5 Filmde İlham Veren Kadın Hikayeleri

 5 Filmde İlham Veren Kadın Hikayeleri

Tarihin çarkını toplumlar ilerletir ancak her büyük dönüşümün bir kıvılcıma ihtiyacı vardır. Dünyayı değiştiren insanlar, o kıvılcımı ateşleyen ve topluma ilham kaynağı olanlardır. 5 Filmde İlham Veren Kadın Hikayeleri listemizde biz de dünyayı değiştiren ve başkalarına ilham veren kadınların hikayelerine, o kadınlara dair filmler üzerinden göz atacağız.

İlham Veren Kadın Filmleri ve Hikayeleri

Madame Curie (1943): Marie Curie’nin Hayatı

Nobel kazanan ilk kadın olan Marie Curie, bilim dünyasında büyük yeniliklere öncülük etmiş bir fizikçiydi. Radyoaktivite kavramını ortaya koyan ondan başkası değildi ve iki yeni element keşfetmiş, taşınabilir bir de x-ışını makinesi icat etmişti. Bu başarıları sayesinde Marie Curie, Nobel Ödülü alan ilk kadın olmasının yanı sıra iki Nobel alan ilk kişi olmuştu. Bu ödüllerin ilki, kendisi gibi bir bilim insanı olan eşi Pierre Curie ile beraber aldıkları Fizik Nobel’iydi. İkincisi ise Curie’nin tek başına kazandığı Kimya Nobel’i oldu.

Marie Curie’nin hayatı birçok defa beyaz perdeye ve televizyona taşındı. Ancak bunları ilki, 1943 tarihli Madame Curie filmiydi. Mervyn LeRoy‘un yönetmenliğini yaptığı film, Marie Curie’nin kardeşi Eve Curie tarafından kaleme alınan aynı adlı romandan uyarlanmıştı. Filmin senaristleri arasında, ismi jeneriğe ve afişe girmese de ünlü bilimkurgu yazarı Aldous Huxley de yer alıyordu. En iyi biyografik filmler arasında bugün bile kendine yer bulan Madame Curie‘de Marie Curie’yi canlandıran ise Greer Garson‘du.

Toni Morrison: The Pieces I Am (2019): Nobel kazanan ilk siyahi kadının hikayesi

Dünyada kadın olmak zor, ABD’de siyahi olmak da öyle. Siyahi bir kadın olmak ise belki çok daha zor. Ancak çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli temsilcilerinden Toni Morrison, hiçbir zorluk tanımadı ve romancılık maharetleriyle dünya edebiyatını derinden etkiledi. 2019’da, 88 yaşında aramızdan ayrılan Toni Morrison, 1993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak Nobel kazanan ilk siyahi kadın oldu.

Toni Morrison’ın hayatını Timothy Greenfield-Sanders belgesele çekti. Toni Morrison: The Pieces I Am, ilk kez 2019 Sundance Film Festivali’nde gösterildi ve büyük beğeni topladı. En iyi kadın belgeselleri arasında sayabileceğimiz bu yapımda Toni Morrison’ın kendisinin yanı sıra Angela Davis gibi kadın hareketinin ve ırkçılık karşıtı mücadelenin başka önemli isimleri de konuşuyor.

Toni Morrison: The Pieces I Am fragmanını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Erin Brockovich (2000): Erin Brockovich’in hayatı, 5 Oscar adaylığı getirmişti

Ülkemizde abuk subuk bir tercihle Tatlı Bela adıyla gösterime giren Erin Brockovich, 2000’lerin en iyi biyografik filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yönetmenliğini Steven Soderbergh‘in yaptığı ve başrolünde Julia Roberts‘ın oynadığı film, Erin Brockovich‘in verdiği çevreci mücadeleyi konu alıyor. 5 dalda Oscar’a aday gösterilen film, Julia Roberts’a bir Altın Küre de kazandırmıştı.

Peki Erin Brockovich kimdir ve filmi çekilecek kadar önemli ne yapmıştır? Erin Brockovich’in hayatı, takvimler 1991 yılını gösterirken bir felaketle sarsılmıştı: Üç çocuk annesi bu genç kadın, ağır bir trafik kazası geçirmişti. Kaza mahkemeye taşınırken, Brockovich de bir süre sonra davasını üstlenen hukuk bürosunda dosyalama görevlisi olarak çalışmaya başladı.

1993 yılında ise Erin Brockovich’in hayatı kökten değişti. Büronun bu sıradan görevlisi, bir emlak davasının dosyasını incelerken korkunç bir gerçek keşfetti: ABD’nin en büyük enerji şirketlerinden Pasific Gas ve Electric Company’nin (PG&E) tesislerinden bir kasabanın yer altı sularına zehirli atıklar sızıyordu. Üstelik bu sızıntı 1960’lardan beri sürüyor ve kasaba halkını zehirliyordu. Bu keşif üzerine Brokovich, hukuk eğitimi almamış olmasına karşın patronu Ed Masry’nin de desteğiyle PG&E şirketine karşı büyük bir hukuk mücadelesine girişti. Sonunda bu mücadele Brockovich’in ve kasaba halkının zaferiyle sonuçlanacak, şirket çevre felaketinden etkilenenlere yüklü miktarda tazminat ödemek zorunda kalacaktı.

Procès de Jeanne d’Arc (1962): ‘Fransız ulusunun savunucusu’ Jeanne d’Arc neden idam edildi?

ilham verici kadınlar

Tarihteki en önemli kadın liderlerden biri, kuşkusuz ki, Fransız ulusunun savunucusu olarak anılan Jeanne d’Arc‘tır. Ortaçağ gibi karanlık bir dönemde askeri liderliğe soyunan bu ilham veren kadın, Yüz Yıl Savaşları’nda İngilizlere kök söktürmüştür. Nitekim ölümü, Ortaçağ karanlığının elinden gelmiştir: Erkek kıyafetleri giyerek dine hakaret etmek gibi türlü suçlamalar sonucunda bu muhteşem kadın kazığa bağlanmış ve yakılarak idam edilmiştir. Jeanne d’Arc’ın hayatı, birçok defa filme de çekilmiştir ve bunları bazıları gerçekten iyi filmlerdir.

Aslında Jeanne d’Arc’ın hayatını konu alan en iyi film genelde 1928 yapımı The Passion of Joan of Arc olarak kabul edilir. Renée Jeanne Falconetti‘nin Jeanne d’Arc rolündeki muhteşem performansı, Jeanne’ın yargılanmasını ve idamını anlatan bu filmi en iyi sessiz filmler ve en iyi tarih filmleri gibi listelerinde hep üst sıralara taşır. Ancak günümüz izleyicisi bu kadar eski bir sessiz filmi pek tercih etmiyor. Bu nedenle listemizde büyük Fransız yönetmen Robert Bresson‘un Procès de Jeanne d’Arc (1962) filmine yer verdik: Jeanne d’Arc’ın Yargılanması. En iyi tarih filmleri arasında sayılan bu kült filmden ünlü eleştirmen Susan Sontag ve usta yönetmen Jean-Luc Godard, büyük övgüyle bahsetmişti.

Persepolis (2007): İranlı bir kadının otobiyografisi

Marjane Satrapi dünyaya geldiğinde sene 1969’du ve İran’ı Şah Rıza Pehlevi yönetiyordu. Şah her ne kadar İran’ın seküler toplum yapısını korusa da ülkenin kaynaklarını İngilizlere peşkeş çekiyor, başta komünistler ve ulusalcılar olmak üzere tüm muhaliflerini işkenceden geçiriyordu. Satrapi’nin anne ve babası solcuydu ve şaha karşıydı. Bu genç İranlı kadının en büyük ilham kaynağı olan amcası Anuş ise sıkı bir komünistti. Satrapi’nin ailesi, 1979 İran İslam Devrimi’ne şüpheyle baksa da şahın gitmesinden memnundu. Ancak kısa sürede şüphelerinde haklı olduklarını anlayacaklardı ve Satrapi’nin hayatı, özellikle kadınların yaşamı üzerinde büyük bir baskı kuran İslamcı rejimin yönetiminde bir cehenneme dönecekti.

Gençliğini baskıcı bir rejimin karanlığında geçiren Marjane Satrapi, bir zaman sonra ülkeden ayrılıp Fransa’ya yerleşecekti. Çizmeyi hep sevmişti ve sonunda, doğduğu günden bu yana yaşadıklarını çizgilerle anlatmaya karar verdi. Böylece Persepolis çizgi romanını yaptı. Bu çizgi roman, 2000’de yayımlandığında büyük ses getirdi ve İranlı kadınların sesini tüm dünyaya duyurdu. Herkese ilham veren kadın bir yazar ve yönetmen olan Satrapi’nin bir ülkenin dramatik değişimini kendi perspektifinden anlattığı bu çizgi roman, 2007’de bir animasyon filme uyarlandı. Aynı isimle vizyona giren film, en az çizgi roman kadar beğeni topladı ve sayısız ödüle layık görüldü.

Persepolis fragmanını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir