Aslıhan Gürbüz: “Reyhan’ın o inadını çok sevdim, ki burada da gücünü annesi Sultan’dan aldığını düşünüyorum”
2024’ün son sayısı niteliğindeki 59. sayımızda kapak konuğumuz, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanarak yıla damga vuran Mukadderat.
Mukadderat‘ta Reyhan karakterine hayat veren oyuncu Aslıhan Gürbüz ile konuştuk.
Mukadderat dosyasına buradan ulaşabilirsiniz.
Mukadderat’ta canlandırdığınız Reyhan karakteri işaret ettikleri açısından oldukça önemli. Taşradan kurtulup İstanbul’a gitmiş, sınıf atlamış bir karakter ama ailesinin yanına döndüğünde yine aynı ataerkil bakış açısının içine hapsolmak zorunda kalıyor, buna isyan ediyor. Siz Reyhan’ı nasıl görüyorsunuz?
Reyhan ailesinin yanına dönmeseydi de ataerkil bakış açısının içine hapsolmasını isteyecek bakış açıları ve dayatmalarla karşılaşacaktı zaten… Tüm dünyada var olan bir durum aslında bu. Reyhan’a odaklanırsak onun o inadını çok sevdim, ki burada da gücünü annesi Sultan’dan aldığını düşünüyorum.
Reyhan karakterinin abisi Nevzat ile ilişkisi de yan aksta mühim. Sırf kadın olduğu için daha azla yetinmek zorunda kalması ve kadın olarak abisine karşı verdiği mücadele, filmin mesajları arasında. Sizce Reyhan’ın ya da Reyhan gibi kadınların en önemli özellikleri neler? Çünkü filmin sonunda Reyhan’ın istediğini elde ettiğini görüyoruz.
Cevap sorunun içinde… MÜCADELE! Önce sorgulamak, kabulden önce neden-niçin üzerinden bir değerlendirme neticesi ile ayrımcı bir yerden, “cinsiyetinden” mütevellit olduğu söylenen bu duruma itiraz ve sonrasında mücadele etmek gibi.
Aslıhan Gürbüz: Beni Reyhan’a en çok çeken şeyse Reyhan’ın mirası kardeş payına böldürmek istemesi ve NUR SÜRER gerçeği.
Filmde ataerkil düzene başkaldıran ve yaşı ne olursa olsun üretime katılarak aydınlanan Sultan’ın hikâyesini izliyoruz. Film bu açıdan ciddi bir hikâye anlatıyor ama kara komedi öğelerini kullanarak anlatıyor derdini. Mukadderat’tan önce yer aldığınız Kuvvetli Bir Alkış’ta da daha yoğun olmakla birlikte benzer bir durum vardı ve sınıfsal açıdan da yine benzer bir karakteri canlandırıyordunuz. Sizi bu role en çok çeken şey ne oldu?
Kuvvetli Bir Alkış, toplumun en küçük birimi aile üzerinden bireylerin insan olma-hayata geliş amacı ve cinsiyetler üstü toplumsal etiketler üzerinden bir sorgulamaya sebep oluyordu. Ama anlatım olarak “kara komedi” tanımına elbette benzeyen diller iki projede de var.
Kara komedi tanımının yıllar içinde çok değiştiği ve genişlediği kanaatindeyim. Normalde ciddiyetle ele alınması gereken konuları mizahi bir dille ele almakla ilgili benzerlikler hâkim. Beni Reyhan’a en çok çeken şeyse Reyhan’ın mirası kardeş payına böldürmek istemesi ve NUR SÜRER gerçeği.
Bir yandan da filmin cast’ı gerçekten çok doğru. Başta Nur Sürer olmak üzere harika bir kadro var. Senaryoyu okuduğunuzda ve kadroyu duyduğunuzda aklınızdan neler geçti?
Dediğim gibi Nur Sürer gibi bir ustayı tanımak, karşılıklı oynamak meslek hayatında çok az oyuncuya nasip olur deyip hemen tamam dedim. Ve iyi ki demişim, çok şey öğrendim kendisinden, ona minnettarım. Ve böyle bir projede Nadim-Erdi ve diğer oyuncu arkadaşlarımla, ki Osman’la ikinci buluşmamızdı, Şirin ve Cem ile çalışmak da iyi bir şanstı.
Aslıhan Gürbüz: Nice harika işler, içerikler bir bilgisayarın ya da bir çekmecenin içinde bekliyor gibi, çünkü bağımsız bir iş için gerekli olan cesaret yine finansal bir desteğe ihtiyaç duyuyor.
Siz aynı zamanda ana akımda da çok izlenen, reytingi yüksek işlerde yer alan bir oyuncusunuz. Geleneksel TV’nin dönüşümünü ve dizi yapım süreçlerini nasıl görüyorsunuz, Türkiye özelinde dijital platformlar yapım süreçlerini ne yönde etkiledi?
Ben neredeyse ana akımda 3 senede bir iş yapan, fazla seçen, sık eleyen bir oyuncuyum… Derdi-niteliği- niceliği olan ve beni oyuncu olarak ne kadar zorlayacağına baktığım karakterlerin olduğu işleri seçmemden anlaşılıyor ki, geleneksel TV’nin dönüşümü o kadar da iyi görünmüyor 🙂
Ve maalesef artık dijitalde de aynı durum sözkonusu; benzer kaygılardan kaynaklı içerikler ve işler oralarda da artmaya başladı. Elbette bu benim bakış açım, kesinlikle bu doğrudur ya da benim içinde olduğum işler en iyisidir demiyorum. Fikir beyan ediyorum.
Son olarak ulusal sinemamızın içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz? Örneğin İstanbul Film Festivali son olarak “Ulusal Yarışma” bölümünü kaldırdı. Nitelikli üretim konusunda bir problem yaşandığını düşünüyor musunuz?
Festivalde kaldırılanlara odaklanmak yerine ilk ve ikinci filmlere özel bir alanın ayrılmasını olumlu buluyorum. Nitelikli üretimde bir problemimiz yok, en azından bağımsız adı altında yaratıcılığın harika olduğu nice gençlerimizin var olduğunu düşünüyorum. O gençlerin o projelerine finansman bulmaları, hayata geçirmelerine yardımcı olacak bir destek bulmaları konusunda zorluklar yaşadığını düşünüyorum. Ekonomi her sektörde olduğu gibi burayı da etkiledi ve nice harika işler, içerikler bir bilgisayarın ya da bir çekmecenin içinde bekliyor gibi, çünkü bağımsız bir iş için gerekli olan cesaret yine finansal bir desteğe ihtiyaç duyuyor.