Sena Başdoğan: “Karakter iyi yazıldığında kimi oynadığımın önemi yok”
Sena Başdoğan, Afife Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı” ödülü de dahil pek çok ödülün sahibi. Şu sıralar Oyun Atölyesi’nin Uzun Yol adlı oyununda Emma Price karakterini canlandıran Sena Başdoğan ile buluştuk, tiyatro ve oyunculuk aşkını, hayallerini ve Uzun Yol oyununu konuştuk.
Sena Başdoğan fotoğrafları: Kübra Karaçizmeli | Afife Jale Ödül Fotoğrafı: Muhsin Akgün | Uzun Yol oyun fotoğrafları: Sumru Uçak
Sena Başdoğan: “Oyunculuk bir bakıma oldukça göreceli bir iş; ne kadar iyi olduğumu ya da olmadığımı elbette aldığım ödüller belirlemiyor fakat bana doğru yolda olduğumu işaret ediyorlar gibi hissediyorum bazen.”
Başta Afife Tiyatro Ödülü olmak üzere çeşitli ödüller almış genç bir oyuncusun. Nasıl başladı bu hikaye? Oyuncu olmaya nasıl karar verdin?
Çocukluğumdan beri oyuncu olmak istediğimi söyleyemem fakat hep arayış içindeydim. Ailem bu konuda her zaman bana alan açtı, bu yüzden oldukça şanslı bir çocuktum. Resim, müzik hatta basketbol denemişliğim bile var. Oyunculuk kursuna başladığımdaysa 15-16 yaşlarındaydım. Kursa başladıktan birkaç ay sonra da hayatım boyunca bu işi yapmak istediğimden emindim. Bunun üstüne hemen yapabileceklerimi, gidebileceğim okulları araştırmaya başladım ve sonra da konservatuvara girmemle beraber devam etti yolculuğum.
Bu kadar genç yaşta, bu değerli ödülleri almak nasıl hissettiriyor? Hayallerini ve hedeflerini nasıl etkiledi aldığın ödüller?
Büyük bir tutkuyla yaptığınız işin ödüllendirilmesi muazzam bir his tabii. Oyunculuk bir bakıma oldukça göreceli bir iş; ne kadar iyi olduğumu ya da olmadığımı elbette aldığım ödüller belirlemiyor fakat bana doğru yolda olduğumu işaret ediyorlar gibi hissediyorum bazen. Oyunculuk sözkonusu olduğunda kalbimin sesini dinleyerek hareket ettim hep. Ödüllerse kendime çizdiğim bu yol ödüllendirilmiş gibi hissettiriyor bana daha çok. Daha fazla hayal kurmak ve peşinden gitmek için cesaretlendiriyor beni.
Bir taraftan oyuncular için pek çok fırsatın olduğu bir ülkedeyiz ama çok büyük rekabetin olduğu bir ülke. Acımasız bir sektör olduğunu da söylemek mümkün. Bu mesleği seçtiğin için pişman olduğun anlar oldu mu? Genç bir oyuncu olarak, dizi sektöründeki başarılar ve tiyatroların son yıllarda gördüğü ilgi seni umutlandırıyor mu?
Bu işi seçtiğime hiçbir zaman pişman olmadım çünkü oynamakla ilgili vazgeçemeyeceğim bir tutkum var. Bu işi yapmanın her zaman kolay olduğunu söyleyemem elbette. Sektördeki olumsuzlukları kişisel algılamamayı başarınca daha az etkileniyorsunuz. Son birkaç yıldır iyi oyuncularla anlatılan iyi hikayeleri daha çok izliyoruz artık. Böyle işlerin çoğalması umut verici elbette. Tiyatrolara gösterilen ilginin hâlâ yeterli olduğunu düşünmüyorum maalesef. Yeterince tanınan oyuncular olmadıkları için oyunları oldukça sınırlı seyirciye ulaşabilen çok iyi ekipler var. Seyirci kaygısından ötürü, özellikle genç oyuncuların kendi oyunlarını sahneye koymaya cesaret edememeleri çok üzücü.
Kamera önü oyunculuğuna daha mesafeli olduğunu söylemek mümkün mü? Tiyatro hep birinci önceliğin miydi?
Kamera önü oyunculuğu ya da tiyatro şeklinde ayrım yapamıyorum aslında. Ben oynamaktan keyif alıyorum. Şu zamana kadar tiyatroda çok daha fazla kapı açıldı önüme, o yüzden benim için öncelikli olan tiyatro gibi görünüyor olabilir tabii ama benim için ikisi de oyunculuk. Elbette dinamikleri birbirinden çok başka, ikisinde de farklı şekillerde oyun oynama güdülerinizi yönetiyorsunuz.
Şu an Oyun Atölyesi’nde Uzun Yol oyunuyla sahne alıyorsun. Emma Price karakterini senden dinleyebilir miyiz? Oyuna nasıl dahil oldun?
Oyun Atölyesi’nde daha önce başka oyunlarda da yer aldığım için beni tanıyorlardı zaten. Muharrem Özcan’ın bu role beni düşündüğünü söylemesi çok büyük bir şans oldu benim için. Duvarları olan, çok kötü bir çocukluk geçirmiş, savunma mekanizması çok kuvvetli, çok da zeki biri Emma. Bütün o sert, umursamaz tavırlarının altında yaralı, kırılgan bir kız çocuğu var aslında. Bütün bunların yanında komik de biri üstelik. Oyuncu olarak, Emma’yı anlama ve keşfetme süreci bana kesinlikle çok iyi geldi.
Emma beklenmedik bir şekilde bir cinayet işliyor. Bir insanın beklenmedik bir şekilde katil olabilmesi… Emma’yı da anlamaya çalışmış biri olarak bu konuyla ilgili ne düşünüyorsun?
Aslında Emma’nın geçirdiği çocukluk göz önünde bulundurulunca çok da beklenmedik bir son değil Emma için bu yaşananlar. ‘Katiller kötü insanlar mıdır?’ sorusu tartışmaya açık olabilir belki ama işlenen suçun, her nereden bakılırsa bakılsın, çok kötü bir şey olduğu tartışılamaz elbette. İşlediği suçun affedilebilir olduğunu düşünmüyorum fakat anlamanın önemli olduğu kanısındayım. Aslında Emma da tam bu noktada kendisine bir cevap veremiyor; neden bunların yaşandığını ve nasıl biri olduğunu o da anlayamadığı için acı çekiyor.
Emma’nın yarattığı, beklenmedik trajedi ardından Mary (Evrim Alasya), Emma’ya ‘’Sen artık hayatımızın bir parçasısın’’ diyor. Emma ve Mary’nin ilişkisinde seni en çok etkileyen neydi?
İlişkilerinde beni en çok etkileyen şeyi, oyunda yaşananlarla ilgili ipucu vermeden anlatmam çok zor. Mary ve Emma’nın ilişkisi ’anlamak’ üstüne kurulu bir ilişki diyebiliriz sanırım. Oyunda çok sevdiğim bir replik var; ‘’Anlamak bir şeyleri değiştirecek, anlamanın amacı da bu değil mi zaten.’’ İlişki tam da bu noktada; ‘anlamak’ çabasıyla değişiyor.
Sena Başdoğan: “Okuduğum kitaplardaki karakterlerle arama mesafe koymayı seviyorum, yoksa oynamak istediğim şeylerin sonu olmuyor.”
Uzun Yol bir affetme ve yüzleşme hikayesi. Affetmek ve yüzleşmekle senin aran nasıl?
Affetmek ve yüzleşmek çok hassas olgular. Hazır olmadığımız takdirde açacağı yaraların çok daha büyük olabileceğini düşünüyorum. Çok kesin konuşmak istemesem de birçok durumda affetmek yerine daha çok ‘kabul etmek’ evresine geçiyoruz bana kalırsa; kabul etmek ve olana takılı kalmamak, bu durumdan özgürleşmek. Affetmek konusunda katı biri değilim. Affetmek istediğim insanı her zaman için anlamaya çalışırım fakat inanmadığım, ikna olmadığım durumlarda affediciliğin kendime ihanet etmek olduğunu düşünüyorum.
Evrim Alasya ile birlikte oynuyorsunuz. Son dönemde Kıvılcım karakteriyle ekranda izlediğimiz, kendine has üslubu olan bir oyuncu. Nasıl bir ilişkiniz var?
Evrim’i hep çok yetenekli bulurdum, şansıma göz göze oynuyoruz şimdi. Çok güçlü bir oyuncu ve şahane bir oyun arkadaşı. Ekip olarak çok güzel bir araya geldik aslında. Birlikte vakit geçirmeyi seven ve çok eğlenen bir ekibiz. Matine öncesi uzun kahvaltı sofralarımız vardır mesela. Bir arada geçirdiğimiz zamanı en güzel şekilde değerlendirmeyi çok iyi başarıyoruz sanırım. 🙂
Kardeşinin yaptığı İtalya fotoğraflarını, senin mezun olduğun okuldan onu almaya gittiğinde paylaştıklarını gördüm, nasıl bir ilişkiniz var? Nasıl bir abla olmaya çalışıyorsun?
Bu soru beni çok mutlu etti, eminimin Deniz’in de hoşuna gidecektir. Deniz’le birbirimize çok düşkünüz. Biraz romantik bi abla kardeş ilişkisi bizimkisi; küçük yaşlarından beri mektuplaşırız mesela, birbirimize el yapımı hediyeler hazırlarız. Ablası olarak fikirlerine saygı duyuyorum. Bana ihtiyacı olduğunda her zaman yanındayım ama ona ne yapması ya da yapmaması gerektiğini söyleyeceğim bir yerde durmak istemiyorum. Kendi kararlarını alması, kendini keşfetmesi için alan açmaya çalışıyorum diyebilirim. Hayallerinin peşinden gitmesini çok isterim. Şu sıralar voleybolcu olmak en büyük hayali.
Keşke çekilse dediğin bir roman, canlandırmak istediğin bir roman kahramanı ya da tarihi kişilik var mı?
Bu soruyu yanıtlamak benim için çok zor çünkü okuduğum kitaplardaki karakterlerle arama mesafe koymayı seviyorum, yoksa oynamak istediğim şeylerin sonu olmuyor. Oynadığım karakter iyi yazıldığında kimi oynadığımın bir önemi yok aslında benim için. İyi işlenmiş her karakter, kim olduğu fark etmeksizin beni çok heyecanlandırıyor.
Sen neler izliyorsun? Takip ettiğin diziler var mı, neler önerirsin okurlarımıza? Yerli dizileri takip ediyor musun?
Yerli yabancı diye ayırt etmiyorum, iyi olduğunu duyduğum işlere mutlaka göz atıyorum. Yakın zamanda beğenerek izlediklerimi söylemem gerekirse; The Bear ve Succession. Çok iyi yazılan, çekilen ve çok iyi oyunculuklar izlediğimiz işler. Gibi’yi de bayılarak izliyorum. Bahar dizisini de oldukça başarılı buluyorum; Demet Evgar’ı izlemek zaten her zaman ders gibi geliyor bana. Arada açıp onun sahnelerine göz gezdirmekten çok keyif alıyorum şu sıralar. Karakter nasıl yaratılır ve dönüştürülür konusunda hem oyunculuk hem de senaryo dersi niteliğinde olduğunu düşündüğüm Breaking Bad ve Better Call Saul’ u tavsiye edebilirim gönül rahatlığıyla. Bir de hala izlemeyenler varsa, en sevdiğim işlerin başında gelen Friends’i şiddetle tavsiye ediyorum.
* Sena Başdoğan ile yaptığımız bu röportaj, Episode’un Nisan 2024 sayısında yayımlanmıştır.