Yerli dizi tadında: Survivor All-Star
Bu yazı Episode Dergi’nin Mart 2022 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Eskiden ÖSS’yi kazanamayınca (evet, üniversite sınavı benim için hep ÖSS, yaşımı yazamayacağım), “Üzülme seneye kazanırsın,” denirdi, uzun yıllar bu cümle Acun Medya yarışmaları için kuruluyor. MasterChef’te yemeği mi yaktın, “Çalış seneye gel,” diyorlar; O Ses Türkiye’de detone mi oldun, “Seneye heyecanını yen de gel,” diye çağırıyorlar.
Survivor’ın da iki üç sezonda bir All-Star’ı oluyor, kendi sezonunuzda şampiyonluğu ucundan kaçırdıysanız ve yıllar içinde de yeteri kadar çalışırsanız orada kendinize bir yer tutabilirsiniz. Survivor’ın gelenek haline geldiği ve her sene heyecanla beklendiği diğer ülke de Dominik tabii bu arada, Acun Medya işbirliğiyle “birleşme partisi izlemeli” Dominik turu ilanları görüyorum artık. Yarışma deyip geçemiyoruz, turizmin bir parçası oldu resmen. Yayınlandığı diğer ülkeleri bilemem ama ülkemizde Survivor sadece insanların parkur koştuğu, hayatta kalanın kazandığı bir yarışma hiç olmadı zaten. Bildiğiniz, dizi gibi izliyoruz Survivor’ı. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza bu kadar yoğun girmesinden sonraki sezonların yarışmacılarının hayran grupları çok aktif, yoğun çalışıyorlar, hashtag saatleri yapıyorlar, bir dizi meşhuruna ne yapılıyorsa fazlası var, eksiği yok.
Bu sezonun Survivor All-Star’ı da epey zaman sonra en iddialı yarışmacıların bir araya geldiği sezonlardan biri oldu. Tanımadığımız yarışmacıları çözmeye çalışmaktan ve birleşme partisine kadar bir türlü kimin kim olduğunu anlayamamaktansa ne zamandır bildiğimiz insanları izlemeyi şahsen daha çok seviyorum. Bir de All-Star’ın yapısı gereği tüm yarışmacılar gayet hırslı (bu da eşittir çok kavga), hepsi yüksek SMS potansiyelli (bu da eşittir daha da çok kavga), neredeyse hepsi zamanında Survivor Ekstra ya da Panorama’da yorumculuk yapmış, şimdi beraber yarıştığı insanları bir zamanlar yerden yere vurmuş (eh, bu da en çok kavga). Bir şovda yükselen seslerin alt yazılarla da vurgulanmasını seven biri olarak bu beni çok mutlu ediyor. Siz eğer, “Kafam kavga kaldırmaz, oyunlara bakarım,” diyorsanız orada da hayal kırıklığı yok, tüm yarışmacılar sakatlık hastalık demeden gayet yüksek performanslarla koşturup duruyorlar. Bu sezon ilk defa gördüğümüz oyunlar, riskli görünen parkurlar var. Risk demişken, bu senenin doktoru Metin Kuş değil, yıllardır ilk defa Metin Kuş olmayan bir Survivor izliyorum, hafif tedirginim.
Bu sezon bunların üstüne bir de aşk eklenmiş ki BBG evini ilk izlediğim günden beri yarışmacıların aşk yaşamasına bayılırım. Yarışmacılardan birinin havaalanında bıraktığı bir eski sevgilisi, adada bir yeni sevgilisi ve yine aynı adada eski sevgilisinin en yakın arkadaşı var. Adeta bir Oğuz-Leyla-Necla üçgeni (Yaprak Dökümü izlemeyen biri kalmadığını varsayarak gönül rahatlığıyla yaptım benzetmeyi). En yakın arkadaşını savunan yarışmacının oyları daha da mı yükselir yoksa “Benim ne yaşadığımı kimse bilemez,” diye ilişkisinin savunan kıza mı oy yağar bilemeyiz ama heyecanla beklediğimizi söyleyebiliriz. Daha bunun bir de Kıbrıs’ta yapılacak finali var ki, olası eski sevgili- yeni sevgili yüzleşmesine de hiç uzak değiliz bence.
