Müthiş İkili: Álex Pina & Jesús Colmenar | Sevtap Tuzcu Özel Röportajı

 Müthiş İkili: Álex Pina & Jesús Colmenar | Sevtap Tuzcu Özel Röportajı

Tüm dünyada en çok izlenen dizilerden “La casa de papel” 4. sezonuyla döndü. Sevtap Tuzcu’nun Episode derginin 15. sayısı için yaptığı özel röportajları derledik.

Röportaj için Madrid’e gittim. O kadar röportaja girip çıktım, hiç bu kadar sıcak bir ekiple karşılaşmadım. Aile olmuşlar belli ki. Hiyerarşinin tepesindeki isim elbette Álex Pina. İsteklerinde ve beklentilerinde çok net bir usta. LCDP’nin yaratıcısı Álex Pina’yı ve onun suç ortağı Jesús Colmenar’ı da yakaladım bu röportajlarda.

Karakterlere şehir isimlerini belirli bir amaçla mı verdiniz? Neyi temsil ediyorlar?

Álex: Şehir isimleri fikrinden önce gezegenlerimizin isimlerini kullanmayı düşünüyorduk. Sonra üstünde Tokyo yazan tişörtlü biri geçti ve şehirlerin duygusal değerleri olduğunu ve fikir uyandırdığını düşündük. Hangilerinin daha iyi tınladığına baktık. Karakterlerin kişiliğine uygun birçok şehir ismi arasından seçimde bulunduk. Berlin karakteri, Berlin şehri gibi örneğin. Nairobi daha etnik.

Jesús: Tokyo, manga ve anime karakterleri gibi.

Álex: Dolayısıyla isimlerin tınısına ve karakterleri tam olarak yansıtıp yansıtamayacaklarına baktık. Moskova mesela bir işçi.

Türk basını “İstanbul” isminde bir karakter yaratmayı planladığınızı yazdı. Hatta İspanyolca bilen bir Türk aktrisimizle ilgili bunun için auditiona katıldığı söylentileri ortaya çıktı. İstanbul isminde bir karakter düşünceniz oldu mu?

Álex: Beyrut isminde bir karakter tasarlıyorduk, bir de Ankara isminde bir kadın karakter fikri oluşmaya başlamıştı. Ankara rolü için bazı oyunucularla görüştük ama yapım aşamasında vazgeçtiğimiz karakterlerden biri oldu.

Peki, bu rol için bir Türk oyuncuyla görüşüldü mü?

Álex: Hayır, görüşülmedi.

“Vis a Vis”, “El Embarcadero” (The Pier) ve “La casa de papel” gibi prodüksiyonlarda birlikte çalıştınız. Her biri çok başarılı. İş konusunda tam bir hayal takımısınız. Sırrınız nedir?

Álex: Kendimize karşı fazlasıyla eleştireliz. Yazarken, çekerken ya da oyuncularla çalışırken asla azla yetinmiyoruz. Standartları yüksek tutuyoruz. Bir sahne yazarken yeteri kadar iyi, orijinal ve daha önce yapılmamış olmasından, başka bir filmde izlememiş olduğumuzdan emin olmak istiyoruz. Karakter yaratırken özgün, çok katmanlı ve sürpriz diyalogları olan bir karakter olmasına özen gösteriyoruz. Dramatik sahnelerde bile her zaman kara ve sürrealist mizah katmaya çalışıyoruz.

Jesús: Birbirimize karşı da çok eleştireliz. Başarı sebeplerimizden biri de budur. Her zaman birbirimizi açık açık eleştiririz. Hiçbir zaman, “Tamam, bu yeterli” deyip geçmiyoruz. Talepkârız. Yapımcılardan, oyunculardan, tüm zincirden ve hatta yayın organından bile daha talepkârız.

Birlikte çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

Jesús: Uzun yıllardır çekmek istediğim bir kısa film vardı.16 yaşımda yönetmenliğe başladım. Videolar, müzik klipleri ve kısa filmler çekiyordum.

Álex: Ben de yönetmen arayışındaydım. Bir sürü kısa film izliyordum ve “Déjà vu” adında bir film özellikle ilgimi çekti. Bunun üzerine tanıştık, birlikte çalışmaya başladık ve benimle çalışmayı isteyecek kadar deli olduğunu gördüm. Sanırım 2005’ti, 15 senedir birlikte çalışıyoruz.

Álex, merakla beklediğimiz iki yapımda daha imzanız var: “White Lines” ve “Sky Rojo”. Bu dizilerde de Jesús ile birlikte mi çalışıyorsunuz ve bu iki yapımla ilgili de biraz bilgi almak isteriz…

Álex: White Lines’ta İngiltere yapımı The Crown’un yapımcılarıyla (Left Bank Pictures) birlikte çalışıyoruz. Vis a Vis’i izlemişler, “Bir dizi yapmak istiyoruz,” diye bizi aradılar. İbiza’da geçen egzantrik ve özgün karakterlere sahip bir hikâye. Alışılmadık ve iddialı bir dizi. Onlarla çalışmaya karar verdik, pilot bölümünü okuduk ve sonra da projeyi satmak için Los Angeles’a gidildi. HBO, AMC ve Amazon gibi büyük şirketlerle görüştük ve sonuç itibarıyla projeyi Netflix satın aldı.

Hikâye iki ayrı zaman diliminde akıyor. Aralarında 20 yıl var. Biri İbiza’da geçiyor. Diskonun altın ve hedonist çağını izleyeceğiz. Diğerinde ise 20 yıl öncesine ait bir ceset bulunuyor. Ceset 20 yıl önce kaybolmuş bir DJ’e ait. Kız kardeşi, kardeşinin katilini bulmak için İbiza’ya gidiyor ve kendi kimliğiyle de yüzleşiyor. Vis a Vis ve Embarcadero’ya benzer ama çok daha çılgın ve eğlenceli bir dizi.

Ne zaman yayınlanacak?

Álex: İbiza, Manchester ve Madrid’de çekiyoruz. Henüz yayın tarihimiz yok. Sky Rojo ise 30’ar dakikalık bölümler şeklinde olacak, epeyce hızlı akan vahşet ve aksiyon dolu bir hikâye. Hikâye üç kadın hakkında. Tarantino tadında, şiddet ve vahşet dolu. Ve bu projede Jesús ile birlikte çalışıyoruz.

Sevtap Tuzcu

1980'de Almanya'nın Friedrichshafen kasabasında doğmuştur. Berlin Freie Üniveristesi'nde İktisat ve Turkoloji, Humboldt Üniversitesi'nde Fransız Filolojisi okumuştur. Berlin Edebiyat Ajansı'nın kurucu üyesi olarak çeşitli edebiyat çevirileri yapmıştır. Reklam ve radyo metin yazarlığında kök salacağını düşünürken kendini birden Türkiye'nin müzik piyasasında menajerlik ve yapımcılık yaparken bulmuş. Sıkılgan bir arkadaş olarak müzik sektörüne de bir süre sonra sırtını dönüp kendini ticarete vermiş. Ne işle meşgulsün sorusuna, "Edebiyat falan filan" demekten vazgeçememiş. Arada bir kendini reklam ve kliplerde sanat yönetmenliği yaparken yakalıyor. Üç kedi anası ve en büyük hedefi "hayır" demeyi öğrenmek…

Related post

1 Yorum

  • Teşekkürler bu güzel röportaj içinhayran kaldığım hikâyenin gizli kahramanlarını tanıma şansı buldum.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir