Episode Dergi’nin 61. sayısına kapak olan Task’ın yapımcı ve oyuncularıyla yapılan röpotajlara buradan ulaşabilirsiniz.
Esasen Brad Ingelsby ismini Scott Cooper’ın yönettiği Out of the Furnace filminde duyduk. Christian Bale ve Casey Affleck’in başrollerinde yer aldığı bu suç dramasında, 1970’lerin kült filmlerinden biri olan The Deer Hunter’a öykünme vardı. Aynı zamanda kadrosunda Woody Harrelson, Zoe Saldana, Willem Dafoe ve Forest Whitaker gibi A-list oyuncuların da bulunduğu bu gangsta intikam yapımı, Brad Ingelsby için iyi bir kariyer dönemeciydi. Bir yazar ve senarist olarak bu filmle birlikte lig atladı.
2020’deki The Way Back filmi ise kariyerindeki bir başka önemli dönemeçti. Ben Affleck’in başrolünde yer aldığı film, Brad Ingelsby’nin bizzat yaşadığı ve çok iyi bildiği bir basketbol hikâyesiydi. Zira Brad Ingelsby’nin babası Tom Ingelsby, NBA’in yarı profesyonel zamanlarında 1 sezon Atlanta Hawks’ta oynamış ama kariyeri çok kısa sürmüş eski bir basketbol oyuncusu.

Ancak Brad Ingelsby asıl sıçramasını 2021’deki Mare of Easttown ile yaptı. HBO yapımı mini seri Primetime Emmy Ödülleri’nde 16 adaylık aldı ve başroldeki Kate Winslet’a da Emmy’lerde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazandırdı. The Underground Railroad ile beraber o yılın hit mini serilerden biri olan Mare of Easttown, iyi kurulmuş dramatik yapısıyla, olay örgüsüyle, polisiye trükleriyle ve atılan kancalarıyla incelikli bir işti. Ayrıca hikâyesindeki düğüm çözüldükçe büyüyen bir etkisi vardı.
Philadelphia yakınlarında geçen bu seri, evrensel ölçekteki küçük kasaba yaşamını, insanlarını, hayat görüşünü ve gizemlerini aktarma becerisi ile parlıyordu. Bu motifleriyle de klasik tür anlatılarının üzerine çıkıyordu ve hikâyesine özel unsurlar katıyordu.

Doğrusu Mare of Easttown’u izlerken sadece iyi yazılmış bir suç dramasını takip etmiyordunuz, aynı zamanda ahlak felsefesi üzerine de kişisel çözümlemelere başvuruyordunuz. Kendi içinizde bir çeşit sorgulama ve muhakeme yapıyordunuz.
Bunların yanı sıra Mare of Easttown, karakter yaratımları ve odakları ile de ışıldayan bir yapımdı. Kate Winslet’ın muhteşem oyunculuğuyla hayat verdiği Mare, düşünce biçiminden davranış kalıplarına kadar titizlikle yazılmış bir karakterdi. Elbette sadece Mare’de değil, serideki tüm karakterlerde derin ve katmanlı bir ark bulunuyordu.
Serinin 5. bölümüyle beraber artan gerilim ve tansiyon da çok iyi kurulmuştu. Serinin yaratıcısı Brad Ingelsby, finalde hikâye arkını kusursuz şekilde tamamlıyordu ve tüm gizemleri de aydınlatıyordu.

Philadelphia Banliyölerine Dönüş ve Kederli Bir Hesaplaşma
Açıkçası Mare of Easttown sonrasında Brad Ingelsby’nin yeni bir HBO serisiyle dönmesi doğal bir heyecan sebebi. Hele ki serinin başrolünde kariyerinin altın çağını yaşayan ve aynı zamanda politik kimliğiyle, aktivist çalışmalarıyla kalplerimizde taht kuran yıldızlardan Mark Ruffalo varken.
Dolayısıyla Brad Ingelsby ile Mark Ruffalo’yu buluşturan Task, 2025’in en merak edilen TV yapımlarından. Mark Ruffalo’nun Tom isimli bir FBI ajanını canlandırdığı seride Brad Ingelsby kendisini rahat hissettiği ve çok iyi bildiği sularda yüzüyor. Philadelphia banliyölerine yeniden dönen Brad Ingelsby, Task ile kederli bir suç ağı örüyor.
Bir yandan da Task, Brad Ingelsby’nin özel hayatından da derin izler taşıyor. Bu suç hikâyesini kurarken bir kadınla tanıştıktan sonra görevinden ayrılan rahip amcasından esinlendiği biliniyor. Bu nedenle Task serisinin kökenlerinde yaşadıkları yüzünden inançları sınanan ve geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalan karakterler bulunuyor.

Task, usta yönetmen Michael Mann’ın 1990’lı yıllara damga vuran suç epiği Heat’ten de izler taşıyor. Sinema tarihinin iki efsanesini, Al Pacino ve Robert De Niro’yu karşı karşıya getiren Heat, saplantılı çete lideri Neil McCauley ile işkolik ve depresif dedektif Vincent Hanna’nın kurduğu bağı derinlemesine açar.
Klasik bir polis kovalamacasından ziyade karakterlerinin içsel betimlemeleriyle öne çıkan Heat, İtalyan görüntü yönetmeni Dante Spinotti’nin mavi, siyah ağırlıklı renk paletiyle de atmosferini otantik şekilde tanımlar. Fakat aksiyonu ve atmosferi bir yana Heat’in alametifarikası karakter yazımındadır. Hayatın farklı köşelerinde duran ve aslında birbirlerini çok iyi anlayan iki rakip, ölümcül sonuçları olacak bir hesaplaşmaya doğru amansızca ilerler.
Brad Ingelsby, Task’ta benzer bir şablon kullanıyor. Mark Ruffalo’nun canlandırdığı Tom, sorumluluk sahibi bir baba olmaya çalışan ama kederini omuzlarında taşıyan bir dul. Duygusal bir karmaşa yaşayan Tom, gençlerden oluşan bir gruba liderlik etmeye başladığında ise odağını buluyor.
Bununla birlikte Ozark serisiyle tanınan Tom Pelphrey’nin canlandırdığı Robbie karakteri de hayatın sillesini yemiş bir çöpçü. Geçmişine hapsolmuş bir karakter olan Robbie, intikam arayan lanetli bir ruh. Çöpçü arkadaşlarıyla birlikte bir motosiklet çetesini soyan Robbie, bu eylemi sonrasında giderek daha kötü kararlar almaya sürükleniyor. Daha fazla ölüme ve daha fazla şiddete yol açan olaylar da bu şekilde tetikleniyor. Robbie kıyıya ulaşmaya çalışırken kendi bataklığına saplanıyor ve serinin çatışması da bunun üzerine kuruluyor. Doğrusu Brad Ingelsby’nin titiz karakter çalışması ve küçük kasaba atmosferini kullanma biçimi yine iş başında.

Ancak Task’ın Mare of Easttown gibi açılan ve sürprizli bir senaryosu olmadığını söylemem lazım. Yine de Task serisi ilk bölümde attığı temelin üzerinde sıkı şekilde ilerliyor ve ilgiyle takip edilecek bir suç draması kuruyor. Ayrıca serideki reji ve oyuncu performansları da parlıyor. Özellikle Jamie McShane’in yandaki performansı kedi fare oyunundaki üçgeni kuruyor.
Sonuç olarak Task, Brad Ingelsby’nin memleketine döndüğü ve hakkını vererek anlattığı bir suç hikâyesi sunuyor.