Özel Röportaj: Luka Peroš & Najwa Nimri & Rodrigo de la Serna

 Özel Röportaj: Luka Peroš & Najwa Nimri & Rodrigo de la Serna

Tüm dünyada en çok izlenen dizilerden “La casa de papel” 4. sezonuyla döndü. Sevtap Tuzcu’nun Episode derginin 15. sayısı için yaptığı özel röportajları derledik.

Röportaj için Madrid’e gittim. O kadar röportaja girip çıktım, hiç bu kadar sıcak bir ekiple karşılaşmadım. Aile olmuşlar belli ki. Enerjisi ve duruşuyla beni en çok etkileyen isim Najwa Nimri oldu yani Komiser Alicia. Alicia belki de ahlaki değerlerimizi en çok irdelememizi sağlayan karakterlerden biri. Biriyle kıyaslamak belki doğru olmaz ama karşılıklı oturup sohbet ederken, “İspanyolların Zerrin Tekindor’u da herhalde Najwa Nimri,” dedim. Her hücresinden sanat akıyor. Yeni kadrodan kalemimin diline düşenler arasında Luka Peroš (Marsilya) ve Rodrigo de la Serna (Palermo) bulunuyor.

Pina’nın kaleminden yine birbirinden ilginç üç ayrı karakterle karşı karşıyayız. Karakterlerinizin belirgin özellikleri nedir?

Rodrigo: Palermo, çılgın bir mühendis. Profesör ve Berlin’le bir geçmişi var. İspanya Merkez Bankası’nı soymak için bir plan tasarlıyor. Oldukça sofistike ve teknik bir plan. Rahatsız bir insan. Mental sorunları var ve geçmişte yaşadığı travmaları aşamamış biri. Hassas ama bir o kadar da tehlikeli; çeteye sorunlarıyla birlikte geliyor.

Luka: Marsilya, ekipte her şeyin planlandığı ve öngörüldüğü gibi işlemesinden sorumlu.

Karakteristik özelliklerinden de bahsetmeyecek misiniz?

Luka: Ne diyebilirim ki; uzun boylu, yakışıklı ve bıyığı var. (kahkahalar)

Najwa: Alicia, sekiz aylık hamile bir komiser ve Profesör’ü yakalamayı kafasına takmış durumda. Profesör’ün motiflerini anlamaya çalışıyor. Onu mesleki açıdan kişisel bir takıntı haline getiriyor. Profesör’ün hümanist eylemleriyle bulunduğumuz kaotik dünyaya bir düzen getirmeyi amaçladığını düşünüyor ve bu duruşunu çok nahif buluyor. Ya tam bir aptal olduğunu ya da ünlü olmaya çalıştığını düşünüyor. Bu yüzden onu bulup gerçeklerle yüzleşmek istiyor. Profesör gerçekten dünyaya başkaldırmış biri mi yoksa güdülerinin esiri mi, aslında bunu merak ediyor. Ben Alicia’yı bir nevi Colombo ve Terminatör’ün karışımı olarak görüyorum.

Colombo-Terminatör benzetmesini biraz açabilir misiniz?

Najwa: LCDP’de iyiler soyguncu, kötüler de polis. Alicia için salt kötü bir karakter diyemeyiz ama amacına ulaşmak için her şeyi göze alabilen, bulunduğu sisteme inanmasa da o sistemin sunduğu imkânlardan faydalanan, toplumun ahlaki ve etik kurallarının dışında hareket eden bir kadın.

LCDP dünya çapında son dönemin en popüler dizileri arasında. Diziye dahil olmadan önce izleyicisi miydiniz ve etkisinin farkında mıydınız?

Rodrigo: Ben diziye katılacağımı öğrendikten sonra izledim.

Luka: Dizinin çok başarılı olduğunu biliyordum ancak dizide oynama teklifi geldikten sonra izlemeye başladım. Audition öncesi birinci sezonun %80 kadarını izleyip kapattım çünkü audition için rolümü hazırlamam gerekiyordu ve etki etmesini istemedim, rolümü temiz ve etkisiz bir şekilde hazırlamak istedim. Ancak auditiondan çıktıktan sonra ilk iki sezonu bir buçuk günde bitirdim. Ve çok daha sonra rol için onaylandığım haberini aldım.

Najwa: 14 yaşındaki oğlum dizinin sıkı takipçisiydi. Ben izlememiştim ama LCDP’nin yapım ekibiyle başka bir dizide birlikte çalışıyorduk ve dizi hakkında her şeyi biliyordum aslında. Ama benim için dizinin başarısının pek bir önemi yoktu. Daha öncede de çalıştığım ailemle birlikte olacaktım ve benim için taşıyıcı değer de buydu.

“Vis a vis” dizisinden bahsediyorsunuz.

Najwa: Evet. Bu aileye çoktan dahildim o yüzden. Dizinin ne kadar başarılı olduğunun farkındaydım ama rol teklifini aldıktan sonra diziyi dikkatle izlemeye başladım.

Peki, siz çocukluğunuzda ya da ergenliğinizde kimden ne çaldınız?

Rodrigo: Ben tam bir profesyonelim. Benim mesleğim hırsızlık. Gözlemlediğim insanların sesini, reflekslerini, hareketlerini, mimiklerini çalarım. Sen burada bizi sorguya çektiğini düşünüyorsun ama o esnada ben senin mimiklerini, hareketlerini çalmakla meşguldüm. (Bunu anlatırken yaramaz bir çocuk bakışı atar ve istediğini elde etmiş gibi ellerini ovuşturur.)

Najwa: Ben eskiden çok çalardım. Çocukken bu işin piriydim. Gerçekten çok iyiydim. Ama artık param var ve hırsızlık yapmıyorum. Paran varsa çok kolay, parası neyse veriyorsun ve senin oluyor. Yani çalma dürtüm yoktu, kleptoman değildim ama küçükken çok çalardım.

Değerli şeyler mi çalardınız?

Rodrigo: Kesin bisiklet çalıyordun sen.

Najwa: Yok yok, değersiz şeyler çalıyordum. Değişik kalemler ve kokulu silgiler, çalmayı en çok sevdiğim nesnelerdi. Ganimetlerimi sakladığım bir kutum vardı, bir gün annem o kutuyu buldu ve hepsini geri vermek zorunda kaldım. Bu gerçekten çok utanç vericiydi. Ama üç yıl süren profesyonel bir özgeçmişim var bu konuda.

Luka: Ben bir keresinde çilek aromalı Hubba Bubba sakızı çalmıştım ve anında yakalandım. İliklerime kadar korkmuştum, o yüzden bir daha çalma teşebbüsünde bulunmadım.

Sevtap Tuzcu

1980'de Almanya'nın Friedrichshafen kasabasında doğmuştur. Berlin Freie Üniveristesi'nde İktisat ve Turkoloji, Humboldt Üniversitesi'nde Fransız Filolojisi okumuştur. Berlin Edebiyat Ajansı'nın kurucu üyesi olarak çeşitli edebiyat çevirileri yapmıştır. Reklam ve radyo metin yazarlığında kök salacağını düşünürken kendini birden Türkiye'nin müzik piyasasında menajerlik ve yapımcılık yaparken bulmuş. Sıkılgan bir arkadaş olarak müzik sektörüne de bir süre sonra sırtını dönüp kendini ticarete vermiş. Ne işle meşgulsün sorusuna, "Edebiyat falan filan" demekten vazgeçememiş. Arada bir kendini reklam ve kliplerde sanat yönetmenliği yaparken yakalıyor. Üç kedi anası ve en büyük hedefi "hayır" demeyi öğrenmek…

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir