Dilara Aksüyek: Bildiğiniz Gelinlerden Değil

 Dilara Aksüyek: Bildiğiniz Gelinlerden Değil

[highlight]Miladını Asmalı Konak’la yapabileceğimiz, Anadolu’daki bir konağa İstanbullu, okumuş, geleneksel değerlerden uzak, özgür ruhlu gelinlerin gelmesi teması yaklaşık 15 yıldır yerli dizi sektörünün değirmenine su taşıyor. 2016-2017 sezonunda da aynı temanın işlendiği bir dizi var: Star TV ekranlarına gelen İstanbullu Gelin…[/highlight]

Röportaj: Ezgi Özcan
Fotoğraf: Ozan Balta
Saç: Esra Gül
Makyaj: Yasin Şefik
Styling: mow.agency
Mekân: Sea Pearl Ataköy

Başrolünde Aslı Enver’in ve manidar bir şekilde Özcan Deniz’in olduğu dizi, zor bir gün olan cumada rakiplerinin arasından şık bir şekilde sıyrıldı. Zeynep Günay Tan ve Deniz Koloş’a emanet yönetmenlik koltuğu, şık ve duygulu karelerle kendini gösterdi. Birçok farklı kesimden izleyicisi olan bu yeni konak hikâyesi, Teşrik-i Mesai adlı senaryo ekibi tarafından kaleme alınmakta.
Gelenekleri oturmuş konağa dışarıdan gelen şehirli gelinimiz Süreyya’nın bir de eltisi var. Evin küçük gelini İpek… Bursa’da doğup büyümüş, kentin tanınmış ailelerinden birinin kızı olan İpek’in en büyük hayali, Boranların büyük oğlu Faruk’la evlenip o konağın gelini olmak. Ancak Faruk, İstanbullu Süreyya’ya âşık olup evlenir. İpek’in hayalleri suya düşer. İpek, isteklerinden hemen vazgeçecek tarzda bir kadın değildir. Faruk’un bir küçük kardeşi Fikret’le evlenip her şeye rağmen Boranların konağına küçük gelin olarak yerleşir.
Süreyya’nın tam tersi bir karakter yapısına sahi, hırslı ve güzel İpek’i, Dilara Aksüyek canlandırmakta. Güzelliği ve performansıyla dikkatleri üzerine çeken Aksüyek’i Muhteşem Yüzyıl ve Merhamet‘ten hatırlamaktayız. Genç oyuncuyu biraz daha yakından tanımak için yoğun çekim temposundan birazcık kaçırıp Sea Pearl Ataköy‘de buluştuk ve sorularımızı yönelttik. O da 15 gündür seti bırakıp bir gün bile tatil yapamamasına ve tüm yorgunluğuna rağmen bize çok güzel pozlar verdi.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?

Biraz içgüdüsel bir şeydi galiba. Bir gün aileme, “Ben oyuncu olmak istiyorum,” dedim. O kararı kendi içimde nasıl aldığımı ben bile çok hatırlamıyorum şu an.

Müjdat Gezen’deki eğitim sürecinizden biraz bahseder misiniz? Ne tarzda bir ders programı izlediniz?

Cidden sevgi dolu bir okul orası. Zaten okula girdiğimiz anda, “Burası bir sevgi okulu,” dedi Müjdat Hoca. Farklı bakış açılarına sahip çok iyi hocalarımız vardı ve hepsinden beslendik. Okulun en sevdiğimiz tarafı bu oldu galiba; çeşitlilik ve özgürlük. Bize, “İyi insan olmadan hiçbir şey olamazsınız,” dediler, şimdi o iyi insanlara teşekkür ediyoruz içimizden.

Dizi sektörüne girmeden önce bu eğitimin gerek teknik, gerek mental anlamda size kattıkları neler oldu?

Okulun katkısı yadsınamaz tabii. Hem kendimle hem de seçmiş olduğum meslekle ilgili çok kıymetli şeyler öğrendim orada.

Ekranlardaki maceranızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Çeşitli işlerde yer aldım, oynadığım her karakteri sevdim. Değişik karakterlere hayat vermeye devam ettikçe bu macera keyifli bir şekilde devam edecektir.

Şimdi İstanbullu Gelin‘de kötücül bir karakter olan İpek’i canlandırıyorsunuz. İpek gerçekten kötücül mü yoksa onu başka bir şekilde mi tanımlarsınız?

Bu soru sık soruluyor bana. Canlandırdığım karakter için kötü karakter demem mümkün değil. O karakteri en iyi anlayan ve bilen benim. Onun zaaflarını, korkularını, karakter özelliklerine göre şekillenen davranışlarını içten anlayanım. Elbette Dilara olarak benim de beğenmediğim özellikleri var İpek’in; ancak bu açıdan yaklaşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum bir karaktere. Onun özelliklerine sahip biri, durumlar karşısında öyle davranır.

Kendinizi seyircinin yerine koysanız İpek’le ilgili neler hissedersiniz, Neler düşünürsünüz?

Tabii işi bir bütün olarak değerlendirirsek iyi/kötü ayrımı, çatışma yaratacak bir karakter, bir mevzu olmak zorunda. Bir kahraman ve bir kaybeden olmak durumunda. İşin matematiği böyle işliyor burada. Bu, izlenilebilir kılıyor mevzuyu. Seyirciye de bunu vermeye çalışıyoruz zaten. Eee, bu doğrultuda işin sevimsiz ve hak vermekte güçlük çektiğimiz tarafı İpek oluyor. Benim için de aynı şey geçerli.
Bir oyuncu gözüyle baktığımda canlandırılan karakteri oyuncu nasıl değerlendirmiş, acılarını, sevinçlerini, geldiği durumu vs. bize nasıl anlatmaya çalıştığına dikkat ederken seyirci gözüyle izlemeye başladığımda ise karakterlerle bir bağ kuracağımdan onları sevip sevmeme durumu oluşurdu bende de. İpek’i o gözle izleseydim ben de kızardım ona.

 

İpek, o kadar hırslı ki âşık olduğu adamla aynı evde olmak için sevmediği bir adamla evleniyor, yani bile isteye mutsuz olacağı bir evlilik yapıyor. Dilara Aksüyek, İpek’i karşısına alsa ona ne tavsiye ederdi? Ne yapmasını söylerdi?

Tavsiye verilecek bir tarafı var mı bilemiyorum. Aldığı tavsiyelerden çok, bildiğini okumayı alışkanlık haline getirmiş biri İpek. “Böyle yapma, aklını başına al. Senin de mutlu olmaya hakkın var, mutlu olmak senin elinde, mutlu ol lütfen,” derdim ona. O da yapmazdı.

Yerli dizilerde erkek odaklı işlerin daha yoğun olduğu söylenebilir mi? Genelde bir erkek için mücadele eden, bazen mesleği dahi olmayan kadın karakterler görüyoruz ekranda. Ne düşünürsünüz bu konuda, hem bir izleyici hem de bir oyuncu olarak?

Bunu bilemiyorum. Söylemiş olduğum matematiğin uygulandığını düşünüyorum senaryo yazımında. Yani ya senin söylediğin gibi, güçsüz bir kadının güçlü bir erkeğe olan aşkı ve hayatındaki değişiklik ya da güçlü bir kadının kendinden güçsüz bir erkekle olan beraberliğini izliyoruz.

Kendi hayatlarını kuran, ayakları yere basan kadınların anlatıldığı sağlam dizilerden biri de Merhamet‘ti. Orada namus kavramına kafa tutan, zor bir hayat yaşayan ama kendi kurallarını koyabilen genç bir kadını oynadınız. Merhamet ve karakteriniz ne kattı, nasıl değerlendiriyorsunuz o süreci?

Hep söylüyorum; o iş benim için çok önemli bir yerde. Her karakterin çok iyi yazıldığı, çok güzel bir ekibin kurulduğu bir iş oldu Merhamet. Ben çok keyif alarak oynamıştım Şadiye’yi. Her oyuncunun oynamak isteyeceği bir karakter olduğuna inanıyorum, bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum.

Adı Mutluluk, Muhteşem Yüzyıl, İstanbullu Gelin… Hırslı, hedefine ulaşmak için bazen sınırı aşabilen kadın karakterleri canlandırdınız. Seviyor musunuz böyle kadınları oynamayı? Bir oyuncu için daha geniş alanlar mı yaratıyor oynarken?

Aslında denk geldi diyebiliriz. Benim böyle bir tercihim yok tabii ki. Böyle karakterleri her oyuncu sever diye tahmin ediyorum. Pek tabii daha dişi, daha renkli gelebiliyor bize ama ben ezilen bir kızı da oynamak isterim, güçsüz bir kadını da. Renk bu zaten; farklı karakterleri canlandırmak. Umarım böyle olur.

Yönetmeniniz Zeynep Günay Tan, kadın karakterlere yaklaşımıyla özellikle dikkat çeken bir isim. Setteki uyumunuz nasıl?

Zeynep Hoca çok sevdiğim, oyuncu arkadaşlarımdan duyduğum bir yönetmendi. Merak ettiğim, çalışmak istediğim biri oldu hep. Kısmet, İstanbullu Gelin‘eymiş. Kendisine de söylemiştim onunla çalışmak istediğimi. Cidden, benim hiç bakmadığım bir açıdan bakabiliyor sahneye. İlk etapta zor geliyor onun baktığı yerden bakabilmek belki ama sonra bir bildiği olduğunu anlayabiliyorsun ve iş kolaylaşıyor. Çok çalışkan biri Zeynep Hoca, onunla tanıştığım ve çalıştığım için mutluyum.

Karakterinizi yorumlarken beraber özel olarak bir çalışma yaptınız mı? Yaptıysanız nasıl bir çalışmaydı bu?

Tabii ki yaptık. Karakter üzerine her oyuncuyla işe başlamadan önce sohbet eder. Sette de bu sohbet devam eder, karşılıklı anlaşırız. Zeynep Hoca’yla çalıştıkça onu tanıyorsun. Ben artık daha çabuk anlıyorum, hocanın bir sahnede benden nasıl bir oyun beklediğini.

İpek Bilgin’in tecrübesi ve ustalığı hepimizin malumu… Onunla iletişiminiz nasıl? Beraber çalışmak size neler hissettiriyor?

Aramız tabii ki çok iyi. İpek Abla çok keyifli, hoş sohbet, enerjik biri. Sahnelerle ilgili de uzun ve faydalı sohbetlerimiz oluyor.

Bu çalışma temposunda zor ama senaristlerle sıklıkla temas kurabiliyor musunuz Ya da kurabilmek ister miydiniz?

Evet, bu tempoda zor olabiliyor maalesef. Ama elimizden geldiğince iletişim halinde olmayı, karşılıklı birbirimizi anlamayı mümkün kılmaya çabalıyoruz.

Set ortamı nasıl? Ekip olarak takım ruhunu yakalayabildiğinizi söyleyebilir misiniz?

Vaktimizin çok çok büyük kısmını bir arada geçirdiğimiz için ekip olmak da çok kolay oluyor. Hem mesleklerinde hem de özel hayatlarında çok iyi ve başarılı insanlarla bir arada çalışıyoruz. Keyifler yerinde yani.

Partneriniz Salih Bademci son dönemin parlayan yıldızlarından… Fikret rolüyle de göz dolduruyor. Salih Bey’i biraz sizin gözünüzden dinleyebilir miyiz?

Salih çok iyi bir partner ve iyi bir arkadaş. Enerjisi yüksek, pozitif biri. İyi paslaşıyoruz, sahnelerimiz üzerine konuşuyoruz ve seviyoruz birbirimizi. Vaktimizin çoğu birlikte geçiyor.

İpek, Fikret’le ilgili neler düşünüyor? Bir gün gerçekten Fikret’i sevebilir mi?

Ben bilmem senarist bilir, İpek’in geleceğini. Ama şu an için Fikret’in sevgisini ve bağlılığını seviyor gibi gözüküyor. İlerisi için her şey mümkün tabii.

Dizi oyuncusu olduğunuzdan beri hayatınızda neler değişti?

Değişen pek bir şey olmadı. Mesleğimi yapabilmenin mutluluğunu yaşadım çünkü çoğu kişi kendi mesleğini yapamıyor yazık ki.

Dizi sektörünün zorlu çalışma şartları birçoğumuzun malumu… Uzun set süreleri ve yoğun tempo sizi nasıl etkiliyor?

Zor tabii ki. Başka hiçbir şeye vaktimiz olmuyor çalışırken. Süreler bu kadar uzun oldukça böyle devam edecek. Ancak bu işi çok seviyorsan bunu yapabilirsin ve sanırım biz çok seviyoruz.

Yakın zamanda izleyip çok beğendiğiniz ve tavsiye edeceğiniz yabancı diziler var mı?

Westworld, beğenerek izlediğim bir dizi oldu.

Ne çekse, hangi işte oynasa izlerim dediğiniz yönetmen ve oyuncular var mı?

Jake Gyllenhaal, en beğendiğim oyunculardan, tüm filmlerini izliyorum. Son zamanlarda Paolo Sorrentino ne yapmış, ne etmiş bakarım. David Fincher’i merak ederim. Iñárritu da ne yaparsa izleriz tabii.

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir