‘Suna’
Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde Çiğdem Sezgin’in Suna filminin başrol oyuncuları Nurcan Eren ve Tarık Papuççuoğlu’yla bir röportaj gerçekleştirdik. Deneyimli oyuncularla sergilemiş oldukları başarılı oyunculuk hakkında konuştuk.
Nurcan Eren: “Hepsi gerçek çünkü o kadınların, tanıyorum onları. Suna’da hepsini bir araya getirmeye çalıştım.”
Çok etkileyici bir oyunculuk izledik Suna’da. Bu kadar doğal, minimal oynamak nasıl mümkün oluyor?
Nurcan Eren: Çok teşekkür ederim. Bunlar belki yaşadığımız ortamlarla ilgili hem yönetmenimizin hem benim. Kasabada büyümemle, gittiğim gördüğüm yerlerde de gördüklerimle ilgili. Biraz gözlemci bir insanım ben. Ayrıca müzisyenim, çok oyunculuk eğitimi almadığım için oluyor belki bu. Kendimi izlemiyorum. Belki o da etkili olabilir. Bir de ben teslim ediyorum kendimi yönetmene çünkü onun işi, onun senaryosu. Bir şeyler katmaya cüret etmemeye gayret ederim. O ne istiyorsa odur sonra da akışına bırakıyorum. Çok heyecanlı bir şey, oynarken de heyecanlanıyorum.
Sizin bugüne kadar getirdiğiniz bir şeyler de mutlaka var.
Nurcan Eren: Bu hikâye çok güzel çünkü. O kadının ortaya koyması gerekiyor kendisini, bu bir gerçek. Bizim coğrafyamızda ve bütün dünyada olabilen bir durum var maalesef.
Oynamak istediğiniz, bu zamana kadar oynamadığınız bir rol var mı?
Nurcan Eren: Çok ciddi komedi oynamak istiyorum ben. Bir dizimizde olmuştu, Babam İçin dizisinde. Çok sevmiştim. Zor ve çok eğlenceli. Onu sonra izleyebilirim. Diğerlerini üzülüyorum sonra izlerken. Komedi çok severim bir de.
Suna filminin set süreci nasıldı?
Nurcan Eren: Ben çok sağlam çalıştım. On sekiz günde çekilecekti ve her gün varım. Setle beraber gidiyorum, setle beraber paydos ediyorum. Set ekibinden geç döndüğüm zamanlar oldu. Biraz kondisyon yaparak gittim. Çok iyi ezberledim. Hayatımda hangi kadınlardan etkilendiğimi düşündüm. İçtiği sahnede o kim, ağladığında kim, hırpalandığında kim, âşık olduğunda kim; bütün bunları, o kadınları kafamda birleştirdim. Hepsi gerçek çünkü o kadınların, tanıyorum onları. Hepsini bir araya getirmeye çalıştım.
Suna’nın âşık olduğunu söylediği an filmde bana çok gerçek geldi. Bir yandan özgüvenli bir yandan çekingen…
Nurcan Eren: Doğru. O Suna’ydı. O başka hiç kimse değildi. Suna öyle âşık olur diye düşündüm. Ne hissediyorsam o çıktı. Beklediler beni o bir cümle için. Normalde başka performanslar için beklenir, o bir çift söz için beklediler. Çok önemliydi.
Oyunculukta hala öğrenecek bir şey var mı?
Nurcan Eren: Oyunculuk, bence gözlemlemek. Teknik olarak çok fazla şey bilmem. Ama şu avantajım var; ben bir şarkıcıyım. Konservatuvarda opera bölümünde eğitim aldım. O yüzden yakınım, zorlanmamamın sebebi o.
Sinema bölümlerinde oyunculuk biraz daha arka planda değerlendirilir. Bu sinemaya zarar veren bir şey mi sizce? Oyunculuk sizce sinemada nasıl bir faktör?
Nurcan Eren: Biraz haksız bu görüş bence. Öyle bir hareketi vardır ki oyuncunun gözünün ucuyla, kirpiğini bir milimetre aşağı indirmesiyle ifadesi değişebilir. Bu çok önemli. Onu da oyuncu bilir bence. Işığı alıp da ne yapacağını… Biraz içinde galiba insanın oyunculuk denen şey. Çok sahne alıyorum şarkı söylediğim için. Orada da acı ama gerçek, ne olursa olsun bütün güler yüzünüzle devam etmek zorundasınız. Oynarken de neyse o yapacağınız iş onu yapmak zorundasınız. Çünkü bu iş aynı zamanda. Evet, duygularımızla oynuyorum ama. Yani ben öyle yapıyorum. Ama bu bir iş sonuçta. Çabuk olman gerekiyor, zamanlama çok önemli, ağzından ne çıkacağı çok önemli. Bir yandan seti de düşünüyorum, insanlar geç kalacak benim yüzümden diye düşünüyorum.
Tarık Papuççuoğlu: “Suna, çok farklı bir film oldu ve beni çok mutlu etti”
Filmdeki oyunculuğunuz çok etkileyiciydi. Şimdiye kadar gördüğümüzden daha farklı bir Tarık Papuççuoğlu izledik. Çok minimal bir oyunculuk izledik. Nasıl oldu bu?
Tarık Papuççuoğlu: Bunu kendi kendime yapmadım tabii ki. Ama yönetmenimizin bir sinema dili var. Daha önce çalışmıştık ama yönetmen değildi sevgili Çiğdem Sezgin. Benden böyle bir oyunculuk istedi. Daha önceden çok fazla bir deneyimim yok böyle bir minimalist oyunculukla ilgili. “Bir bağımsız sinema filmi yapacağım,” dedi. O kısmı beni çok heyecanlandırdı ve sete geldiğim gün teslim oldum. Sadece “Şöyle yap, böyle yap,” dediklerini yapmaya çalıştım. Başlangıçta gerçekten de zorlandım ama daha sonra hem diyaloğumuz gelişti hem sinema dilini anlamaya başladım ve gerisi geldi zaten. Ben filmin bir tek karesini Adana’daki ilk prömiyere kadar görmedim. Çok büyük bir heyecanla bekledim, ne yaptığımı bilmiyorum. Dediğim gibi ilk denemem ve ben de kendime şaşırdım. Onun için de şunu söylüyorum; “Bu benim ilk sinema filmim, gerçek sinema filmi diyebileceğim ilk filmim.” Buradan tabii ki daha önceki yaptığım filmleri kötülemek ya da eleştirmek adına bir şey çıkarılmasın. Onlarda da çok değerli yönetmenlerle çalıştım. Ama bu çok farklı oldu ve beni çok mutlu etti. Umarım bu yolda, sağlığım ve yaşım el verirse yürümeyi tercih edeceğim.
Ben sizi televizyonda görerek büyümüş çocuklardan biriyim. Bu da sanki televizyonda gördüğümüz insanları tanıyormuşum gibi bir his veriyor. Ama sizi bu filmde izlerken böyle bir his yaşamadım.
Tarık Papuççuoğlu: O da buradan geliyor. Yani izleyiciye eğer o duyguyu, elektriği, duruşu, vücut dilini, ruhu aktarabiliyorsanız başarmışsınız demektir. Demek ki ben de biraz başarmışım.