‘The Old Man’: İhtiyar Delikanlının Mücadelesi – Ömür Tanyel
Bu yaz başında FX tarafından yayınlanan The Old Man belki de tahmin edilmediği kadar yüksek izlenme ve beğenilme oranlarına sahip oldu. Adından da anlaşılacağı gibi yaşlı bir adamın merkezinde olduğu olayları işleyen dizi macera, casusluk, gerilim ve aksiyon öğelerinin pek çoğunu barındırıyor. Bir savaş gazisi(?) olan “Old Man”i canlandıran yaşlımız ise 72 yaşındaki Jeff Bridges.
Amerikan film ve dizi endüstrinde 1940 ve 50’lere kadar Kızılderililerle mücadele ön plana çıkmış, II. Dünya Savaşı sonrası ise daha uzak diyarlarda gerçekleştirdikleri çarpışmalar bunun yerini almaya başlamıştı. Ancak ülkede ağır travma yaşatan Vietnam Savaşı üzerine yapılan edebiyat ve senaryolar 1970’lerden itibaren ağırlık kazanmıştı. Dört Akademi ödüllü Platoon (Müfreze) ve Robert De Niro’nun çıkış filmlerinden The Deer Hunter (Avcı) bunun ilk akla gelen örneklerindendir. Lakin dünya jandarmalığı görevine devam eden Amerika’nın savaştığı cepheler artıkça esin kaynakları ve düşmanlar çeşitlenmiştir. Birebir cephe çarpışmaları net olarak görülmese de Afganistan da bu coğrafyalardan biridir.
“The Old Man” olarak bilinen Dan Chase de Afganistan’da epey mesai harcamış eski bir CIA ajanıdır. Jeff Bridges’in canlandırdığı karakter artık her ne kadar kırılgan ve nahif yaşlı bir adam portresi çizse de ilk bölümlerden itibaren bunun böyle olmadığını anlıyoruz. Yaklaşık 30 yıldır teşkilatla ilişkisini kesmiş olan Chase, iki köpeğiyle New York banliyösünde yaşar. Ancak ilişkisini kesmesi derken bunun emeklilik değil, bir görev esnasında yaşananlardan ötürü ortada görünmeyerek izini kaybettirme olduğunu söylemekte fayda var. Afganistan’da geçen ajanlık yaşamı boyunca Sovyetlere karşı çarpışan mücahit gruplarla bilgi alışverişinde bulunmuş, hatta onlara silah temininde de yardım eder. Ama bunu yaparken CIA merkeziyle ters düştüğü ve hatta görevden geri çekilmesi emredildiği dönemler de yaşanır. Afganistan yıllarında onunla beraber bölgede yer alan diğer bir ajan ise Harold Harper’dır (John Lithgow).
Çoğunluğu etnik ve mezhep kaynaklı iç savaşlardan başını alamayan bir ülke olan Afganistan’da, yönetim kavgalarının yükseldiği bir dönem olan 70’li yılların sonuna doğru Sovyetler Birliği de konuya müdahil olmuş, 1979’da askeri birliklerini ülkeye göndermişti. Soğuk savaşın devam ettiği o yıllarda ABD’nin de oyuna girmesi kaçınılmazdı. Ancak gerek Vietnam Savaşı’ndan alınan dersler, gerekse bölgenin zorlu coğrafik yapısı askeri kuvvetten öte ajanlık ve desteklenen grupların lojistik ikmali şeklinde oldu. Ama bunun bile çok yönetilir bir iş olmadığı geçen yıl ABD’nin bölgedeki tüm unsurlarını geri çekmesi ve coğrafyayı kaderiyle baş başa bırakmasıyla bir kez daha ortaya çıktı. Sovyetlerin etkisinin sürdüğü 1980-1989 arasındaki dönemde Amerika, mücahit gruplara özellikle silah desteği vererek hem kadim düşmanının işine çomak sokmaya çalışmış hem de yönetimde söz sahibi olma planları kurmuştur. Gerçek tarih bilgisinden dizimize dönersek Dan Chase bu dönemde mücahit gruplardan en önemlisine istihbarat ve askeri destek vermiş gözü pek bir ajan olarak karşımıza çıkar.
Chase’in dizi boyunca flashbacklerle döndüğü Afganistan yıllarında mücahitlerin başı olan Hamzad (Hiam Abbass) ile kurduğu stratejik ilişki yanında, batılı eğitim almış ve ülkesinin geleceğinden başka bir şey düşünmeyen Hamzad’ın eşi Faraz (Pej Vahdat) ile temaslarına tanık oluyoruz. Bu dönemde ne olmuşsa olmuş ve Chase oradan bir kahraman olarak değil, bir kaçak olarak dönmek zorunda kalmıştır. Bu olayların diğer bir tanığı ise Harper’dır. Afganistan’da yıllar sonra suların durulmasını takiben eski defterlerin açılmasıyla Chase hedef tahtasına oturtulmuştur. Zira Hamzad ile sağlanan anlaşmalarda, onun Chase’i tam tabiriyle “ölü ya da diri” istemesi yaşlı adamın orada neler çevirdiğini sormamıza neden olmaktadır. Amerika’nın Chase’i yakalamak için görevlendirdiği isimse Harper’dan başkası değildir.
Kovalamaca ve dövüş sahneleriyle devam eden Chase’i yakalama süreci, yaşlı adamın güvenli evlerden birine ulaşmasıyla ara verir. Burada tanıştığı Zoe (Amy Brenneman) isimli ev sahibesiyle birlikteliği olaylara değişik bir boyut katar. Telefonda görüştüğü kızı dışında hiçbir insanla bağlantısı olmayan Chase’in gönül ilişkisine girmesi ve kaçmaya devam ederken onu yanında götürmesi ikilemleri de beraberinde getirecektir. Diğer bir şaşırtıcı olay ise Chase’in takibinde en kullanışlı kişi olacak kızının sürpriz kimliğidir.
İlk oluşum adımları 2019’da atılan yapıma 2020 Mart ayında pandemi koşulları nedeniyle ara verildi. Tam devam edileceği sırada Jeff Bridges’e konan lenfoma (kan kanseri) tedavisi diziyi bir süre daha bekleme sürecine soktu. Nihayetinde bu yılın başında yeniden başlanan çekimlerle haziran ayında yayına hazır hale getirildi. Thomas Perry’nin 2017’de yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan dizi Robert Levine ve Jonathan E. Steinberg tarafından ekrana kazandırıldı. Her biri yaklaşık birer saat süren yedi bölümlük yapımın deneyimli yıldızı Jeff Bridges, 2009’da modası geçmiş bir country müzisyenini canlandırdığı Crazy Heart isimli filmle Akademi Ödülü’ne uzanmıştı.
Zaman zaman uzayan ve sıkıcı hale gelen diyalog ve bakışmaları (memleket dizilerimizin alameti farikası) bir kenara koyarsak gerek kurgusu gerek oyunculuklarıyla türünün iyilerinden denilebilecek bir yapım The Old Man. Sürpriz sayılabilecek sonu, konunun kapandığını düşündürse de ikinci sezon onayını alması ihtiyar adamın bir süre daha sahada dolaşacağını gösteriyor. Yayına girdiği hafta Nielsen raporlarına göre, Ocak 2021’den bu yana en çok izlenen kablolu dizi prömiyeri unvanını da alan yapım açılış haftasında Hulu’da en çok izlenen FX dizisi olmuş durumda. Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda gibi bazı ülkelerde Disney platformunda gösterime giren yapımın Türkiye’de ise ne zaman ve hangi mecrada yayına gireceği şu satırların yazıldığı sırada belli olmamıştı. İyi seyirler dilerim.
Bu yazı, Episode’un 38. sayısında yayımlanmıştır.