’de çekilen bir filmde rol aldınız, enteresan bir oyunculuk deneyimi olmuş. Nasıl bir set ortamıydı? Yabancı bir yönetmenle çalışmak zor oldu mu?
Evet enteresan oldu. Okumalar da dahil İngilizce çalıştık. Ama biz filmin Afganistan tarafında olduğumuz için sonradan birçok oyuncu Darice oynamak zorunda kaldık. Darice, Afganistan’da konuşulan dil.
Böyle bir projede yer almanın size nasıl getirileri oldu? Nasıl tecrübeler edindiniz?
Çok iyi oyuncularla ve çok iyi bir ekiple çalışma fırsatım oldu. Hiç bilmediğim bir dilde oynadım. Çok farklı bir tecrübe oldu benim için. Daha önce de oynamıştım aslında. Misafir adlı filmde oynamıştım, Andaç Haznedaroğlu’nun yazıp yönettigi bir filmdi. Orada bir Arap askeri canlandırmıştım.
Sonrasında herhangi bir projede yer aldınız mı? Ya da alacak mısınız? Korona nedeniyle ertelenmiş olan işleriniz var mı?
Sonrasında İngiltere’nin köklü sigorta şirketlerinden bir tanesinin reklam yüzü oldum. Beş parçalık bir seriyi çektik. Reklamlar şu anda İngiltere’de yayında. Sıfır Bir’in yaratıcıları Blu Tv’de yeni bir hikayeye hayat verdiler: Sokağın Çocukları. Ben de orada Karadenizli birini oynuyorum. On bölüm çektik. Sezon finali yaptık ama koronadan dolayı bütün setler durdu. O yüzden ikinci sezona başlayamadık. Ama salgın biter bitmez ikinci sezonu çekmeye başlayacağız. Umarım bu günleri bir an evvel atlatırız ve her şey eskisi gibi olur.
Mesleğinizle ilgili bir hedefiniz var mı? Türkiye’deki dizi ve sinema sektörünün zorluklarını da düşünürsek, bu durum hedeflerinizle ilgili düşüncelerinizi etkiliyor mu? Etkiliyorsa nasıl etkiliyor?
Her sektörün kendine göre zorlukları var tabii ki… Bizim sektörümüz de çok zor bir sektör. Başarılı olabilmek için gerçekten çok istemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Çok çalışmak, çok okumak, kendini geliştirmek lazım. Tüm bunları yaptıktan sonra da izleyicilerin beğenisini ve teveccühünü alabiliyor olmak… Bu, en büyük ödülümüz oluyor.
Episode okurları için önereceğiniz diziler var mı?
Bilimkurgu severler için Altered Corbon’u, 2. Dünya Savaşı temalı işlerden hoşlananlar için Band Of Brothers’ı, seri katil temalı işleri sevenler için Mind Hunters’ı, Vikingler’i izleyip tadına doyamayanlar için de Last Kingdom’u izlemelerini öneririm.