“Self Made” ya da İstersen Sen de Başarabilirsin! | Ayşe Özyılmazel
Ölümü kontrol edemeyiz ama arkamızda ne bırakacağımız bizim ellerimizde değil mi? Korona günlerinden merhaba. Bu yazıyı yazarken evde 12. günüm. Her gün hem birbirinin aynı gibi, hem de değil. Uyanış, türlü türlü temizlik eylemleri, çamaşır yıkama, yemek pişirme, haberleri takip etme, bunalma, ağlama, boş verme, sosyal medyaya giriş, sinirlenme, özleme, sosyal medyaya bir daha giriş ve tabii ki Netflix.
Dürüst olmam gerekirse bir kitaba, filme ya da diziye odaklanmakta müthiş zorluk çekiyorum. En son Broadchurh’ün 3. sezonunu izleyebilmiştim. Ki oyunculuklar şahane, tam bir İngiliz işi. Polisiyeseverlere tavsiye ederim.
Ve fakat günlerdir dikkatimi endişe ve “dışarıda neler oluyor” merakına teslim etmiştim. Karşıma Netflix dünyasına yeni düşen dört bölümlük Self Made çıkınca izlemeyi göze alabildim.
Afrikalı Amerikalı, Amerika’nın ilk “self made” milyoner kadını Madam CJ. Walker’ın hikâyesinden esinlenerek çekilmiş bir dizi. Asıl adı Sarah Breedlove olan 1867 doğumlu bir girişimci, sosyal aktivist, hayırsever kendisi.
“Self Made”, Türkçesi kendi kendini yetiştirmiş, kendi emeğiyle bir yerlere gelmiş kişiye verilen sıfat. Hani sosyal medyadaki gibi pilatese gidip kas yaparak olunan şey değil yani. Önüne çıkan tüm engellere rağmen emek, azim, sebatkârlık isteyen bir durum.
Sarah Breedlove, Amerika’da “Özgürleşme Bildirgesinin” imzalanmasının ardından dünyaya gelmiş. Sonrası bu tondaki dizi ve filmlerden aşina olduğumuz akış; fakirlik, imkânsızlık, küçük yaşta yapılan kötü evlilik, günde bir dolardan az kazandığı çamaşırcılık… O dönemde Afrikalı Amerikalı kadınlarda görülen saç-deri hastalığından Sarah da mustaripken kasabada çamaşırlarını yıkadığı kadın, Addie (Carmen Ejogo), evde yaptığı saç kremiyle Sarah’nın saçlarının uzamasına yardımcı olur… Sarah ürünlerin satışını yapmak ister ancak Addie, Sarah’nın çamaşırcılıktan öteye gidemeyeceğini vurgulayıp onu küçük görür. Sen misin bizim kahramanımıza burun kıvıran! Al sanaaaa…
Sonrası Amerika’nın ilk milyoner kadını unvanını alarak Guinness rekorlar kitabına girecek kadar büyük bir başarı. Elbette konuyu bilmeyenlere spoiler vermek istemiyorum.
Dizide “Sarah” rolünde bütün diziyi sırtlayan Octavia Spencer var. Aslında rol önce Halle Berry’e gitmiş fakat a.k.a. Madam CJ Walker’ın dış görüntüsüyle yakından uzaktan alakası olmadığı için rolü Octavia Spencer kapmış. Çok da iyi olmuş çünkü ikinci bölümden sonra senaryosu hafif sallanmaya başlayan dizinin lokomotifi o. Sektirmeden müthiş oynuyor.
Self Made her gerçek hayat hikâyesinden uyarlanan dizi/film gibi, “Aslında öyle olmamıştı, o olay öyle değildi” gibisine eleştirilerin hedefi olmuş durumda, zaten olmasa şaşarız.
Ben size kıssadan hisse şöyle diyeyim; dizi, çekimleri, kostümleri, başarılı oyuncu kadrosu bir yana, gerçekten ilham verici.
Hedefe kilitlenmiş kadın, başarısının altında ezilen koca, kıskançlıkla yoluna taş koyan yakınlar, aklı havada bir kız evlat, ondan beter bir adet damat, kadının başaracağına inanmayan erkek egemen toplum gibi gibi durumların içinden meşalesini asla yere düşürmeyen bir kadının, “Hayal edip durmadan yoluna devam edersen, sen de başarabilirsin” diyen hikâyesi.
Aslında 1900’lerin başından bugüne genel zihin yapısında değişen çok da fazla bir şey yok değil mi?
Kadınlar güzelliklerine, kilolarına, kocalarına göre değerlendiriliyor hâlâ…
Kadınların yemek/kek pişirmek, kombin yapmak dışında pek de büyük işler başaracağına herkes inanmıyor hâlâ…
Kadının iş başarısı, kazandığı para kocasınınkini geçmemeli hâlâ…
Self Made sadece kendine inancın ve başarı istediğinin dizisi değil. Sen başarırken başkalarının da elinden tut, topluma fayda sağla, sağla ki yaptığının değeri bin kat artsın çağrısı yaptığı için hoşuma giden bir dizi oldu.
Puanlayacaksam 10 üzerinden 7.
Octavia Spencer ise 10 üzerinden 11 🙂