Sara La Fountain: “Yemek, her toplumdan insanın ortak noktasıdır.”

 Sara La Fountain: “Yemek, her toplumdan insanın ortak noktasıdır.”

Yarı Amerikalı, yarı Finlandiyalı, modacı, tasarımcı, yazar ve dünyaca ünlü bir aşçı olan Sara La Fountain’in mutfağına hoş geldiniz! Bu yetenekli kadını takip eden ya da onunla henüz tanışmamış olan okurlarımız için güzel bir fırsat geliyor: Sara La Fountain, 17 Mayıs Çarşamba günü saat 11.00’da 24Kitchen ekranlarında olacak. Üstelik ünlü aşçının yapacağı bu programın ismi, İstanbul’un En İyileri. Geçtiğimiz mart ayını İstanbul’da geçiren ünlü aşçı, Türk mutfağından öğrendiği lezzetleri kendi tarifleriyle birleştirerek tüm dünyaya özgün bir sentez sunacak.

Bizler, tabi ki bu fırsatı kaçırmadık ve Sara La Fountain’i konuk etmeye karar verdik. Ünlü aşçı ile yemeklerden geleneklere, televizyondan, dizilerden iyi bir aşçı olmanın sırlarına kadar kapsamlı ve bir o kadar keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Mutfakta vakit geçirmeyi sevenler, televizyonda yemek görmeyi tercih edenler, yemek yemekten ve yapmaktan zevk alanlar ya da yemek için yaşayanlar, bu programı ve röportajı kaçırmak istemezsiniz! Keyifli okumalar ve seyirler dileriz.

Aşçı olmaya ne zaman karar verdiniz? Aşçılık, çocukluk hayaliniz miydi yoksa bir anda mı çıktı bu fikir?

Başlangıçta hepsi bir hobiydi benim için. Fakat farklı yemekleri ve lezzetleri her zaman sevmiştim. Daha sonra kazara modelliğe başladım. Ancak sonrasında yemek işlerini daha çok sevdiğim ve şef olmayı gerçekten çok istediğim için modelliği bıraktım. Bunun için çok çalıştım, farklı programların, yemek kitaplarının ve menü tasarımlarının hayalini kurdum. Bu, benim büyük bir parçam haline gelmişti. Aşçılığın adeta kendimi ifade edebildiğim bir dil olduğunu düşünüyorum. Buna ek olarak yemeği herkesi birbirine bağlayan bir şey olduğu için de seviyorum. İstanbul’da, Finlandiya’da ya da ABD’de olmanız bir şey değiştirmiyor. Bence herkes yemeği, içerdiği lezzetleri ve bunu tecrübe etmeyi seviyor. Yemeğin benim için çok önemli olmasının sebepleri bunlar.

İyi bir aşçı olmanın sırrı nedir? Kimler iyi bir aşçı olabilir veya olmalıdır?

Bence bir aşçı olmak istiyorsanız yapacağınız işi çok sevmeli ve ona karşı tutkulu olmalısınız. Bildiğiniz gibi annelerimizin ve büyük annelerimizin nesilden nesle geçen, içinde hikayeler barındıran çok özel gizli tarifleri olur. Bunları gözden kaçırmamalısınız. Çeşitli restoranlara gidip, değişik damak zevklerini ve lezzetleri tecrübe etmelisiniz. Yeni tarifler denemeli ve yaptığınız yemeklere sevginizi katmalısınız. Ben sürekli yeni tarifler denemeyi çok seviyorum. Ayrıca İstanbul’da çok değişik baharatlar ve tatlar var. Onlara bayıldım. Aklıma birçok yeni fikir ve tarif geliyor. Gizli tarifler ve gizli fikirler…

Peki, yemeklerinizde kullandığınız gizemli bir lezzet var mı? Mesela bahsettiğiniz baharatlar gibi.

Kesinlikle baharatlar… Akdeniz, Hindistan gibi bir çok yer gezdim ve çok değişik baharatlar kullandım. Ancak söylemeliyim ki İstanbul’dan çok etkilendim. Aromaları ve baharatları çok farklı. Yakın zamanda baharatlar ve onların yemeklerde nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili yeni bir kitap da çıkaracağım.

İstanbul’dan çokça bahsettiniz. Peki genel olarak Türk mutfağı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şimdiden bir çok tadını denedim: Sokak mutfağını, geleneksel mutfağı… Büyük bir çeşitlilik var ve hamur işleri şaşırtıcı derecede güzel. Farklı kuru yemişleri denedim ve onları da çok beğendim. Özellikle Antep fıstığına bayıldım. Onu her yerde bulabiliyorsunuz ve bu çok iyi bir şey. Ayrıca etrafta birçok şekerleme dükkanı var. Oradaki şekerlemelere ve reçellere bayıldım. Özellikle gül reçeli bugüne dek tattığım en iyi tatlıydı. Onu yediğimde beni çok duygulandırdı ve ağlamaya başladım. O an benim için çok özeldi. Hatta bir ara bütün ekip hep birlikte ağladık. İnsanların onu elleriyle yapması da çok şaşırtıcıydı. Çünkü biliyorsunuz, bugünlerde eski metotlar giderek kayboluyor. Bu yüzden eve götürmek için yanıma çok fazla gül reçeli aldım ve arkadaşlarıma tattırmak için de sabırsızlanıyorum. Sonuç olarak çok farklı tatlar ve güzel tarifler öğrendim. Burada olmak çok güzel bir deneyim oldu benim için.

İskandinav kültürü ile Türk kültürünün benzediği söylenir. Siz bir İskandinav kadını olarak ne düşünüyorsunuz? Bu benzerlikler, mutfak kültürüne nasıl yansıyor?

Anladığım kadarıyla sizin aileleriniz geniş aileler ve yemekler de oldukça kalabalık oluyor. Biz de bu geleneği İskandinavya’da hala devam ettiriyoruz. Fakat artık sadece Noel gibi özel günlerde bir araya gelebiliyoruz. Sizde pirinç, yemeklerde çok fazla kullanılıyor ve çoğu zaman tariflerde pirinç bulunuyor. Bu konuda Türk mutfağı, İskandinav mutfağıyla benzeşiyor. Biz de benzer tarifleri uyguluyoruz. Pişirirken birlikte pişiriyor ve büyük annelerimizden tarifler öğreniyoruz. Tatillerde herkes bir araya geliyor. Birlikte pişirip, büyük bir masanın etrafında toplanıp yemeğimizi birlikte yiyoruz. İnsanlara birlikte bir şeyler kutlamayı ve birlikte yemek pişirmeyi unutturmamak için yapmamız gereken şeyler var. Çünkü dünya daha hızlı yaşanan bir yer haline geliyor ve güzel olan şeyler unutuluyor. Bu yüzden böyle güzel geleneklerin devam ettiğini görmek heyecan verici.

Öyleyse biraz da televizyon kariyerinizden bahsedelim. Kendi televizyon programınızı yapmaya nasıl karar verdiniz?

Buna ben karar vermedim aslında, o beni kendisi buldu. Çok uzun zaman önce yemek yapmaya ve dergilerde yemek yazıları yazmaya başladım. Sonra büyük bir yemek talk-show’una katıldım. Bir sonraki gün sanırım yedi tane yemek şirketi beni aradı ve seninle bir yemek programı yapmak istiyoruz dedi. Hemen hemen 15 yıl önce oldu bunlar. Yani aradan bir hayli zaman geçti. Sonra programlar başladı. Televizyonu sevdim, benim doğal ortamım gibiydi ve çok eğlenceliydi. O zamandan beri dünyanın farklı bölgelerini geziyorum ve oraların yemeklerini araştırıyorum. İstanbul benim için çok şaşırtıcı oldu. Burada çok güzel zaman geçiriyorum. Ayrıca televizyonda yemek yapmak çok eğlenceli. İnsanlar da bunu seviyor. Televizyon programı yapmak, yemeğe olan sevginizi ve tutkunuzu göstermek için iyi bir yol. Uzun bir süre daha bunu yapmaya devam etmek istiyorum.

Son zamanlarda yemek programları oldukça popüler hale geldi. Siz onlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden bu kadar popüler oldular?

Bunun yemeğin kendisiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü hangi yaştan, ülkeden, cinsiyetten, dinden olursanız olun yemek yemeden yaşamanız düşünülemez. Buna ek olarak diğer ülkelerin ve kültürlerin nasıl yemekler yaptıklarını, nasıl lezzetlere sahip olduklarını öğrenmek için de en iyi yollardan biri olduğu için onların bu kadar popüler olduğunu düşünüyorum. İnsanları birbirine bağlamanın bir yolu bu. Modunuzu ve bakışınızı değiştirebilecek bir şey. Kötü bir gün geçiriyor olsanız bile yemek yaparak eğlenebilir ve modunuzu yükseltebilirsiniz. Oldukça rahatlatıcı bir şey. İnsanları günlük hayatın zorluklarından uzaklaştırıyor. Bu açıdan film izlemeye de benziyor, ilham veriyor, davet edici oluyor ve mutlu ediyor. Aynı zamanda milletler arasında bir dil. Bu yüzden giderek popüler oluyor.

Siz de 24Kitchen’da kendi yemek programınızı yapıyorsunuz. Onu diğer yemek programlarından ayıran şey nedir peki?

Bir süredir FOX ve 24Kitchen için çalışıyorum. Bu benim en iyi 24Kitchen gösterim olacak sanırım. Çok ilginç ve güzel insanlarla ve şeflerle tanıştım. Bence bir çok insan Türk yemeğinin ne olduğunu bilmiyor, İstanbul’da neler olduğunu bilmiyor. O yüzden oldukça ilginç olacak. İnsanlar çok şaşıracak. Değişik tatları ve lezzetleri görünce, insanlar bunları keşfetmeye İstanbul’a gelecek ve benim yaşadığım tecrübeleri onlar da tadacak. İşte bunlar benim programımı özel kılan şeyler.

Televizyon dizilerini takip ediyor musunuz? Favori diziniz hangisi?

Evet, Netflix’i çok seviyorum. Orada genellikle yemek, doğa ve sağlık belgeselleri izliyorum.  Bu sayede kendimi geliştirebiliyorum ve daha fazla şey öğrenebiliyorum. Ayrıca Vikings dizisini de çok seviyorum. Aslında televizyon izlemeye pek de vaktim olmuyor. Zaten kendim televizyondayım. Ancak ailem ve arkadaşlarımla vakit buldukça film izlemeye bayılıyorum.

Belgesel demişken geçtiğimiz aylarda yeni sezonu yayınlanan Planet Earth belgeselini izlemiş miydiniz?

Evet, izledim. Kesinlikle çok rahatlatıcı ve arkanıza oturup izlediğinizde dünyanın ne kadar güzel ve şaşırtıcı olduğunu görebiliyorsunuz.

Son olarak yemek kitaplarının yanı sıra bir roman yazmayı düşünüyor musunuz? Belki gastro-polisiye türünde…

Bunu düşündüm, olursa çok güzel olur. Çok fazla geziyorum ve anlatabileceğim çok fazla hikayem var. Fakat bunları organize etmek ve düzenlemek için biraz zamana ihtiyacım var. Şu an uygun bir zaman değil ama bunun üzerine düşünmeye devam edeceğim. Çünkü yapmayı çok istediğim bir şey.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz.

Rica ederim. Asıl ben teşekkür ederim!

Çağla Üren

1994, Bakırköy doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Daha önce soL Gazetesi'nde ve Genç Gazete'de (gencgazete.org) görev aldı. Edebiyat eleştirisi dergisi Rozinant'ta ve gençlik dergisi Yeni Yazılar'da yazdı.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir