Task dizisinde Robbie karakterine hayat veren Tom Pelphrey ve Maeve’yi canlandıran Emilia Jones ile bir araya geldik, dizi ve karakterleri üzerine konuştuk. Keyifli okumalar!
Tom, ilk sorum sana. Robbie, uzun zamandır bir suç anlatısında gördüğüm en katmanlı karakterlerden biri. Senaryoyu ilk okuduğunda tepkin ne oldu, role nasıl hazırlandın?
Tom: Brad’in yazdığının, kâğıt üstünde yarattığının inanılmaz olduğunu düşündüm. Gerçekten aklımdan geçen ilk şey, “Burada yapabileceğim tek şey, bunu berbat etmek!” oldu.
Emilia: Asla öyle yapmadın.
Tom: Teşekkürler. Yazdıkları gerçekten çok güzeldi. Sonra yavaş yavaş her şeyi bir araya getirme süreci başladı. Ama iyi yönetmenlerle, iyi partnerlerle çalışmak çok yardımcı oluyor. Bir de şu lanet aksan üzerinde çalışmak… Uzun süre uykularımı kaçırdı.
Emilia: Biz de onun sayesinde kaynaştık. Tanıştığımızda kahve içmeye gittik, “Delco aksanı” diye konuya girdik ve bir saat boyunca bunun üzerine konuştuk.
Tom: Evet! “O’ları nasıl yapıyorsun? Hep O’ları kullanıyor musun?” (İkisi de gülüyor)

Brad, yan karakterleri de çok derinlikli yazan, aynı zamanda izleyiciyi hikâyenin “kötü adamına” da empati duymaya zorlayan bir yazar. Böylesi bir yazarla çalışmak nasıl bir şey?
Emilia: Brad hakkında en sevdiğim şey bu. Her karakterin çok zengin bir geçmişi var, bu yüzden kendini karakterlerle gerçekten bağ kurarken buluyorsun. Dizide sevdiğim bir başka şey de şu: Mesele iyi adamlara karşı kötü adamlar değil. İnsanlar çaresiz durumlarda farklı tepkiler veriyor, herkesin davranışlarının arkasında bir sebep var. Bu da senaryoda beni en çok çeken şeylerden biriydi. Brad’in çok orijinal bir yazma biçimi var. Kendisi Pennsylvania’lı olduğu için dizinin geçtiği yer de çok özgün ve gerçekçi oldu, ayrıca hepimizin Delco aksanını yapması gerekiyordu. Çekimleri Philadelphia’da ve Delaware County’de yaptık, bence bu da yardımcı oldu.
Tom: Evet, Brad herkese bir “neden” veriyor. Onun dizilerinde hiçbir karakter sebepsiz yere bir şey yapmıyor. Hatta sevilmesi en zor karakterlerde bile, en azından neden öyle davrandıklarını görüyorsun. Bu da her oyuncunun hayali. Çünkü istediğin şey bu. Eğer bunu yeterince güçlü oynayabilirsen yargıların ötesine geçiyorsun, ki aslında olman gereken yer de orası. Brad bunu öyle sunuyor ki, çoğu zaman oyuncu olarak kendi kendine yaratmak zorunda kaldığın şeyi sana veriyor.
Dizide sevdiğim bir başka şey de şu: Mesele iyi adamlara karşı kötü adamlar değil. İnsanlar çaresiz durumlarda farklı tepkiler veriyor, herkesin davranışlarının arkasında bir sebep var. Bu da senaryoda beni en çok çeken şeylerden biriydi. -Emilia
Robbie’yi izlerken onunla empati kurmamak imkânsız gibi. Hayatını değiştirmeye çalışan bir baba olduğunu izleyiciye hiç unutturmuyor. Tom, hikâyedeki babalık temasını nasıl yorumluyorsun?
Tom: Hmm, evet. Ben de kısa süre önce baba oldum ve şunu fark ettim: Çocuğunun ihtiyaçları için neredeyse her şeyi yapman normal geliyor. Aslında mesele bu kadar basit.

Robbie ve Maeve’in ilişkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz? Oldukça karmaşık ve katmanlı bir ilişki…
Tom: Açıkçası onların etkileşimi hep beni güldürüyordu. Setteyken kendimi çaresiz hissediyordum çünkü Emilia’yla gerçek hayatta çok iyi anlaşıyoruz ama iş sırasında çok ciddi oluyor. Robbie’nin tek isteğiyse Maeve’in bir kez olsun gülmesi, hatta küçük bir tebessüm etmesiydi. Ama ben hep karşımda buzdan bir nefret duvarı varmış gibi hissettim. Bir iki kere kahkaha attırmayı başardım sanırım ama muhtemelen o sahneleri hiç kullanmadılar. Çünkü Emilia arkamdan kesin, “Onu kullanamazsınız, Maeve’in Robbie’den hoşlandığına dair en ufak bir işaret olamaz!” demiştir.
Emilia: Senaryoyu okuduğumda Maeve’in artık dayanma gücünün sonuna geldiğini hissettim. Sıkışıp kalmış, kimliğini yitirmeye başlamış ve hem dünyaya hem de Robbie’ye karşı öfke dolu. Sürekli bir şeyleri toparlamak zorunda. İlk düşüncem şu oldu: “Tamam, Maeve, Robbie’ye çok kızgın.” Ama sonra Tom’la tanıştım ve onunla çok iyi anlaştım. Tom’u çok seviyorum. Diziyi izlediğimdeyse, “Aslında birbirlerini gerçekten çok seviyorlar,” diye düşündüm.
Evet, dizide Tom’a sık sık nefretle bakıyorum. Ama yatakta geçen o sahnede beni güldürdüğü anlar oldu. Robbie öyle sevilesi bir karakter ki, Tom bunu harika bir şekilde yansıttı. Onu öyle katmanlı oynadı ki gerçekten ona bağlanıyorsun ve onun tarafını tutuyorsun. Çünkü yaptıklarının sebebini anlıyorsun, hepsi sevgiden doğuyor. Bence Maeve için de öyle. Evet, Robbie’ye göz deviriyor ama onu gerçekten çok seviyor ve ailesi için her şeyi yapar.
Çekimler sırasında Maeve’le aynı yaştaydım ve bunun gerçekten çok faydası oldu. Maeve hayatıma çok önemli bir dönemde girdi. Bir süredir biraz hastaydım ve dünyaya karşı biraz karamsar hissediyordum. Senaryoyu okuduğumda Maeve’i çok iyi anladım. Boğuluyormuş gibi hissediyordu, sıkışmış ve biraz da kaybolmuş bir haldeydi. Bunu oynamak gerçekten ilginçti. -Emilia
Maeve çok genç yaşta büyük sorumluluklar üstleniyor. Senin de genç bir oyuncu olman ona hayat vermeni kolaylaştırdı mı?
Emilia: Çekimler sırasında Maeve’le aynı yaştaydım ve bunun gerçekten çok faydası oldu. Maeve hayatıma çok önemli bir dönemde girdi. Bir süredir biraz hastaydım ve dünyaya karşı biraz karamsar hissediyordum. Senaryoyu okuduğumda Maeve’i çok iyi anladım. Boğuluyormuş gibi hissediyordu, sıkışmış ve biraz da kaybolmuş bir haldeydi. Bunu oynamak gerçekten ilginçti.
Maeve aynı zamanda duygularını içinde yaşayan bir karakter. Çoğu zaman aklından başka bir şey geçiyor ama dışarıya farklı bir duygu yansıtıyor, çünkü inanılmaz güçlü ama aynı zamanda çok kırılgan. Bence acısını ve babasını kaybetmenin getirdiği yarayı tam anlamıyla kabullenecek zamanı ya da alanı olmadı. Tüm bu duyguları bir araya getirip her sahneye dokumak çok keyifliydi. Maeve biraz bölünmüş bir karakter çünkü ailesini çok seviyor ama kendini çok sıkışmış ve yorgun hissediyor.
Mark hem harika bir insan hem de inanılmaz bir oyuncu. O yüksek gerilimli sahneleri Brad’in müthiş mizah anlayışıyla harmanlayarak oynamak… İşte bu işi yapma sebebim tam da bu. -Tom
Tom, başka bir röportajında Mark Ruffalo ile başrolleri paylaşmanıza rağmen dizinin kovalamacalı doğası nedeniyle yalnızca birkaç gün birlikte çekim yaptığınızı söylemiştin. Kısa anlar olsa da ikinizi ekranda izlemek gerçekten büyük keyifti. O anlar senin için nasıldı?
Tom: Öncelikle teşekkür ederim. Bu benim için gerçek bir hayalin gerçekleşmesiydi. O sahneler öylesine güzel yazılmıştı ki… Mark hem harika bir insan hem de inanılmaz bir oyuncu. O yüksek gerilimli sahneleri Brad’in müthiş mizah anlayışıyla harmanlayarak oynamak… İşte
bu işi yapma sebebim tam da bu. Böyle günler inanılmaz heyecan verici oluyor. Her zaman denk gelmez, hatta çok nadir olur. Ama bu dizide o sahneler benim için gerçekten çok tatmin ediciydi. Mark’la çalıştığım günler çok özel günlerdi.
Robbie’nin sessiz bir karakter olduğunu düşünüyorum. Bir şey söylemeden de çok şey anlatabilen de bir karakter. Kelimeler olmadan o duyguyu vermek nasıldı?
Tom: Onun ne istediği ve ne yapmaya çalıştığı benim için hep çok netti. Bence bunu bildiğinde, ister sözlerle ister sözsüz, her şekilde aktarabiliyorsun. Her şey net olduğunda zaten işliyor. Hikâyede pek çok şey oluyor, bolca olay örgüsü ve değişen dinamikler var ama Brad bir şekilde her şeyi oldukça anlaşılır kılmayı başardı. Bu yüzden oynamak bana her zaman rahat hissettirdi.

Aile olmalarının dışında sizce Robbie ve Maeve’i kişisel olarak bağlayan şey ne?
Tom: İkisi de trambolinde zıplamayı seviyor.
Emilia: Kim sevmez ki? (İkisi de gülüyor) Bence ikisi de sıkışmış hissediyor. Üçüncü bölümde Brad’in çok güzel yazdığı bir sahne vardı ve bence bu sahne ikimizin de karakteri için çok önemliydi. İlk kez bir aynaya bakıyormuşuz gibi hissettiriyor. Maeve açısından bakınca genç insanlar bazen kendilerine odaklı olabiliyor; o da kendi hislerine, Robbie’nin ona hissettirdiklerine çok odaklanmış durumda. Ama o sahnede Robbie’nin ne hissettiğini ilk kez gerçekten anlıyor. Robbie de boğuluyor, sıkışmış durumda, sesini duyan yok ve ailesi için daha iyi bir hayat kurmaya çalışıyor, çünkü ailesini seviyor. Bence Maeve o anda ilk kez kendisini Robbie’de görüyor.
Tom: Bence bu kesinlikle doğru. İkisi de yerinde sayıyor. Gitgide zorlaşan bir durumun içindeler ve ikisi de etraflarındaki insanlara bakma sorumluluğunu hissediyor. Bununla kendi yöntemleriyle başa çıkıyorlar ama tavırları aynı: Düzeni sürdürmek için ne gerekiyorsa yapacaklar.
Spoiler vermeden, sizin için oynaması en zor sahne ya da geçirmesi en zor duygu hangisiydi?
Emilia: : Zor bir soru. Tom gerçekten tam bir takım oyuncusuydu. Bir sahnede yüzüne bir şey fırlatmam gerekiyordu ve kamera onu görmüyorken bile, “Evet, yine de yüzüme atabilirsin,” diyordu. Belki de o sahne senin için daha zordu, Tom. (Gülüyor)
Tom: Hayır, o eğlenceli bir sahneydi. Zorlayıcı mı? Bilmiyorum… Aslında her şey inanılmaz keyifliydi çünkü her şey doğru gibiydi. Hepsi gerçek hissettiriyordu. Hiçbir sahnede, “Tamam, şimdi işte şu lanet oyunculuğu yapmak zorundayız!” diye düşünmedim.
O zaman favorinizi sorayım…
Tom: Evet! Benim en sevdiğim sahne, odada ot içerken Maeve’in eve geldiği sahneydi.
Emilia: O benim de en sevdiğim sahneydi.
Tom: Çünkü o sahneyi çekerken kendimi eski bir Buster Keaton komedisinde gibi hissettim, tam bir slapstick komediydi. (Gülüyor)
Tabii ki aksanı da sormak zorundayım. Aksana nasıl çalıştınız?
Emilia: Çekimler başlamadan yaklaşık beş ay önce Susanne Sulby’den diyalekt dersleri almaya başladım. Harika biriydi ve bana çok yardımcı oldu. İlk derste, “Hayatımda kimsenin böyle konuştuğunu duymadım,” diye düşünmüştüm. Tüm o seslerle uğraşmak bana inanılmaz zor geldi. Mare of Easttown’u belki de on bir kez izledim çünkü Delco aksanının herkes tarafından kullanıldığı tek dizi oydu. Başka dizileri izlemeye çalışıyordum ama bir anda birinin Teksas aksanıyla konuştuğunu duyup, “Aman Tanrım, hayır, bu kafamı iyice karıştırıyor!” diyordum. Susanne’le çalıştım, çekimlerden iki üç hafta önce Philadelphia’ya gittik. Delaware County’de barları dolaşıp insanları dinledik, onlarla sohbet ettik. Bana insanların konuşmalarını kayda alıp gönderiyordu. Gerçekten çok yardımcı oldu. Philly’ye varıp Delco’da biraz zaman geçirdikten sonra aksanı kapmak kolaylaştı. Çünkü bu sadece bir aksan değil, bir enerji gibi aslında. Çok direktler, akıllarına geleni söylüyorlar. Oraya gidip bunu görmek bana çok yardımcı oldu.
Tom: Kesinlikle bir “vibe”. Yani sadece enerji de değil. Ben Jersey’de büyüdüm, biz de biraz öyleyiz, bu yüzden benim doğal halim gibi aslında. Ama yine de çok farklı sesler vardı. Aksan yüzünden uykularım kaçıyordu. Susanne bana da çok yardımcı oldu. Ayrıca Delco’da yaşayan insanlarla konuştum. Çünkü bu aksanı gerçek birinden duymak istiyordum. Ne bir oyuncudan ne de “dinlendiğinin farkında olan” birinden… Çünkü öyle olunca konuşma biraz değişebiliyor. “Acaba kendini kasıyor mu, abartıyor mu yoksa geri mi çekiyor?” diye düşünüyorsun.
Emilia: İnsanlara, “Bana aksanınla konuş!” dersen çekiniyorlar.
Tom: Evet, “Benim aksanım yok, senin var!” diyorlar. (Gülüyor) Ama aslında mesele, orada olabildiğince vakit geçirmek. Çünkü aksan, o dünyanın çok büyük bir parçası.

Son olarak, dizinin tamamını izlediniz mi? İzlerken aklınızdan neler geçti, neler hissettiniz?
Tom: İzledim. Sen izledin mi?
Emilia: Evet, izledim.
Tom: Bence çok güzeldi. Çok dokunaklıydı. Bunun bir parçası olduğum için inanılmaz gurur duydum ve herkesin ortaya koyduğu işten gerçekten çok etkilendim. Biz orada bulunup onu yaşıyoruz ama sonrasında altı-sekiz ay boyunca bambaşka bir ekip çalışıyor; kurgu yapıyor, postprodüksiyonla uğraşıyor, bizi iyi gösteren ve hikâyeyi güçlü, anlaşılır kılan şeyleri hazırlıyor. Herkesin müthiş bir iş çıkardığını düşündüm.
Emilia: Benim için de dizinin başka köşelerini görmek çok güzeldi. Tom da ben de şanslıyız çünkü karakterlerimizin yolu pek çok karakterle kesişiyor, onlarla iletişim kuruyorlar. Ama diğerlerinin çekim yaptığı birçok sahnede ben sette değildim. Bu yüzden herkesin sıkı çalışmasını ve dizinin bir bütün olarak ortaya çıkışını izlemek çok güzeldi.
Brad muhteşem biri, işlerine dahil ettiği müziği de çok seviyorum. Her şeyin müzikle tamamlanmış halini izlemek de çok güzeldi. Tom gibi ben de bu dizinin küçük bir parçası olduğum için çok gururluyum ve insanların izlemesi için sabırsızlanıyorum.
Bu dizi hayatıma girmeden önce, ailemle birlikte izleyebileceğim bir şey arıyordum. Hep, “Keşke bir Mare of Easttown daha olsa; kaliteli, insanı diken üstünde tutan bir polisiye,” diye düşünüyordum. Ve bence bu dizi tam da o.
Bu dizi hayatıma girmeden önce, ailemle birlikte izleyebileceğim bir şey arıyordum. Hep, “Keşke bir Mare of Easttown daha olsa; kaliteli, insanı diken üstünde tutan bir polisiye,” diye düşünüyordum. Ve bence bu dizi tam da o.