Sezonun en büyük değişikliklerinden biri “sürgün adası”. Konseyde takım arkadaşlarının verdiği oylar sonucu ismi çıkan yarışmacılar yanlarında kimse olmadan, tek başlarına gidip başka bir adada konsey bekliyorlar. Nereden baksanız sinir bozucu, sınır zorlayıcı bir deneyim. Yarışmacılar oradan geldiklerinde daha da bilenmiş, gemileri yakmaya daha da hazır oluyorlar. Bu da ne demek? Evet, daha çok kavga.
Bu sezon oyunlarda önce kadınlar, sonra erkekler takımı oynuyor, bu da Survivor tarihinde bir ilk. Özellikle Ünlüler takımının kadınlarının oyunlarda epey üstünlük sağlamaları sebebiyle Survivor’da bugüne kadar duyduğumuz en “kadın-erkek” temalı konuşmaları izliyor olabiliriz. Ünlüler takımının kırk yıllık sporcu kadınlarına yenilen yarışmacıların, kendi takımlarındaki erkeklere, “Sizin karşınıza böyle rakipler çıksa şimdi neler konuşurduk?” demeleri çok makul ve iyi bir noktaya temas etmek mesela. Sonra Ünlüler takımındaki kadınların her oyunu kazanıp da sonunda takım ödülü kaybedince, “Biz buraya erkeklerin yedeği olmaya gelmedik,” diye konuşmalarına hiç de haksız diyemeyiz. Sonuçta kim ne kadar başarılı olursa olsun, böyle yarışmalarda kazananlar yüzde doksan dokuz erkekler olur biliyorsunuz. Bu geleneğin değişeceği sezon bu sezondur belki de, ne dersiniz?
Öte yandan Nagihan’ın, “Bizim adanın erkekleri ne balık tutabiliyor ne hindistancevizi toplayabiliyor, açlıktan bittik!” çıkışı da Survivor tarihinin en büyük yanlış anlaması olmaya aday. Survivor’a gelirken şartları adı gibi bilen, her koşulda erkeklerle mücadele edebileceğini söyleyen birinin başkalarının ona besin getirmek gibi bir görevi olduğunu düşünmesi enteresan. Nihayetinde taş devrinde değil, bir şovdayız, herkes kendi işini kendi yapabilir. Herkes kendi işini her zaman kendi yapabilir de Survivor’da konuyu derinlemesine tartışmanın da bir anlamı yok, oraya katılırken kimse kimsenin tutacağı balığa güvenmemiştir diye özetlenebilir bir durum. Güvenmese iyi olurmuş.
İki senedir pandemi sebebiyle ödüllerde nispeten sönüklük vardı, ülke ülke gezmek kalmamıştı haliyle kazananlar sürekli farklı yerlerdeki villalarda yemek yiyorlardı, bu sene ödüller de eski uluslararası havasına kavuşur diye düşünüyorum. Acun Bey’in şimdi burada, yarım saat sonra İngiltere’de, ertesi gün Miami’de olmayı sıradanlaştırmış hayatının ufak bir yansıması olan ödülleri biz de en iyi ihtimal, gelmiş geçmiş tüm banka hesaplarımızı ve maaş bordrolarımızı verdiğimizde karşılık olarak aldığımız üç aylık Schengen vizesini içeren pasasportlarımız ve demli çaylarımızla izleriz.
Survivor All-Star zaman geçirtme ve kafa dağıtma garantili yapısından ödün vermeden bu sezonda da bizlerle. Ekibe bol reyting, izleyenlere iyi seyirler dilerim.