Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
“Vikings”in Yaratıcısı Michael Hirst: Oyuncunun Karakteri Yaşadığını Görmek İsterim
[highlight]Vikings efsanesinin arkasındaki isim Michael Hirst. Yazarken ve düşünürken kendine sınır koymadığını belirten Britanyalı yapımcı, başlangıçta dizinin bu kadar süreceğini tahmin etmeyenlerden. Gerçek ortada; Vikings 5. sezonunu tamamlamak üzere…[/highlight]
Tarihi dramaları seviyorsanız adamınız kesinlikle Michael Hirst. 1952 doğumlu Britanyalı yapımcı, senarist, yazarın heybesinde çok malzeme yok belki ama hepsi, dönem işleri. 1998 tarihli Elizabeth, onun filmi. Tudors dizisi de öyle. Şimdilerde Dmax’da 5. sezonunun ikinci yarısını izlediğimiz Vikings‘de onun eseri. Michael Hirst için Vikings efsanesinin her şeyi desek yanlış olmaz. Dizinin yaratıcısı, yazarı, yapımcısı… Bir yazarın gözünden dizinin içine girmeye ne dersiniz?
Diziyi çekmenin en zor yanı, sizin bakış açınızla neydi?
Pratik olarak en zor şey, tekneleri suya indirmek. Çok iyi yapıldılar ama doğaları gereği dengeli değiller. Senaryoyu ve Vikinglerin ne yaptığını düşündüğümde kendimi sınırlamamaya çalışıyorum. Otosansürle “Bunu çekmek zor olabilir,” demek istemiyorum çünkü onları mümkün olduğunca zorlamak istiyorum. Bu yüzden ne yazabileceğime veya ne yapabileceğimize dair hiçbir sınır koymuyorum.
“Dizinin gerçek bir şeye dayandığını hissetmeyi seviyorum”
Çağdaş zamanlarda karşılaştırırsanız, Ortaçağ ya da antik çağlarla ilgili bir öykü yazmanın çekiciliği nedir?
Birkaç çağdaş şey yazdım ama bana heyecan vermedi. Bir zamanlar filozof William James, bir bebeğin hayat deneyimlerini bir uğultu, gelişen bir kaos olarak nitelendirmişti. Benim çağdaş yaşam anlayışım da bir uğultu, gelişen bir kaos. Yazarken perspektif ve bağlam sahibi olmayı tercih ederim. Akademik bir geçmişim var. Dokuz yıl üniversitede çalıştım, bu yüzden işimin araştırma kısmından zevk alıyorum ve fikirlerin, karakterlerin ve öykülerin ortaya çıkmaya başlaması da bu araştırma sonucunda oluyor. Ve bu süreç, Dryden’ın “karanlıkta birbiri üzerine düşen fikir ve düşünceler” dediği şey. Bu yaratıcı süreç, benim için çok önemli. Bunun gerçek bir şeye dayandığını hissetmeyi seviyorum.
Dizinin tarihin çok eski bir dönemine eğilmesi sayesinde bazı yönlerden daha fazla yaratıcı özgürlüğe sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Aslında böyle hissetmemeliydim çünkü insanlar “Doğru mu?” diye sorduklarında bağlı hissetmem gerekiyordu ama evet, sanırım hayal gücümü özgürleştiriyor, çünkü insanları “40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi!” diye düşündürten birçok durum var. Dizideki olayların gerçek hayatta olduğunu düşünmek gerçeküstü. Kendi kafanızdan bir şeyler icat ediyorsanız, kafanızdaki fazlasıyla sınırlı şeylerle fazlasıyla sınırlısınızdır. Eğer belirli deneyimleriniz yoksa, bir şey bilmezsiniz ama o deneyimleri yaşamış insanlar hakkında okuyabilirsiniz. Bu özgürleştiricidir. Sanırım asıl cevap şu; okulda spor dışında sadece iki şeyi becerebiliyordum; tarih ve İngilizce… Bu yüzden onları tek kariyerde birleştirdim.
Tarihi yeniden anlatıyorsunuz ama aynı zamanda bir öykü anlatıcısı olduğunuzu da söylüyorsunuz. Gerçeğe bağlı kalmak için son anda senaryoyu değiştirmek zorunda kaldığınız zamanlar oldu mu?
Süreç, bir olayı okumak ve not etmekle başlıyor. Ve unutmayın, bunlar karanlık çağlar. Çok fazla spekülasyon var. Bilinen pek bir şey yok ve Vikinglerin tarihi esas olarak düşmanları, hıristiyan keşişler ve diğerleri tarafından yazılmış. Karakterlerimizi içeren bir hikâye çıkarırım ve sonra, akla yatkın mı diye tarih danışmanımız Justin’e sorarım. O bu dünyaya gömülmüş halde ve gerçeklere benden çok daha fazla erişebiliyor. Verebileceği onaya, güvene ihtiyacım var. Demek istediğim, karakterlerimi bir yere yürütebilirim ama yürüdükleri yerde Vikingler de gerçekten yürür müydü, bu akla yatkın mı değil mi, bundan emin olmaya çalışırım… Yazdıklarım temelde gerçek bir sürece dayanıyor.
Ivar’ın durumuna nasıl karar verdiniz?
Çok fazla dramaya ihtiyacım vardı. Bu bir drama ve en dramatik yol, tarihe “Kemiksiz Ivar” olarak geçen Viking savaşçısına dizide yer vermek olacaktı…. Ivar’da da olan cam kemik hastalığı üzerine araştırma yaptık ve bu rahatsızlığa sahip insanlarda nasıl fiziksel durumlar görüldüğünü tarif ettik. Bu hastalığa sahip insanlarda gözlerin beyazları, kemiklerini kırma tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında maviye döner. Bunu kullandık, çünkü çok çarpıcı…
Başladığınızda, bunun çok uzun bir hikaye olacağını tahmin etmiş miydiniz?
Hayır. Asla bilemezsiniz…
“İyi bir yönetmen ve kameraman hayati önem taşır”
“Vikingler” normal bir TV dizisinden ziyade modern tiyatro prodüksiyonuna benziyor. Fark ne sizce?
Bir yazar açısından farklılıklardan biri, oyunun metnini değiştiremiyor oluşunuz; eğer yazar ısrarcıysa, bu şekilde bir oyun yazmışsa, oyunu yapan insanlarla bir tartışma yaşamazsınız normalde. Çalışmam tamamen işbirliği üzerine. Her zaman bir şeyleri değiştiriyorum. Dizi gelişiyor ve montajda bile değişikliğe uğruyor. İyi bir kurgucu bütün bir bölümü değiştirir, bütün bir bölümün anlamını, işleri farklı bir sıraya koyabilir… Çok akışkan bir iş yani. Büyük bir fark da, kamera. Her şeyi değiştirir kamera, büyülü bir alan yaratır. Kamera, fark etmediğiniz şeyleri fark eder. Bazı şeyleri uzaklaştırır ve başka şeyleri yakınlaştırır. İnanılmaz derecede dönüştüren bir araç. Tiyatrodan farklı olan budur. İyi bir yönetmen ve iyi bir kameraman hayati önem taşır.
Oyuncu seçerken en dikkat edilmesi gereken şey nedir?
Yapmayı tercih ettiğim şeylerden biri, görece bilinmeyen insanları yetiştirmek çünkü insanların geçmiş oyunculuk deneyimleriyle rol almasını sevmiyorum. Bu deneyimleri başka açılardan hatırlıyorlar ve performanslarını karşılaştırıyorlar. Ben bu karakteri yaşamalarını tercih ediyorum. Bu, her zaman risk aldığınız anlamına gelir. Çok iyi oyuncular seçtik. Muhteşemdi. Harika bir oyuncu kadromuz var. Onlara bir şans verdik. En şaşırtıcı şey, Ragnar’ın oğullarını oylarken oldu. Çok fazla adayımız vardı ve Alex Høgh da onlardan biriydi ancak aslında Ivar için okuma yapmamıştı. İlk provalarından çok iyi bir oyuncu olduğu apaçık ortadaydı… Dedim ki, “Ivar için de bir prova alabilir miyiz?” Bu rol için hazırlık yapmamıştı, bu yüzden satırları okuyarak karaktere aşina olması için birkaç dakika verdik ona. Başlamadan önce Alex geldi ve “Bir sorum var: Ivar acı çekiyor mu?” diye sordu. “Sanırım çoğu zaman acı içinde,” dedim. İçeri girdiğinde performansında o acıyı göremedik, sonra kameraman kameraya bakarak performans sergilemesini istedi. Kaydı izlediğimizde gözlerinde acıyı görebildik. İşte o zaman Alex’in Ivar’ı oynamak için doğru insan olduğunu anladım, kesinlikle muhteşem bir oyuncu…
Çeviri: Onur Bayrakçeken