Zeynep Günay Tan: ‘Kimliğini Kabul Edebilen Kadın Güçlüdür’
2010 yılının kaliteli yapımlar açısından bereketli bir yıl olduğu aşikâr. Kanal D ekranlarında salı akşamlarını tam 3 sezon boyunca domine eden, başrollerini Ayça Bingöl ve Erkan Petekkaya’nın paylaştığı bir dönem işi “Öyle Bir Geçer Zaman ki”… Yönetmenlik koltuğunda Zeynep Günay Tan’ın oturduğu, kalem erbabının Coşkun Irmak olduğu dizi, özellikle Ayça Bingöl’ün canlandırdığı, ailesi için tüm zorluklara göğüs geren Cemile karakteriyle efsaneleşti. Biz de kadın karakterlere yaklaşımıyla fark yaratan yönetmeni Zeynep Günay Tan’la, Cemile karakteri ve kadınlık üstüne sohbet ettik.
Sizce güçlü kadın kimdir?
“Filancanın kızı”, “filancanın karısı” hatta anne olunca “filancanın annesi”… Tüm bu sıfatları kadınlığın yumuşaklığıyla, şefkatiyle, dirayetiyle kucaklayıp kendi özdeğerinden, yaratıcılığından vazgeçmeyen, kendi kişilik renklerini, hiçbir şartta soldurmayan, “eş” “sevgili” “anne” sıfatlarını da kendi kimliğini koruyarak sevgiyle kabul edebilen kadın, bence güçlü bir kadındır.
Kadın karakterleri yorumlarken görsel dilde neye dikkat ediyorsunuz?
Kadın karakterleri yorumlarken, anlatacağım hikâyedeki kadının kişisel özelliklerinin, görsel dili yaratmasına dikkat eder ve bunun için her birime alan açarım. Kadınların bir süs objesi gibi, “Her durum ve şartta aman güzel görünsün,” tasasını bir kenara bırakıp, önce karakter ne hisseder, nasıl bir ruh haliyle giyinir, özenle giyinmeye vakti var mıdır, taktığı takıları neye göre seçer, anısı var mıdır, evi nasıldır, en çok hangi müziği sever, evinin hangi köşesinde en rahat eder gibi günlük rutin alışkanlıklarını düşünürüm. Kadına yapıştırılmış “her zaman bakımlı ve güzel olma” mecburiyetinden vazgeçip, karakterin ruh halini takip ettiğiniz zaman, zaten görsel dil büyülü bir şekilde kendiliğinden ortaya çıkar. Kimi zaman hayattan vazgeçmiş özensiz bir kadındır, kimi zaman cıvıltılı bir genç kız… Ya da Cemile’de olduğu gibi “eş” ve “anne” olmaya çabalarken kendinin kim olduğunu, içindeki müthiş gücü unutmuş, sadece ailesini bir arada tutmak, çocuklarını yetiştirmek ve hayat telaşında gemilerde çalışan eşi tarafından yalnız bırakılmış, desteğe ve şefkate ihtiyacı olan bir kadın.
Eğer Cemile’yi yaratırken ekipçe onu sadece güzel gösterme telaşına girseydik, karakterin tüm derinliğini de elinden almış olurduk. Ayça Bingöl gibi gerektiğinde bakımsız, makyajsız, yorgun, hatta 3. sezon kendi yaşının 20 yaş üzerinde oynamayı kabul eden bir oyuncuyla çalışmak da en büyük şansımızdı tabii.
“Ayça Bingöl, Cemile için en uygun kişiydi”
Karakter yaratımıyla ilgili kadın oyuncularla nasıl bir iletişim kuruyorsunuz? Rollerini ortaya çıkarırken nasıl bir süreç gelişiyor?
Bir karakter yaratırken oyuncuyla karakterin senaryoda yazmayan geçmişini oluşturmakla başlarım. Senarist, oyuncu ve ben birlikte ortak bir geçmiş oluştururuz. Sonrasında hayali anılar biriktiririm oyuncuyla birlikte elbette. Çoğu zaman ekranda hiç görmediğimiz bu anılar, karakteri etli kemikli kılar. Karakterin hayattan ne istediği yani temel motivasyonu, senaryodaki diğer karakterlerle ilişkisini detaylı bir şekilde konuşur ve hem oyuncunun hem de benim anlaştığımız noktada senaryoya hizmet edecek şekilde mutabık kalırım. Sete çıkmadan önce sahneler üzerine oyuncu sormadıkça çalışmam, sadece karakterin geçmişi ve günlük rutininde oyuncuya ışık tutmaya çalışırım.
Cemile karakterinin ortaya çıkma sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin senaryoları bana ilk geldiğinde yazılan kadın karakterin gerçekliği ve gücü beni çok etkiledi. Toplumumuzda kadınlar, hayat telaşında özellikle de eş ve anne olunca kendi hayatlarından, farkında bile olmadan, büyük bir sevgi ve özveriyle vazgeçiyorlar. Bu sevgi hem aileyi ayakta tutan hem de anneyi kendinden vazgeçiren bir şey. Bu yüzden Cemile için oyunculuğu çok kuvvetli, gözlerinde hüzün olan, çok sevgi dolu, güçlü bir cast aradık. Ayça Bingöl de hem oyunculuk gücü hem de fiziksel özellikleriyle en uygun kişiydi.
Ne büyük şans ki daha önce çalıştığımız bir projeden de arkadaşımdı. Birlikte çalışırken yönetmen-oyuncu ilişkisinden daha çok arkadaş olmanın rahatlığını da kullandık. Karakterin geçmişi, günlük rutini, diğer karakterle ilişkisi oluştuktan sonra saç ve kostüm provaları yaptık. Akabinde çocuklar ve Ali Kaptan’la birlikte çekim öncesi bir yemek sahnesi çektik. Ailenin birbiriyle ilişkisi ilk orada ortaya çıktı. Çok sıkı bir ön hazırlık imkânımız ve 16 bölüm hazır senaryomuz da olduğu için karakterin yol haritası sete çıktığımızda zaten belliydi. İlk bölümde en hayati sahneleri, bu sağlam ön hazırlık sayesinde kamera omuzda hiç prova yapmadan çektik. Her iki oyuncu da birbirinin ne yapacağını bilmediği için bir sürü an bu sayede çok gerçek oldu ve sete büyülü bir atmosfer yayıldı. Sonrasında Ayça, Cemile’ydi artık zaten. Çoğu zaman ekip sette seslenirken Ayça Hanım yerine Cemile Hanım demeye başlamıştı bile.
Sizce Cemile neden güçlü?
Cemile her durum ve şartta ailesini ve çocuklarını tek başına toparlamayı başarabildiği ve bunu hep sevgiyle yaptığı için güçlü bir kadın. Kocasının artık onu sevmediğini anladığında, kocasına ve sevgilisine yapışıp, “Sizi mahvedeceğim!” gibi bir yol da varken, kendi başına hayata devam etme cesaretini gösterebildiği için güçlü bir kadın. Çocuklarını babalarına karşı hiç doldurmadığı, hatta annesi gibi gördüğü kayınvalidesini de hayatında tutmaya devam ettiği için güçlü bir kadın. Çocuklarına kendi gitmek istedikleri yol için alan açıp onları desteklediği, onlara uçmaları için kanatlar ve geri döndüklerinde hep sıcacık bir ana ocağı verebildiği için güçlü bir kadın. Kendi renklerini kaybettiğini fark edip, Anka kuşu misali küllerinden yeniden ve hep yeniden kendini baştan yaratabildiği için, umudunu hiç kaybetmediği için güçlü bir kadın. Hayatta başına gelen hiçbir kötülüğün onu sevgisiz bir kadına dönüştürmesine izin vermediği için güçlü bir kadın.
Şimdiye kadarki yerli dizilerde, en favori kadın karakteriniz hangisi oldu?
İzlediğim ve çektiğim en güçlü kadın karakter Cemile.