Miray Daner & Boran Kuzum: “En Güzel İletişim Yolu, Sanat”

 Miray Daner & Boran Kuzum: “En Güzel İletişim Yolu, Sanat”

Sosyal medyadaki fan tepkileriyle senaryonun değiştiği diziler bile var…

Boran: Biz bir senelik akışımızı başladığımız anda biliyorduk. Genel hikâyenin ne olacağı, Hilal’le Leon’un ne olacağı o zamandan belliydi zaten.

Sokaktan aldığınız tepkiler nasıl?

Miray: Genelde Hilal’le Leon’un gidişatı ne olacak diye soruyorlar. Bir de Boran’a selam söylüyorlar.

Boran: Ben ilk bölümlerde tehditler alıyordum, seni sokakta yürütmeyeceğiz gibi. Bölümler ilerledikçe bitti olumsuz tepkiler çünkü Leon’u tanımaya, anlamaya başladılar. Şimdi güzel tepkiler alıyorum.

Miray: Ben karakterim nedeniyle olumsuz tepkiler almadım.

Boran: Neden? Sen de Yunan teğmene âşık Türk kızısın.

Miray: Ama “gönül bu” diye düşünüp anlayışlı davranıyorlar bana.

En büyük eleştirmenleriniz kim?

Boran: Konservatuvardan yakın arkadaşlarım var, onlara sorarım. Beni en iyi onlar tanıdıkları ve sert eleştirdikleri için.

Miray: Genelde set ekibiyle “nasıl olmuş” üzerine konuşuyorum, onların yorumlarını alıyorum.

Son dönemde film, kitap, dizi… neler biriktirdiniz?

Boran: Her şeyden alınacak bir ilham var, son iki senedir buna çok inanıyorum. Yolda yürürken duvarda gördüğün bir grafitiden, sana doğru yürüyen bir insandan bile alacak çok fazla şey var. Son zamanlarda beni en çok etkileyen film, Kenneth Lonergan’ın Manchester by the Sea filmi. Xavier Dolan’ın Alt Tarafı Dünyanın Sonu’nu izledim, bir tiyatrodan uyarlama, çok iyi bir filmdi. İhsan Oktay Anar benim için çok başkadır, hayal gücü alır götürür. Barış Bıçakçı’nın kalemini çok seviyorum, her kitabını çok büyük bir keyifle okuyorum. Bir gün Barış Bıçakçı’nın kaleminden bir karakteri oynamayı çok isterim gerçekten.

Yıllar sonra Sinek Isırıklarının Müellifi film olsa ve müellifi oynasan…

Boran: Ah, ne güzel olur. Bir şey söyleyeyim mi, o romanda geçen toplu konutlarda doğup büyüdüm ben.

Miray: Boran bu konuda çok haklı; ben de sokakta, yolda, vapurda bazen bir insana, kediye, kuşa, bir heykele bakarken buluyorum kendimi, her şeyden kendinizden bir parça bulabiliyor ve ilham alabiliyorsunuz. İçinizden taşan her duygu size yön veriyor. İnsanları, hayvanları, doğayı gözlemlemek bile çok şey katıyor. Oyunculuk anlamında beslenecek, gözlem yapılabilecek o kadar çok şey var ki etrafta. Çok fazla film izliyorum, son zamanlarda beni en etkileyen film Michelle Williams ve Kristin Scott Thomas’ın Aşk Uğruna ve James McAvoy’un oynadığı Parçalanmış filmleri. İlk fırsatta İstanbul Kırmızısı’nı izlemek istiyorum. Sezgin Kaymaz ve Özen Yula, sevdiğim yazarlar, hele Yula’nın oyunlarını izlediyseniz kitapları daha lezzetli geliyor. Şu anda içine daldığım kitapsa Cengiz Aymatov’un Gün Olur Asra Bedel kitabı.

Bir oyuncu olarak yaptığınız işin reyting denen birkaç rakamla değerlendirilmesi ya da kaderinin buna bağlı olması sizi nasıl etkiliyor?

Boran: İnsanlara dokunabilmeyi başaran her iş, bir şekilde hak ettiğini bulur zaten. Nereden reyting ölçüldüğünü bilmiyorum, bazı evlere yerleştiriliyor galiba, çok sağlıklı bir sistem değil sanıyorum. Biz emin olduktan sonra yaptığımız işten ve sanat yaptığımıza inandıktan sonra gerisi halkın takdiri. Yaptığım işten sonra eve huzurlu gidiyorum, oynadığım karakterle güzel şeyler verdiğime inanıyorum, bir kapı açabildiğimizi düşünüyorum. Benim tatminim, reytingler değil de bu oluyor.

Miray: Çok emek veriyoruz, sonucu da güzel gelince çok mutlu oluyoruz ama reytingler oyuncuları ya da ekibi belirlememeli. Yaptığımız işe izleyiciden gelen reaksiyonlar bence sayısal verilerden çok daha önemli.

Boran, “dizide sanat yapmak” vurgun var, ne demek bu?

Boran: Benim temel motivasyonum sanat. Şu anda birçok dizi, senaryo var, gittikçe de artıyor. Kötülemek için söylemiyorum ama bu işlerin yüzde doksanı bir şey verme ya da bir şey anlatma kaygısı olmayan, talebe yönelik işler. Sanatta arz-talep dengesine göre iş yapılacağını düşünmüyorum. Televizyon bu zamana kadar genelde böyle işlemiş; ama bazı cesur yapımcıların, yönetmenlerin, senaristlerin insanlara bir şey anlatma derdi oluyor. Bu işlerdeki oyuncuların da oynadıkları karakterle empati kurdurup izleyiciye bir şey anlatma derdi oluyor. Bunlar gerçekleştiğinde bence TV’de sanat yapmayı başarıyoruz. Artık biraz daha cesur, sanat kaygısı olan işlerin yapılması gerekiyor. Oyuncu seçiminde de -madem bu sıfatla oturuyoruz burada- algıların biraz daha değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Büyük laflar etmek istemiyorum ama mesela yapımcıların, yönetmenlerin model yarışmasını izlemek yerine konservatuvarda mezuniyet oyunu izlemelerini isterim. Çünkü pırıl pırıl genç oyuncular var ve iş bulamıyorlar, birtakım prototipler üzerinden işler yürüdüğü için.

Miray: Boran’a katılıyorum. İzlediğim birçok amatör tiyatro grubundaki oyuncuları ve performanslarını ayakta alkışladım. Dekoru kendi çakmış, kostümü kendi dikmiş, bir de geçmiş su gibi oynuyor. Yapılan işlerde senaryodan oyuncu seçimine biraz daha sanatı ön planda tutmak gerekir diye düşünüyorum. Mesela başrol kadın ve erkek oyuncusunun belirlenirken fiziki özelliklerinden önce oyunculuk performanslarının dikkate alınması gerekir. Topluma mesaj vermek ve bilinçlenmelerini sağlamak ayrıca önemli.

Çok genç yaşta, çok yoğun çalışma saatleri… Zorluyor mu sizi?

Miray: Vatanım Sensin’deki çalışma saatleri çok insani, diğer setlere göre; yönetmenlerimiz erken başlayıp erken bitirme taraftarı. O açıdan dinlenmek için vaktim oluyor. Sosyallik anlamında arkadaşlarımla görüşmem zor oluyor tabii ki; mutlu olduğum şeyi yapıyorum ve tatmin oluyorum. Ben bu sektöre usta-çırak ilişkiyle başladım. İlk işimde ustam Metin Akpınar’dı ve yaşım çok küçüktü. Herkesten bir şey öğrendim. O nedenle Metin Amca, benim ilk ve en önemli hocamdır. Çok değerli ustalarla çalıştım, çok şanslı ve mutluyum. 

Boran: Miray kadar genç yaşta başlamasam da konservatuardayken çok yoğun çalışıyordum. Tabii bunu kendi isteğimizle yapıyorduk, kimse bize sabahlayın demiyordu. Ama şimdi oradan çıkıp da iş hayatına atılınca eğitimini aldığın işe devam ediyorsun, daha keyifli oluyor bazı şeyler.

Kariyer yönetiminiz nasıl yürüyor?

Boran: Yasemin Özbudun benim için her zaman çok destekleyici oldu. Vatanım Sensin’de yer almayı çok istediğimi biliyordu, direttim olması için. Başka bir menajer o kadar diretmeye, dur diyebilirdi. Ama bana destek oldu, yaptığım şeyin arkasında durdu ve durmaya devam ediyor. Çok büyük şansım o benim.

Miray: Çalıştığınız menajerle kendinizi güvende hissetmek çok önemli bu sektörde. Tümay Özokur’la çalışıyorum. Kariyer planlaması yaparken en çok dikkat ettiğimiz şeyse doğru işler yapabilmek. Kendini doğru anlatabilmek. Bu anlamda Tümay’a ve ekibine güvenim tam. 

Özlem Özdemir

1984 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu, aynı bölümde yüksek lisans yaparken eğitim yayıncılığı alanında çalışmaya başladı, iki yıl sonra kültür yayıncılığı alanına geçti. Bilim ve Gelecek dergisinde Yazı İşleri Müdürü, Esen Kitap'ta Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. SoL gazetesinin bilim eki BilimsoL'a ve kitap ekine katkı sundu. Mylos Yayın Grubu'nun kurucularından. Episode ve 221B'nin yayın yönetmeni.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir