Grotesquerie: İnancın Sınandığı Seri Cinayetlerin İzinde
Korku ve gerilim günlük hayatın içinde karşılaşılması en istenmeyen duygulardır. Fakat tür ekranda, beyazperdede ya da basılı bir eserde karşımıza çıkıyorsa ayrı bir tat verebilir. Hatta gerçek yaşamda en ufak şeyden bile korkan bazılarıysa bu türlere fanatiklik derecesinde bağlıdır. Son yirmi yıla baktığımızda benzerlerinden çok ayrışan ve öne çıkan bir film ya da dizi olmasa da akılda kalmış bazı eserleri görmek de mümkündür. FX’in 2024 yılının beklenti çıtası en yüksek yapımlarından Grotesquerie de bizi korku, gerilim ve polisiyenin harmanlandığı bir ortama davet ediyor. Üstelik yapımcıları arasında Ryan Murphy ismini görmek bile dizinin kalitesi hakkında bir fikir veriyor.
Yapımın başında Dedektif Lois Tryon’ın (Niecy Nash) çağrıldığı bir cinayet mahalline giderken görürüz. Olay yerinde bulunan polislerin beden dilleri ve söylemlerinden bunun eşi benzeri olmayan bir olay olduğu anlaşılmaktadır. Lois içeri girdiğinde evde yaşayan ailenin bir ritüeli andırır şekilde katledildiğini görür. Bir kadın ve üç çocuk, yemek masasında servis yapılmasını bekler gibi otururur durumdadırlar. Bir erkeğin cesedi de mutfaktadır ve kafası yoktur. Ocakta kaynayan kazan ise adamın gövdesinden ayrılan parçaları hakkında fikir vermektedir. Üniversitede radyoloji hocası olan adam ve beslenme uzmanı eşi, üç çocuklarıyla beraber kimliği belirsiz, ancak etrafta bol miktarda sembolik madde bırakan gizemli bir katil tara- fından öldürülmüştür. Lois meslek hayatında görebileceği her şeyi gördüğünü düşünürken bu manzara onu derinden sarsar.
Lois, 35 yıllık kariyerinin sonuna yaklaşan yorgun bir polis dedektifidir. Yıllar içinde çözdüğü suçlar sayesinde emniyet teşkilatında saygın bir yer edinmiş olsa da günbegün artan içki sorunu vardır. Evde, bulmacalara merak- lı ve obezite nedeniyle başta annesi olmak üzere insan ilişkileri örselenmiş olan kızı Merritt (Raven Goodwin) ile yaşamaktadır. Kocası ise komada olan eski bir felsefe profesörüdür. Hastanede onun bakımını üstlenen Hemşire Redd (Lesley Manville) ise Lois’i sürekli kocasıyla ilgilenmediği için eleştirmekte hatta aşağılamaktadır.
Lois üstlendiği cinayet soruşturmasında ipuçlarını yakalamaya çalışırken çalkantılı bir özel hayata sahip olması kafasını daha karıştırmaktadır. Olay mahallinde yanına gelen genç rahibe Megan (Micaela Diamond) ise bağlı olduğu kilisenin çıkardığı gazetede cinayet öyküleri yazdığını söyleyerek onun ilgisini çeker. Bir süre sonra gerçekleşen benzer ritüel izlere sahip diğer bir toplu katliam, önce Megan’a sonra da Lois’e her iki olayın birbiriyle bağlantılı olabileceğini düşündürür. “İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosundaki gibi yerleştirilmiş maktuller bu karanlık olayın dinsel bağlantılarının da olabileceğinin göstergesidir. Nitekim Megan’ın bu yöndeki bazı çıkarımları Lois’e olaya farklı bakması gerektiğini gösterir.
Megan kilisede dinin tüm gerekliliklerini yerine getirerek iyi bir Hıristiyan olmaya çalışırken yol göstericilerinden biri de patronu da olan Peder Charlie’dir (Nicholas Alexander Chavez). Sürekli kendini cezalandırarak Tanrı’ya ulaşmayı hedefleyen bir profil sergilerken şehvet ve cezalandırmaya yönelik söylemleri kafayı cinayetlere takmış Megan’a hem sempatik hem de çekici gelmektedir. Bir süre sonra Peder’in “din uygulamalarında güncellemeye gidilmesi gerektiği, Vatikan’ın bile bu yönde kararlar almakta olduğu” söylemiyle Megan’ı günah yoluna doğru davet etmesi Megan’ın zihnindeki bulanıklığı artırır.
Lois’in kızıyla ve hemşire Redd ile didişmeleri ve alkolle ilerleyen sa- mimiyeti sürerken soruşturmanın ondan alınması gündeme gelir. Bu onu üzdüğü kadar artık işin içinde olan Megan’ı da tedirgin eder. Bir dans pisti ortamında bulunan ve öldürülmüş hayat kadını parçalarından oluşturulmuş ceset heykeli ise katilin son yapıtı olarak karşılarına çıkar. Lois artık bunları yapanın kendisinden intikam almak isteyen eski mahkûmlardan biri olduğunu düşünmektedir. Peder’le tedirgin edici ama kaçınılmaz bir ilişkiye giren Megan ise günahlar, cinayetler ve tabular arasında konuyu aydınlatacak bir ışık aramaktadır. Bu esnada daha önce olay mahallinde Lois’in bularak Merritt’e getirdiği kapalı bir bilmece kutusunun açılması, katilin nerede olabileceği hakkında bir fikir verir.
Korku ve cinayetin harmanlandığı yapım denilince akla ilk gelen şüphesiz ki Se7en filmidir. Bradd Pitt, Morgan Freeman, Gywenth Paltrow ve Kevin Spacey’nin oynadığı film kasvetli, yağmurlu ve tedirgin edici bir ortamda geçiyordu. Dini ritüeller içeren film, insan doğasının en karanlık yönlerini ortaya koymaktaydı. Yönetmen David Fincher’ın en iyi filmlerinden kabul edilen 1995 yılı yapım çekimleri ve konusuyla sonrasındaki pek çok esere de esin kaynağı olmuştu. Grotesquerie’de benzer sularda yüzmekle ve benzer tadı vermekle beraber asla bir Se7En kopyası olduğunu düşündürmüyor.
”İnsan psikolojisini ve kötülüğün gücünü, etkisini ve ne kadar kolay yayılabileceğini serinin her bir halkasında ayrı ayrı gösteren Murphy, Grotesquerie’de de yine kavram olarak bu içeriğe göz kırpıyor.“
Yapımcılardan Ryan Murphy’nin imzasını son 20 yıldır korku-gerilim denilen pek çok yerde görüyoruz. Bu konuda ona ustalık sağlayan ise American Horror Story serisi. Ülkemizde Disney+ kataloğunda yer alan ve 12 sezon süren (13. Sezon 2025’te geliyor) yapım kendine has ayrı bir hayran kitlesi bile edinmişti. İnsan psikolojisini ve kötülüğün gücünü, etkisini ve ne kadar kolay yayılabileceğini serinin her bir halkasında ayrı ayrı gösteren Murphy, Grotesquerie’de de yine kavram olarak bu içeriğe göz kırpıyor. Netflix’te yayınlanan ve ilk sezonunda seri katil Jeffrey Dahmer’ın hikâyesini anlatan ve ikinci sezonunda Menendez kardeşlerin aile içi katliamına yer veren Monsters dizisi de Murphy’nin imzasını taşıyor.
Grotesquerie yavaş ilerlese ve zaman zaman ana konudan kopuyor izlenimi verse de ilgi çekici bir yapım. Lois ve Megan’ın yer aldıkları ilişkiler katmanıyla inceledikleri olaylar ve bu olaylara yaklaşımları bir süre sonra en büyük günahın sorgulanmasına dek gidiyor. Alt metinlerde yer alan silahlanma, reality showlar, inançlar ve duygusal ilişkilerin sınırları gibi kavramlar senaryoya ustalıkla yedirilmiş. Başta Niecy Nash’ınki olmak üzere hemen tüm oyunculuklar oldukça başarılı diyebiliriz. Yapım, isminin tam karşılığı olan “gülünç veya uygunsuz, doğal olmayan veya çarpıklık” kavramlarını tam anlamıyla karşılıyor. Bu satırlar yazıldığı sırada 10 bölümlük bu dizi ülkemizde henüz herhangi bir platformda yer almıyordu. Umarız American Horror Story gibi benzer FX dizilerine ev sahipliği yapan Disney+’da onu yakın zamanda görürüz.
Ömür Tanyel’in Grotesquerie: İnancın Sınandığı Seri Cinayetlerin İzinde adlı bu yazısı, Episode’un 58. sayısında yayımlanmıştır.