Bir Arayış Hikâyesi: ‘Life’
GAİN’de yayınlanan BBC First dizilerinden biri Life. Dizi aynı zamanda Doctor Foster’ın da yapımcılarından olan Mike Bartlett yapımı. Life, dört daireye ayrılmış evdeki sakinlerin birbirine benzeyen hayatını anlatıyor. Life’daki kişilerin dertleri hepimizin aşina olduğu konulardan; ilişki çıkmazları, geçim sıkıntısı, ait olamama hissi ve daha nicesi… Farklı dairelerdeki kişilerin eşzamanlı hisler yaşaması size inandırıcı gelmeyebilir. Fakat ortak olan her duygunun birleştirici gücü olduğu kesin. Aslında Life hayatın ta kendisi, bir arayış hikâyesi.
Evde Kimler Yaşıyor?
Gail (Alison Steadman), belki de bu evdeki en cesur kadın. Gail, kocası Henry’nin (Peter Davison) kendisini Helen’la (Elaine Paige) aldattığını öğrenince altı ay ömrü kaldığını bildiği halde onu terk edebilecek kadar cüretkâr. Öte yandan her şeyi kabullenip geri dönebilecek kadar korkak da. Her ne olursa olsun çoğumuza ilham olabilecek bir karakter Gail. Hayatı boyunca eşinin gölgesi altında yaşamış biri. Yıllarca kendin olmana engel biriyle hayatı paylaşmak can sıkıcı olsa gerek. Korku insanın gözünü döndürmeye yetiyor ne yazık ki. Öyle ki Gail, Henry’ye yetişebilmek için arabayı hızla sürüp eski okul arkadaşına çarpıyor. Gail, yetmiş yaşında, ailesindeki yerini ve yaşantısını sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulayış bir süre sonra büyük bir çığlık oluyor. Gail’in içinde biriktirdiklerini ailesine dökmesi size de “oh!” dedirtebilir.
David (Adrian Lester), dizide beni en çok etkileyen karakterlerden biriydi. Karısını kaybettikten sonra Saira’yla aşk yaşıyor. David ve Saira hikâyesi başlı başına bir film olabilecek nitelikte, hatta ikili diziye soluk getiriyor. David, belli süre sonra karısı Kelly’nin (Rachael Stirling) ölmeden önce Saira’yla ilişkisi olduğunu öğreniyor. Bu bağlamda LGBT+ bireylere de yer veren Life, Belle’in (Victoria Hamilton) kendini “Ben eşcinsel değilim,” cümlesiyle ifade etmeye çalışmasıyla dışlanmışlık durumuna da dikkat çekiyor aslında. Belle demişken onun ne kadar aykırı, yalnız ve güçlü bir kadın olduğundan söz etmek gerekiyor. Belle, kocasından boşandıktan sonra kimseyle iletişim kurmayıp içkiye düşkünlüğü sebebiyle insanların yargılayıcı tavırlarına maruz kalıyor. Yeğeni Maya’ya (Erin Kellyman) sahip çıkması, sosyalleşmek amacıyla çevresindekilere ayak uydurmaya çalışmasıyla yaşadığı bunalımı izleyiciye en çok aktaran karakter Belle’di bence. Hamilton, Doctor Foster’daki Anna karakteriyle bilinen bir oyuncu. Dolayısıyla dizinin sevenleri, Belle’i Anna olarak hatırlayabilir. Zaten Life’ta eski kocası ona “Anna” diye sesleniyor. İki dizi arasında paralel evren gibi bir dünya yansıtılıyor ama dizinin devamı niteliğinde bir hikâyeye sahip değil. Bu haliyle özgünlüğünü koruyor.
Gelelim dizinin en sakin karakterleri Hannah ve Andy’ye (Melissa Johns, Calvin Demba); tek gecelik bir ilişki sonrası sahip oldukları bir bebek sayesinde aşk yaşayan bir ikili Hannah ve Andy. Duygularının farkına varmaları epey zaman alsa da sonunda beraberliklerini izlemek mutlu eden detaylardan. Hannah, diğer karakterlere nazaran arka planda kalıyor. Klişe bir hikâyeyle geçiştirilmiş düşüncesi oluştu bende. Aslında dizinin sonuna baktığımızda Hannah, tüm karakterleri birleştiren değerde biri. Dizi boyunca Hannah’yı izlerken yaşadığı tereddütlere anlam verememiştim. Ne istediğini bilmeyen insanların karşısındakini yorduğunu düşünüyorum. Doğrusu ben de Hannah ve Andy’yi izlerken bir nebze yorulduğumu hissettim.
Annesi akıl hastanesine yatırıldıktan sonra teyzesi Belle’in yanına taşınan Maya, umursamaz genç profiliyle karşımızda. Gözünün önünde annesinin intihar girişimi üzerine yaşadığı travma, dizide ön planda tutulmasa da Maya’nın davranışlarından bunu net bir şekilde görüyoruz. Genellikle ergenlerin işe yaramayan, eğlenceye düşkün, sorumsuz bir karakter olarak yansıtılmasını doğru bulmuyorum. Başlarda bu durumu Maya’da oldukça hissetmiştim. İlerleyen bölümlerde her şeyin farkında olup teyzesiyle yaptığı konuşma sonrasında “aykırı ergen” görüntüsünden sıyrılıyor.
‘Life’ Bizi Nerelere Götürür?
Life’ın, karakterlerin yaşadığı kötü olaylarla negatif bir atmosfer yaratırken mutlu sonla bitişi beni şaşırttı. Genel olarak dizide karanlık bulutlar hâkim, kimse mutlu değil. Bu enerji izleyiciye de yansıyor. Dizide en sevdiğim detaylardan biri her karakterin psikolojisine ve yaşantısına değiniyor oluşu. Life’ın sadece başroller etrafında ilerlememesi ritmi düşürmeyen etkenlerden biri. David, Saira, Gail, Hannah, Maya, Belle, Henry… Farklı karakterler, yaşantılar ve davranışlar… Hepsinin özelinde ortak paydada birleşen tek olgu; duygular. Aralarındaki duvar karşısında aynı duyguları hissetmelerine rağmen birbirinin farkına varamamış insanlar. O duvarları kaldırabilecek bir güç var, o da empati. Bunu sağladıkları vakit beraberliğin hazzına ulaşabilecekler mi, merak konusu. Dizinin hayal gücümde hâlâ devam edebilmesi takdire şayan. Onlar için her şeyin başlangıcı, bizim için ucu açık bir son.