Broadchurch: Herkesin Karanlık Bir Tarafı Vardır | Onur Erdoğan
[highlight]”Cenneti tanımla” deseler belki de 10 kişiden dokuzu hiç bilmeden Dorset’i anlatmaya başlar. Broadchurch, şehrin üzerine kocaman puntolarla “Cehennem Başkalarıdır” yazmış…[/highlight]
İngiltere’nin güneyinde Windows masaüstü karelerini anımsatan bir yer. Olağanüstü bir doğa, uyumlu bir mimari. Herkes kendi halinde, mutlu görünüyor. Ta ki 11 yaşındaki bir çocuk, sahilde ölü bulunana kadar.
Tuhaf bir ortaklık
Broadchurch‘ün ilk sezonu, kısa sürede cinayet olduğu anlaşılan bu ölümün aydınlatılmasıyla geçiyor. Cennet kasabada en son cinayet uzunca bir süre önce işlendiği için Ellie Miller (Olivia Colman) deneyimsiz bulunuyor ve Alec Hardy (David Tennant) ile tanışıyoruz.
Dedektif Hardy, kılın önde gideni. Öyle bildiğimiz, gizemli, yakışıklı dedektiflerden değil. Hepimizin bir dönem böyle patronları olmuştur!
Miller ise, dikkatli ama özgüven sorunu yaşayan, sıradışı hiçbir özelliği olmayan iki çocuk annesi bir kadın. Tuhaf bir ortaklık kuruyorlar.
Başkalarının bizi gördüğünden ibaretiz
Sezon ilerledikçe bu cennet kasabanın üzerine “Cehennem Başkalarıdır” yazısı yavaş yavaş yazılmaya başlıyor. Mutlu ve normal görünen herkesin arızaları, azıcık sıradışı görünen herkesin suretine birer tokat olarak aşkediliyor. Şüphe, bireysel bir bulut olarak bir karakterden diğerinin üzerine yağmur boşaltıyor. Anlıyoruz ki başkalarının bizi gördüğünden ibaretiz.
Dizinin atmosferi, kasvetli ve puslu. Bunda Ólafur Arnalds’ın müziklerinin etkisi büyük. İlk sezonda bölümler, So Close şarkısıyla kapanıyor. (Through dark and light I fight to be/So close/Shadows and lies mask you from me/So close.)
Broadchurh‘ü izlerken ikna oluyoruz; herkesin karanlık bir tarafı var. Bazılarınınki zifiri…