I’m Thinking of Ending Things

 I’m Thinking of Ending Things

I’m Thinking of Ending Things açmış olduğu zihin gibi tedirgin edici dursa da istemsiz bir şekilde de çekici olmayı başaran, tarifi güç bir film.

——

David Lynh’ın Lost Hıghway filmindeki karakteri Fred’e katılmış olduğu partide tanıştığı gizemli bir adamla kurdurduğu diyalog, bana göre sinema tarihinin en tedirgin edici sahnelerinden biridir. Kaşları olmayan ve teni normal bir insana oranla oldukça beyaz gözüken bu adam, Fred’e aynı anda iki yerde olabileceğini onun evine açtığı telefona yanıt vererek ispatlar ve o esnada insan zihninin tekinsizliğindeki sınırsızlığa yönetmenin nevi şahsına münhasır sinema tarzıyla tanıklık etmiş oluruz.

Yazar ve yönetmen Charlie Kaufman’ın Ian Reid’in aynı isimli romanından uyarladığı I’ım Thinking of Ending Things ise, Lynch filmlerinden aşina olduğumuz bu sınırsızlığın sinematografik açıdan da kusursuzluğa ulaştığı, ürkütücü bir anlatıma sahip.

İlk bakışta ilişki çıkmazında kalan genç bir çiftin birbirini yeniden tanıma ve kabullenme aşamalarına tanıklık ettireceğinin izlenimi veren film, Kaufman’ın koordinatörlüğünde esas yolculuğunu gizemli bir zihnin derin noktalarına doğru ilerleterek, izleyicisinin teslim olmaktan kolayına kurtulamayacağı türden ürkütücü bir anlatıma dönüşüyor.

Charlie Kaufman, Reid’in romanındaki anlatım biçimini benimsemekle yetinmeyip, mevcut gerilimi kaygı yüklü bir zemin üzerine yayarak beslemeyi çok iyi başarmış. Lynch’vari anlatım türüne kapı aralayacak tarzda bir sinema görselliğine dönüşen bu üslup, gittikçe karmaşıklaşmaya başlayan gizemli bir ruh halinin derinliklerini kazımaya başlıyor.

I’m Thinking of Ending Things

Ruhsal anlamda dengede tutulması güç bir anlatıma dahil oluyoruz

Aslına bakacak olursak yönetmenin bu tercihi sinematografik anlamda da tekinsiz bir atmosferle buluşarak filmin bütünselliği açısından asla fire vermeden ilerlemesini sağlıyor. Böylece bir kadın karakterin içine düştüğü çıkmaza odaklandığımızı düşündüğümüz her noktasında tahmin etmesi güç ruh hallerine tanık olma durumuyla baş başa kalmaya başlıyoruz. Üstelik bunu uygularken de huzur dolu bir kış mevsimi ile kırsalın merkezine doğru ilerleyen garip bir yolculuk içerisinde, ruhsal anlamda dengede tutulması güç bir anlatıma dahil oluyoruz. Bu tutum arafta kalan bir ruh halinin tutunmaya çalıştığı birçok değeri yansıtma çabalarını ortaya koyuyor adeta…

Bu yolculuk türü için, Kaufman’ın daha önce senaryolarını kaleme aldığı Being John Malkovic ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmlerindeki anlatımlarından da aşikar olabileceğimiz bir tarz diyebiliriz. Fakat o filmlerdeki dinamikliğe nazaran I’ım Thinking of Ending Things’in anlatımındaki kasvetle gelen tedirginlik, acelesi olmayan bir köşe kapmaca oyunu misali bilinçaltında var olan kaygı, pişmanlık, korku ve hayal kırıklığı gibi birçok hissin somut bir ruh haline bürünerek konumlanma çabalarını gözler önüne seriyor.

“Aslında tüm anlatılanın esas sebebi şuydu’’

Kaufman’ın tüm bunları işlerken esas amacının ‘’aslında tüm anlatılanın esas sebebi şuydu’’ demenin kaygısına düşmemesi ise takdir edilesi bir tutum. Bunun aksine puzzle parçalarını savruk bırakarak izleyicisinin kendi ruh haline göre yorumlama şansı bulacağı koca bir boşluğun içerisine yerleştiriyor finalini. Detay vermeden anlatılması oldukça güç olan bu sekanslar esnasında da oyunculukların duru ve yeri geldiğinde tedirginliğin katbekat artışını destekleyen performansları film, taşımış olduğu kaygısını aynı tonda tutmayı başaran hüzünlü bir anlatım diline bürünüyor.

Karanlığının ciddiyetini ilerleyen senelerde daha fazla fark etmeye başlayacağımızdan şüphe duymadığım I’m Thinking of Ending Things açmış olduğu zihin gibi tedirgin edici dursa da istemsiz bir şekilde de çekici olmayı başaran, tarifi güç bir film. Kaufman’ın tıpkı Being John Malkovic anlatısındaki gibi hayatın akışını insan gözlerinin içine saklanarak izlemeye benziyor. Görmezden gelemesek de en derinlere atabilmeyi başarabildiğimiz garip anılar misali, ortaya çıkartılmayı ve üzerine uzun uzun konuşulmayı sonuna dek hak ediyor.

Levent Tanıl

1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden'le yazdıkları ilk çocuk kitabı "Zürafa'nın Benekleri" YKY'den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir