Aaron Moten, Jonathan Nolan, Ella Purnell ile Fallout Üzerine

 Aaron Moten, Jonathan Nolan, Ella Purnell ile Fallout Üzerine

Video oyun dünyasının en ikonik serilerinden biri olarak kabul edilen Fallout usta bilim kurgu yaratıcısı yönetmen Jonathan Nolan tarafından uyarlanarak Prime Video’da hayranlarıyla buluştu. 

Nükleer bir patlama sonucu 2296 yılında post-apokaliptik bir dünyada geçmesine rağmen mevcut sosyal sorunları yansıtma ve mercek altına alma konusunda oldukça etkili bir platform sunuyor. Çeşitli toplumsal yapıları, güç dinamikleri ve hayatta kalma mücadelesini işlerken, aynı zamanda eşitsizlik, yönetim biçimleri ve insan hakları gibi konulara değiniyor. Özellikle Fallout evreninin karakteristik özelliği olan farklı gruplar ve fraksiyonlar arasındaki çatışmalar, izleyiciye toplumsal ayrışma, ideolojik ayrımlar ve bireysel özgürlükler gibi temalar üzerine düşünme fırsatı veriyor. Nezaketin nostaljiden ibaret olduğu bir dünyada insanlığını nasıl koruyabilirsin ki?!

Ayrıca çevresel felaketlerin insan toplulukları üzerindeki etkilerini de gözler önüne seriyor, bu da nükleer felaket sonrası dünyanın getirdiği zorlukları ve ekolojik dengenin bozulmasının sonuçlarını işliyor. Bu çerçevede, Fallout dizisi, sadece bir video oyun uyarlamasından öte kaynağına derinlik katarak honore eden ve günümüz dünyasındaki sorunlara ışık tutan bir eser demekte sakınca duymuyorum.

Yaratıcılık ve derinlikle işlenmiş karakterlerin, ana karakterlerinden Lucy’yi canlandıran Ella Purnell ve Maximus rolünde karşımıza çıkan Aaron Moten ile kalmayıp bilim kurgu dizisi Westworld‘ün yaratıcısı, yönetmen Jonathan Nolan ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajla perde arkasına sızdık.

Henüz izlememiş olanlara uyarı: Dikkat! Radioaktif kara mizah içerir!!!

Fallout izle
Aaron Morten

Aaron Morten: “Oyunculuğu her zaman merdiven çıkarırken kitaplar taşımaya benzetirim. Eğer biri senden birkaç kitaplık yük alıyorsa, sen taşıman gereken kitaplara daha çok odaklanabilirsin.”

Özellikle bir video oyunundan uyarlanan bir dizi için karakterlere nasıl hazırlandınız ve karakterlerinizle nasıl bağ kuruyorsunuz?

Aaron Moten: Her zaman senaryoda başlar. Özellikle bir video oyunundan uyarlanan bir dizi için. Tabii ki, bu karakterler bu hikayeye özgü, ama her zaman senaryoda başlar diyebilirim.

Jonathan Nolan: Ben yazarlardan biri değilim, yönetmenim ama Aaron yazarlara karşı çok nazik. İşin büyük bir kısmı senaryonun dışında yapılır.

Aaron Moten: Senaryo, deneyimin ipuçlarıdır. Her zaman bir hazine haritası gibi hissettirir. Çünkü çekim yaparken tahmin edemeyeceğiniz kadar çok değişken vardır. Dolayısıyla, günün armağanları olduğunu anlamanız gerekir, aksi takdirde çok dikkatli olmazsanız, ne yapacağınıza çok fazla kilitlenirsiniz ve hiçbiri çalışmaz.

Maximus için, tüm hayatını Wasteland’de geçirdi, orada doğup büyüdü. Bu yüzden asıl konu, bugün bizim düşündüğümüzden farklı düşünen o kişiyi geliştirebilmekti. Normal hayatında ne görüyor, ne deneyimliyor? Onun bazı yönleriyle ilişki kurabiliriz ancak içinde yaşadığı birçok iç çatışma var. Wasteland koşullarının bir sonucu olarak Maximus’un insanlara güvensizliği daha fazla. Bu belki de onun için daha sık görülen bir durum ya da ahlak pusulası belki de bizim alışık olduğumuzdan farklı bir yöne işaret ediyor.

Fallout Evreni’nin apokaliptik dünyasına nasıl hazırlandınız?

Aaron Moten: Bunu çekmenin fiziksel olarak zorlayıcı olacağını tahmin ediyordum ve gerçekten bu çekim için dayanıklı olduğumu düşünmüyordum. En büyük stres gidericilerimizden biri, inanılmaz sahne tasarımcımız Howard Cummings ve ekibiydi. Gerçekten her gün deneyimlediğimiz setler mucizeviydi ve bunlar bu işe başlamadan önce video oyunundan ekran görüntüleri alabileceğim görsellerdi. Tam anlamıyla eksiksiz çevirilmiş gibi hissettik.

Jonathan Nolan: Müthiş yetenekli bir oyuncu kadromuz olduğu sürece her şeyi yeşil perdede çekebilirdik ve harika olurlardı. Ancak, ağabeyimle birlikte film yapmaya başladığımda öğrendiğim bir şey vardı. Her şeyi mümkün olduğunca gerçek yaparsanız, parlak oyuncularınızın tüm parıltısını, etraflarındaki dünyayı hayal etmek yerine daha zengin malzemeyle öne çıkarmak için serbest bırakırsınız. Bu yüzden görsel efektler departmanımızı dünyayı bizim için inşa etmekle görevlendirmek yerine, çantamızı hazırlayıp oyuncu kadromuzu ve ekibimizi Namibia’ya veya Utah’ın batı tuz ovalarına götürdük. Böylece yüzlerindeki her ifade gerçekti ve asıl zor olan şeylere, karakter gelişimi ve duygusal yöne odaklanabildiler. Ama mekan, manzaralar gerçekti.

Aaron Moten: Oyunculuğu her zaman merdiven çıkarırken kitaplar taşımaya benzetirim. Eğer biri senden birkaç kitaplık yük alıyorsa, sen taşıman gereken kitaplara daha çok odaklanabilirsin.

Fallout izle
Jonathan Nolan

Jonathan Nolan: “İlhamımızı Fallout oyunlarından aldık”

Jonathan, bunun içinde yer aldığınız en komediye yakın şey olduğunu söylediniz. Doğru komedi tonunu bulmak nasıldı? 

Jonathan Nolan: Sanırım ilhamımızı oyunlardan aldık. Açık dünya bir oyunu uyarlamaktan bahsediyorsanız, oyunların doğası gereği deneyiminiz benimkinden çok farklı olabilir. Aslında uyarladığınız şey oyunun tonu. Ben 15-20 yıl önce Fallout 3‘ü ilk oynadığımda o deneyim tonu nedeniyle aklımda yer etti. Ton, özellikle bu kokteyl, herkesin zevkine uygun olmayabilir. Daha önce hiç deneyimlemediğim bir şeydi ve bu lezzetli, karanlık, duygu, şiddet, siyasi hiciv ve mizah kokteylini, bu şeyin pek çok farklı şey olabileceği hissini kesinlikle bağımlılık yapıcı buldum.

Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım ve bu yüzden en başından itibaren iki parlak showrunner’ımız olan Geneva ve Graham ile ortaklık kurduk. Geneva’nın geçmişi benimkine daha çok benziyor, çizgi roman dünyasından geliyor ama Graham’ın geçmişi komedi, Portlandia, ve Silicon Valley’de çalışmıştı. Bu yüzden bu iki parlak yazarı bir araya getirmek, bu tonu yeniden yaratmaya çalışmak için en iyi yolumuz gibi geldi.

Ben gerçekten ilk kez bir komedi çekiyorum. Her zaman projelerime komik anlar eklemeye çalıştım ve sanırım ağabeyimin filmlerindeki bazı daha komik anlardan ben sorumluyum. Seyirciyi biraz mizahla gevşetebilirseniz daha karanlık bir yere ulaşabileceğinizi düşünmüşümdür hep. Bence Fallout’un yaptığı şeylerden biri de bu. Ama benim için bu, inanılmaz yetenekli bir komedi yazarı, komedi oyuncuları ve Aaron ile ilk kez bir araya geldiğim ve bazen senaryoyu bir saniyeliğine bir kenara bırakma şansım olduğu bir deneyimdi.

Fallout izle
Ella Purnell

Ella Purnell: “Oyunlardan tanıdığınız o ikonik güç zırhını giymiş biriyle oturup öğle yemeği yiyorsunuz. Gerçekdışı bir his.”

Fallout evreninin post-apokaliptik dünyasına hazırlanmak için nasıl bir araştırma yaptınız?

Yapılacak çok fazla araştırma vardı. . İlk başta oyunları oynamaya çalıştım, ama çok iyi olmadığımdan strese giriyordum ve zamanımın tükenmekte olduğunu fark ettim. Sadece iki ayım vardı. Bu yüzden Twitch ve YouTube’dan oyunu oynayan diğer insanları izlemeye daha çok zaman ayırdım. Bu da zamanımı çok daha verimli kullanmamı sağladı. Ayrıca insanların neye tepki verdiğini, yaptıkları seçimleri görmemi ve daha önce aşina olmadığım bir dünyaya içine girmemi sağladı. Bunun yanı sıra internette çok fazla şey olduğu gerçeği de var. Sanırım bu yüzden uyarlama yapmayı seviyorum. Çünkü yararlanacak çok şey var. Ve bir video oyununda, aksesuarların detayları, Nuka-Cola, tüm bu farklı gruplar var. Vault-Tec var, Vault Dwellers var, Brotherhood of Steel var, yaratıklar var, ışınlanmış yaratıklar var. Çıkarılacak çok fazla bilgi ve bağlam var. Evet, bu projeyi araştırmaktan keyif aldım diyebilirim.

Senin için oldukça fiziksel bir rol. Dublörünüz olacağını düşünerek mi hazırlandınız yoksa aksiyon sahnelerinin çoğunu kendiniz mi yaptınız? Seni zorladı mı?

Yani, çoğunu kendim yaptım. Kısmen ben bunu istediğim, kendimi zorlamak ve bu deneyimi yaşamak istediğim için. Kısmen de Jonathan çoğu şeyi olabildiğince pratik yapmayı sevdiği için. Yani aslında çok az yeşil ekran, çok az CGI var. Çoğu kukla. Örneğin yarattıkları güç kıyafeti ya da Pip-Boy gibi şeyler. Aynı şey dublörler için de geçerli. Rolü aldığımda en başta biraz gergindim. Dublör ağırlıklı olacağını ve rolün aksiyon sahneleri ve fiziksel yönleri olacağını biliyordum. Çekimlere başlamadan önce spora başladığım ve dayanıklılığımı biraz artırdığım için gerçekten memnunum. Bunun bir nedeni de Lucy’nin nasıl görüneceğini yansıtmak için vücudumu biraz şekillendirmek istememdi. Sonuçta hayatı boyunca antreman yapmış, benden çok daha atletik biri. Ama çoğunlukla bu bir dayanıklılık meselesi, sadece dublörler için değil, aynı zamanda 10 aylık bir işte ya da 8 aylık bir işte çok sıcak, çok rüzgarlı ya da çok soğuk zorlu koşullarda uzun günler çalışıyorsunuz. Bir de silahlar ve teçhizatınız oluyor ve kendinizi güçlü ve sağlık hissetmek önemli. 

Bununla beraber, tüm övgüyü ben almıyorum. Birlikte çalıştığım Hannah adında inanılmaz yetenekli ve deneyimli bir düblorüm vardı. 

Örneğin ilk bölümde devasa, uzun ama bir o kadar da büyük bir dublör sekansı vardı ve sanırım 100 ya da 150 kişiyi içeriyordu. Tüm koreografiyi onlar hazırladı. Dublör ekibimiz muhteşemdi.

Setlerin pratikliğine ve bahsettiğiniz CGI’a geri dönersek, ne kadarı gerçek ne kadarı dijital setti ve sizin için en etkileyici olan set hangisiydi?

Bence 80’e 20 pratik ya da 90’a 10 pratikti. Bu çok benzersiz. Örneğin, güç zırhından bahsetmiştim. O gerçekti. Adam Schiffy adında bir dublörümüz vardı, kostümü giyiyor, kostümün içinde hareket ediyordu. Oyunlardan tanıdığınız o ikonik güç zırhını giymiş biriyle oturup öğle yemeği yiyorsunuz. Gerçekdışı bir his. Pip-Boy da etkileşim kurması çok eğlenceli olan bir diğer oyuncaktı. Aslında manyetik bir mekanizma içinde yanlamasına duran bir iPhone gibiydi, klipsleri açılıp kapanıyordu. Ama onunla etkileşime geçebiliyorsunuz. Tabii ki tüm butonlaro çalışmıyor, onu kumandayla kontrol eden biri var. 

Ayrıca Namibia’ya uçtuk ve iskelet sahilini Kaliforniya’mız olarak kullandık. Yani kaç kişi Jonathan Nolan’ın kendisini Namibia’ya götürdüğünü söyleyebilir ki? Çok güzel bir yerdi. Setleri inşa ederken inanılmaz bir iş çıkaran Howard ve tüm ekibinden de bahsetmem gerekir. Vaultlar, Philly, tüm kasaba… Her sette saatlerce kaybolabilirsiniz. Setteki dekor bir kitaplıktan herhangi bir kitabı çekip alabilirsiniz ve o kitabın içi dolu olur. Ayrıntılara müthiş bir özen gösterilmişti. 

Lucy’i canlandırırken ilham aldığınız bir dizi veya film karakteri oldu mu? Mesela Unbreakable Kimmy? Çünkü iki dizide de Titus adında bir karakter var.

Araştırmalarımın çoğunu mahzen sakinlerine odakladım. İnternetten bulunabilecek çok fazla şey var, Reddit açıkçası en büyük kaynaktı, oradan başladım. Bana en yabancı olan şey buydu o yüzden gerçekten araştırmakistedim. Hayatı boyunca yeraltında bir mahzende yaşamış ve hayatının amacının üremek ve bir gün yeryüzüne çıkıp Amerika’yı yeniden inşa edecek yeni nesil mahzen sakinleri yaratmak olduğuna gerçekten inanan birinin zihnine girmek istedim. Bu inançta çok kültvari bir şey olduğunu düşündüm ve buna dokunmak istedim.

Unbreakable Kimmy Schmidt‘i izlediğimde bu temaya bir gönderme vardı. İlk bölümü izledim ve ‘evet’ dedim. Yeraltından ayrılmasıyla başlıyordu ve en sevdiğim yani bir Disney prensesi gibi olmasıydı. Çok mutluydu. Sanırım New York’tu, tam emin değilim, büyük bir şehre gidiyor ve gerçek dünyayı ilk defa görüyor, çok heyecanlanıyor. Ned Flanders’ı ve diğer referans noktalarımdan biri olan kıyameti hayal etmek için sahip olduğum en yakın referans buydu.

Dizi şaşırtıcı derecede komik olmasının yanı sıra Jonathan Nolan, dizi hakkında gelecekle ilgili umut dolu olduğunu söylemişti. Siz de buna katılıyor musunuz, Lucy’de bunu görüyor musunuz?

Kesinlikle. Bence o kesinlikle -en azından dizinin başında çünkü bu büyük bir yolculuk- umudu, kötünün ve çirkinin içindeki iyiliği temsil ediyor. Lucy’nin bu kadar masum ve saf bir şekilde başlamasına bayılıyorum. Doğuştan ayrıcalıklı, doğuştan korunaklı… Lucy’de ahlak teması, Wasteland’a gittiğinde ve insanların hepsinin kendisi gibi olmadığını gördüğünde karar vermek zorunda kalmasıyla işleniyor. İnsanların hepsi iyi değil, hepsi onun gibi ayrıcalıklı değil. İnsanlar acı çekmiş, gerçek zorluklar, travmalar ve acılar var ki bu onun hiç deneyimlemediği bir şey. Bir karar vermek zorunda, hala Altın Kural’a inanıyor muyum? Hala insanların doğuştan iyi olduğuna inanıyor muyum?Hala amacımın Amerika’yı yeniden inşa etmek olduğuna inanıyor muyum? Bence ilk bölümden itibaren bu inançların nasıl eriyip gittiğini izliyorsunuz, bu yüzden Lucy başlangıçta sizin umut ışığınız olabilir. Ancak benim diziyi izleyenlere asıl sorum, onun hala umut ışığı olduğunu düşünüyor musunuz, sonunda ne olacağını düşünüyorsunuz? 

İnsanların onun nasıl dönüştüğünü ve değiştiğini görmeleri için çok heyecanlıyım.

Fallout dizisini izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Sevtap Tuzcu

1980'de Almanya'nın Friedrichshafen kasabasında doğmuştur. Berlin Freie Üniveristesi'nde İktisat ve Turkoloji, Humboldt Üniversitesi'nde Fransız Filolojisi okumuştur. Berlin Edebiyat Ajansı'nın kurucu üyesi olarak çeşitli edebiyat çevirileri yapmıştır. Reklam ve radyo metin yazarlığında kök salacağını düşünürken kendini birden Türkiye'nin müzik piyasasında menajerlik ve yapımcılık yaparken bulmuş. Sıkılgan bir arkadaş olarak müzik sektörüne de bir süre sonra sırtını dönüp kendini ticarete vermiş. Ne işle meşgulsün sorusuna, "Edebiyat falan filan" demekten vazgeçememiş. Arada bir kendini reklam ve kliplerde sanat yönetmenliği yaparken yakalıyor. Üç kedi anası ve en büyük hedefi "hayır" demeyi öğrenmek…

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir